İzninizle bu yazımda, dahi yahut zeki çocuk yetiştirme takıntısı içindeki ailelerle bir miktar dalga geçeceğim. Bu trend yüzünden ortalık şaşkın bakışlı çocuklardan geçilmez oldu çünkü.
Bendeniz, “Çocuğum mutlu olsun yeter” diyenlerdenim. (Işık hızını geçen tornet yaparsa yahut Nobel alırsa sinirlenmem, ayrı.)
Eskiden bu olayın adı sadece “Ben görmedim o görsün”den ibaret bi delilikti. İnsanlar kendi yapamadığı ne halt varsa çocuklarına yaptırmaya çalışırdı.
Şimdi hepten projeye döktüler işi.
Onları hemen tanıyabilirsiniz:
- Çocuklarının yanında tartışmazlar: “Erkan, gel toplantı yapalım” deyip fısır fısır tartışırlar bir köşede.
- Elbette dizi seyrederler. Ama gizli gizli seyrederler ya da çocuğa yasak ederler. Çocuk kötü etkilenmesin diye.
- Çocukları “yanında konuşulmaması gereken şeyleri” anlamasın diye İngilizce konuşurlar. (Bunda anlaşılabilir durumlar olabilir. Ama rutine bindi mi çocuk pis huylanır.)
- “Çocuğa güleryüz esastır” esasından yola çıkarak “yaptıkları” gülümsemeler sırasında yüzleri hafif felçli yahut aşırı botokslu gibi görünür.
- Mozart işkencesi hamileyken başlar, yıllarca sürer… (Bir çocuk Requem dinleyerek depresyona girebilir. Harvard’a değil.)
- Duvarlara, evin sağına soluna post-itlere filan yazı döşenirler: “Pelinnaz’ın yemekleri az az konacak ki bitirme hissine sahip olsun.” “Pelinnaz’a tutarlı olunacak. Baba hayır demişse, anneanne evet demeyecek” ve sair onlarcası…
Benden duymuş olun: Bir kere çocuğun dahi olacağı varsa kendi başına olur. Siz pek bir halt edemezsiniz. Siparişle olmaz yani. Zaten özenirken yapaylaşan ana-baba, dahiden çok hijyenik, şımarık ve zayıf karakterli çocuklar “yetiştirir”. Böylece yaptığı çeri çöpü dahiyane resimler, parmaklarının ucundaki dönüşünü bale, tek telden çaldığı portofinoyu da gitar zanneden, sokağı tanımayan çocuklarla dolar ortalık.
Dahi dediğin adamın her şeyden önce bir miktar gerginlikten beslenmesi gerekir. Laboratuvar koşullarında yaratılamayacak kışkırtıcılıklar gerekir. Öyle uterusa Mozart dayamakla olmaz o iş.
İlle dahi yetiştireceğim diyorsanız size bir kıyak yaptım. Dahilerin hayatlarına şöyle bir baktım. Seçimi gelişigüzel yaptım. Siz de benzer listeler yapabilirsiniz. Tırıvırı bilgi seviyorsanız çok eğlenceli. Onları taklit etmek isterseniz diye öneriler yazdım. Önerilerimin cebren klasik müzik dinletmekten daha fazla işe yarama şansı vardır. Müthiş zararlar da verebilir tabii. Siz evde denemeyin tabii. Buyrun bakalım:
- Tanıdığım en büyük dahilerden Marie Curie annesini 11 yaşındayken Tüberküloz yüzünden, babasını ise tifüsten kaybetmiş. (Erken ölmek enteresan bir fikir olabilir. Tifüs filan zor tabii. Güncel bir şeyler bulun.)
- Tanıdığım en ünlü dahilerden Steve Jobs’u annesi bebekken terk etmiş. Evlat edinenler de öyle bir bezmiş ki canından 2 yaşındayken sosyal hizmetlere geri vermeyi düşünmüşler. Kendisi de öz çocuğunu Emrah misali reddetmekle kalmayıp basına “Babası ABD’nin erkek nüfusunun %28’i olabilir” diyebilecek kadar terbiyesizleşmiştir. (Evlatlık vermeye kıyamıyorsanız en azından bol bol ağlatıp tedirgin etmenizi önerebilirim.)
- Dahi deyince akla ilk gelen isim olan Einstein katolik ilkokuluna gitmiş bir Yahudi ve 4 yaşına kadar konuşmamış. (Müslümansanız Özel Musevi Lisesi’ne, Museviyseniz İmam Hatip’e gönderin. Ateistseniz en azından bir Yehova Şahidine özel ders aldırın. Daha önemlisi yanında az konuşun, pek dışarı çıkarmayın ki geç konuşsun.)
- Bob Dylan: Daha delikanlılık çağlarında 11 kere evden kaçmış ve sonunda becermiş. (Evden kaçmaya teşvik edin. Misal sürekli “Kepçe kulaklısın sen kepçeee” diye dalga geçin.)
- Freud: Orta sınıf bir yün tüccarının yirmi yaş küçük bir kadınla evliliğinden doğmuş. Zaten zengin değillerken 1857 finansal paniğinde her şeylerini kaybetmişler. (Yaş farkını abartın, hazır kriz de var, eldekini avuçtakini yitirin.)
- Dostoyevski: Ayyaş bir baba ve hasta bir anne tarafından büyütüldü. (Biriniz içkiyi abartın, hatta garanti olsun diye esrar da ekleyin. Öbürünüz hasta olun.)
