Dr. Ersin Arslan, Gaziantep’te öldürüldü. Bunun için Türkiye çapında eylemler yapıldı dün. Söylenecek çok şey var. Biz, şimdilik sosyal medyadaki eylem çağrı metnini ve Ahmet Altan’ın bugünkü yazısından aşağıdaki bölümü alıntılıyoruz:

“(…) Geçenlerde genç bir doktoru, bir hasta yakını kalbinden bıçaklayıp öldürdü. 

Hastane gibi hayatla ölümün iç içe durduğu yerlerdeki gerilim kimi zaman öfke patlamalarına yol açıyor, o sahipsiz öfkeler de bazen doktorları hedef alıyor.

Doktorlar, insanla tanrı arasında bir yerde dururlar.

Sıradan bir insanın bilmediği bilgilere ve çarelere sahiptirler, ağrıyı dindirebilir, bir insan bedenini kesip içinden “bozuk” parçayı çıkartabilir, yerine yenisini takabilir, iç organların, damarların arasında dolaşabilir, hayatı zehir eden bir acıyı bazen tek bir ilaçla kesebilir, en ümitsiz olduğun anda seni hayata döndürebilirler.

Hayranlık ve saygı uyandırırlar.

Ama başkalarının sahip olmadığı ellerindeki büyük bilgi, çaresizin karşısında çareyi elinde tutma gücü, zavallı bir hastaya çok karmaşık gelen bir sorunu çözebilecek yeteneklerinin olması onlara iyiye de kötüye de kullanabilecekleri olağanüstü güçler bağışlar.

Zaten bunun için o “gücü” iyilik amacıyla kullanacaklarına dair yemin ederler, taa Hipokrat’tan bu yana o gücün kötüye de kullanılabileceğini bilir insanlar.

Aralarından bunları kötüye kullananlar da çıkar ne yazık ki.

İnsanlarda yarattıkları hayranlığın içinde beslenen o garip kıskançlık, hatta korku, böyle doktorlar nedeniyle bazen bütün mesleğe yönelen bir kızgınlığa da dönüşür.

Bu yüzden iki duygusal tepkiyle de karşılaşırlar, hayranlık ve saygı da görürler, isyan ve kızgınlık da.

Övgüler de alırlar, küfürler de.

Onların ne kadar zor şartlarda mesleklerini yaptıklarını unuttuğumuzu düşünüyorum, ellerinde silah olmadan cephelerde ölümün arasında dolaşırlar, salgın hastalıkların göbeğinde çare ararlar, her gün dertler dinleyip derman bulmaya çabalarlar, kapılarından hep acılı insanlar girer, bazen saatlerce o yapay ışıklı ameliyathanelerde bir milimlik bir hata yapma lüksü bile olmadan kaderle dövüşürler, her gün ölümü görürler, her gün bizim aramıza gördüklerini unutarak dönmeye uğraşırlar.

Bir de hakarete ve saldırıya uğrarlar.

Bu son cinayet, doktorları daha iyi korumamız gerektiğini gösterdi, onları öyle her saldırıya açık bir alanda yapayalnız bırakıyoruz, onlar bizim yardımımıza koşuyor ama biz onların yardımına koşmuyoruz. (…)”