İlk ayların şaşkınlığı, yerini hızla büyüyen bebeğin yeniliklerine yetişememeye bıraktı. Hergün, bir gün önce bıraktığımız bebekten başka bir yüze “Günaydın” diyoruz… Yeni yeni farkediyorum.
“ Uyusunda büyüsün ninni, tıpış tıpış yürüsün ninni…’’ ile geçen geceler, sihirli hokus pokuslarımızmış meğer.
Oğlumun 14. ayını tamamlamasına birkaç gün var. Bir yaşını tamamladıktan sonra “her şey serbest” diyen doktorumuza rağmen, ben hala salçasız-baharatsız yemeklere devam ediyorum. Steril makinası hala hayatımızda… Yemeklerini günlük yapıyorum. Kaynamış su yerine pembe kapaklı hazır suları kullanıyorum.
Bir arkadaşım, “Hergün ne pişiriyorsun? Organik sebze bulmak çok zor” dediğinde, “Organik olması için çaba harcamıyorum” demiştim. Tarımın olmadığı bir ülkede yaşarken, organik tarım nereden bulunabilir ki? Kabak dolmasından, erişteli yeşil mercimeğine; etli pilavından, yoğurtlu yayla çorbasına kadar bizim yediğimiz çoğu yemeğin bebek versiyonunu yedi oğlum. Hatta kendimize yemek yapmadığım ama ona hergün değişik menü hazırladığım çok zaman oldu. Sadece patlıcanla tanışmadı, onu da seneye bıraktık… Bunun yanında okuyunca çoğu anne-babanın, “Aaa!” diyeceğini duygusal olarak hissettiğim fastfood ürünlerinden de minik ısırıklarla tadımlık yediğini itiraf ediyorum.
Organik beslemeyen, üstelikte fastfood gibi çok sağlıksız yiyeceklerle tanıştıran kötü bir anne miyim? Yoksa bağışıklık sistemini günümüz gerçekleriyle abartmadan tanıştıran sizden biri mi ?
Buna hala ben de cevap bulamadım…
Oyuncak konusunda, mutfak malzemelerinin plastik dünyası evimizdeki hazineymiş! Bir spatula, top fırlatan renkli oyuncaktan ya da bir mandal, diş kaşıma için satılan dişliklerden daha kurtarıcıymış.
Konuşamadığı için her şeyi eliyle gösterip, “Ih ıh” diyen oğluma, sabır ve sevgiyle, “Bu bardak senin için büyük ve tehlikeli”, “Çamaşır makinasını kapatalım elin sıkışabilir”, “Burası senin odan değil, hadi çıkalım” gibi cümleler kurarak, yasakların, hayırların önüne geçmeye çalışıyorum.
Bazen kısa cümlelerin yetersiz kaldığı durumlarda oğlumun gözlerinin içine bakıp, “Kızıcam ama” dedikten hemen sonra gülümseyen bebeğime kızmak ne mümkün. Öyle zamanlarda pes ediyorum.
Yürümeye başladıktan sonra fark ettim. Bebek dünyası için ne çok tehlike var evlerimizde. O mobilya köşeleri, taş duvarlar, parkesiz yer döşemeleri, halılar bile yeterli kalınlıkta değil sanki…
Eyvah! Büyümesini dört gözle beklediğimiz bebek büyüdü; büyümeye de devam ediyor. Kol kanat gerdikçe onun alanını daraltmamak için ilk yaştan başladım, “Koruyucu ol ama kolladığını belli etme” felsefeme…
Hepimizin bebeği , özel-değerli… Benim doğrularım senin için yanlış, abartılı ya da senin kuralların bana göre ters, gereksiz…
Onlar da bizim gibi: Farklı! Kimi kova, kimi balık, kimi yengeç… Adı Ege, adı İpek, adı Deniz… Büyüdükçe beni de büyüttün bebek!