Diabet karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmalarının çalışma sistemlerinde ciddi aksaklıklara ve bunun sonucu olarak çok sayıda organda fonksiyon kaybı ve özellikle çocukluk döneminde büyüme gelişme geriliğine neden olan kronik ve sinsi bir hastalıktır. Temel sorun vücutta çok sayıda görevi olan insülinin eksikliğidir.

İnsülin hormonunun eksikliği tüm hücre fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. En belirgin etkisi tüm vücudumuzdaki -özellikle küçük damarların- duvar yapılarını bozarak görme kaybı, böbrek yetersizliği, vücut sinirlerinde yapısal bozukluklar (nöropati), iskemik kalp hastalığı (infarktüs) ve ekstremitelerdeki atar damarların tıkanması sonucu ayak, parmak kayıplarıdır.

Hastalık seyrinde önemli olan erken dönemde tanınması ve hastalık sürecinin iyi yönetilmesidir. Doktor kontrolünde kan şekerinin normal sınırlara yakın tutulması sağlıklı ve sorunsuz bir yaşam için yeterlidir. Beslenmede aksaklıklar, hastalıklar, stres gibi çok sayıda neden bu dengeyi bozabilir; yakından doktor takibi ve hastalık hakkında bilgili ve uyumlu hasta sorunların çözülmesini kolaylaştırır.

Diabetin birkaç tipi vardır; çocukluk dönemine özgü olan tip insüline bağımlı diabet olarak tanımlanır ve mutlaka insülin tedavisi gerektirir. Dünyada sıklık 1/1000 civarındadır ve çoğunlukla 5-16 yaşlarında ortaya çıkar. İstatistikler sonbahar ve kış aylarında daha sık tanı konduğunu göstermektedir. Hastalığın nedenleri arasında genetik özellikler, geçirilen enfeksiyonlar, oto immün hastalıklar sayılmakla beraber kesin bir neden söylenemez.

Diabet tanısı alan hastaların yakın dönem öyküleri incelendiğinde çok su içme, çok idrara çıkma, kilo almada yavaşlama veya kilo kaybı tipik bir bulgudur; bu dönemde kan şekeri yükselmeye başlamıştır ve idrarda şeker saptanabilir. Bu süreç devam ederse vücudun metabolik dengesi bozulmaya başlar ve metabolik asidoz denen kan ph’sında düşmeyle karakterize klinik tablo gelişir. Ph düştüğünden tüm vücut ve özellikle yaşamsal organlar olumsuz etkilenmeye başlar. Saatler içerisinde gelişen solunum yetersizliği ve diabet koması ortaya çıkar. Bu koşullarda hastanın yoğun bakım koşullarında tedavi edilmesi ve izlenmesi şarttır.

Olası diabetli olguların erken dönemde tanınması hastanın tedavisini kolaylaştırır.  Çok su içme ve çok idrara çıkma çocuklarda hemen fark edilecek bir değişikliktir. Anne-baba ve çocuğu izleyen hekim bu konuda dikkatli olmalıdır. Buna eşlik eden kilo kaybı da tipik bir bulgudur ve ilk olarak diabet olasılığını aklımıza getirmelidir. Diabet koması gelişmeden idrarda şeker saptanması ve gerekiyorsa açlık kan şekeri ölçümüyle kolaylıkla erken dönemde tanı konabilir.

Bundan sonraki süreçte diabetle yaşamaya alışması gereken hasta bu konuda uzman çocuk hekimi tarafından izlenmelidir; insülin tedavisi uygun şekilde ayarlanır, anne, baba ve hasta hastalığın tedavisi ve seyri konusunda eğitilir. Büyüme çağındaki hastanın sürece uyum sağlaması zor olabilir ve çoğunlukla psikolojik destek gerektirir.