- Thomas Edison: 7 kardeşin yedincisi. İlkokula başladıktan 4 ay sonra yavaş anlaması sebebiyle uzaklaştırılmış. (Önce 6 normal çocuk yapın. Dahi yedinci ders çalışırken filan ışıkları kapatın ki geri kalsın, atılsın.)
- Leonardo Da Vinci: Evlilik dışı ve bu yüzden çok çekmiş. Misal üniversiteye gidememiş. Çocukluğunda voleybol topu gibi bir o akrabası bir bu akrabası bakmış. Neredeyse hiç sevgi görmemiş. (Bu en kolayı. Hem konforlu da. Çocuğunuzu akrabalarınızla turnike yapın ve tembihleyin kimse sevmesin.)
- Charlie Chaplin: Londranın en fakir mahallelerinden birinde doğmuş. Epey dengesiz annesi ve metresiyle yaşayan babası arasında zorlukla büyümüş. (Fakir bir yerlere taşınıp ayrılın ve en azından biriniz ruh hastası olun. Ruh hastası olmak için düzenli TV seyretmeyi deneyebilirsiniz.)
- Lanetli dahi Jean Genet: Annesi genç bir fahişeydi. 1 yaşına kadar bakıp evlatlık verdi. (Bu maddeyi biraz kasıtlı koyduğumdan öneride bulunmuyorum.)
Artistik bir final olsun, münevver göstersin diye Schopenhauer’la bitireyim. Ne demiş abimiz: “Talent hits a target no one else can hit; Genius hits a target no one else can see.” Benim eciş bücüş çevirimle; “Yetenek kimsenin ulaşamayacağı, deha ise göremeyeceği bir hedefi vurur.”
Didaktik bölüm:
Bir psikolog arkadaşım anlatmıştı: “Bana gelip de çocuğum kitap okumuyor diyen herkese ayda kaç kitap okuduğunu soruyorum. Henüz okuyana rastlamadım. Eve gelince ne yapıyorsunuz diyorum, hepsi TV seyrediyor çıkıyor…”
Hee. Sen herru ol, çocuğun merru olsun ama.
Arkadaşlar, elbette çocuğun pek TV seyretmemesi lazımdır. Yemeklerini doğal yemesi, tabağına yemeklerin yiyebileceği kadar konması, plastikten uzak durması, kitap okuması da iyi olur.
Ama bunları sizin de böyle yapmanız gerekir. Daha doğrusu “bunların zaten böyle olması” gerekir. Çocuk dediğiniz şey daha nazik olabilir. Ama başka bir hayat formu değildir ki.
Siz bunları yapmazken bebenizden sırf siz öyle istiyorsunuz diye bunları beklemek haksızlığın daniskası değil mi? Siz böyle yapıyorsanız zaten bir de duvara “bıdı bıdı” yazıp yapıştırmaya gerek yok ki. Evde çocuğa bakan birisi varsa o birisini de ona göre seçin.
Ayrıca akıl verirken de, “Aykut’un tabağına yiyeceği kadar yemek koy ve TV seyretmesin.” demekten daha kolaydır şu: “Bu evde tabaklara yemekler yeneceği kadar konur ve TV açılmaz”.
Yok, siz sürekli TV seyrediyorsanız, müzik dinlemiyorsanız, kitap okumuyorsanız, bütün alışverişinizi marketten ya da kebapçıdan yapıp semt pazarına uğramıyorsanız, sürekli yemek israf ediyorsanız, gezme yeri diye AVM’leri anlıyorsanız filan bence yavrulamak fikrini gözden geçirin. Bir kere yavrulamış bulunduysanız da kendi hayatınızı gözden geçirin.
Elbette çocuğunuzun ve sizin ayrı yapacağınız şeyler vardır. Sizin için sıradan olacak bir görüntü onda travmaya yol açabilir filan.. ama bunlar detay şeylerdir. Duvarınıza aldığınız not değil sezgileriniz yardımcı olur zaten. Ancak doğal tezahür eden şeyler işlevsel olabilir. Çocuğunuzun karşısında başkası gibi davranmamanız, çocuğunuzun hakkettiği gibi birisi olmanız ve onu adam yerine koymanız en doğrusu değil mi? Çocuğunuzu değiştirmenin en iyi yolu kendinizi değiştirmektir.
Zaten çocuğunun “başka bir şey olmasını” istemenin barındırdığı kendinden memnuniyetsizlik çok hazin değil mi?
İyi çocuk yetiştirmeye çalışmayın. Onun ayak altından çekilmesi gereken bir baş belası değil sizden daha fazla hakka sahip, doğal hiyerarşide sizin önünüzde gelen bir birey olduğunu unutmayın. Ve tabii o büyürken ayağına dolanmayın yeter.
Yazarın diğer yazıları:
“Çocuk yapsam mı?” diyenlere tavsiyeler
Hem anne-baba hem de nazik olmak mümkün mü?
1 yaşında çocuk için doğumgünü partisi kılavuzu
harika
Ne kadar sevindim bilemezsiniz böyle düşünceye sahip birini daha bulduğum için…
benim yavrum psikopat anasıyla- o ben oluyorum – yaşadığından kesin dahi olacak o vakit yayasınmışşş
Guzel, eglenceli ama bir o kadar da mesaj dolu bir yazi kaleme almissiniz; ellerinize saglik!
süper.. çok rahatladım okuyunca. yalnız değilim demek ki.. çocuğu büyütürken bizim de ‘büyümemiz’ lazım..
koptum gülmekten!!!uterusa mozart dayamak =)
aynennnn katılıyorum. çağımızın “proje” evliliklerinden doğan “proje” çocukların aileleri, size sesleniyorum: dahi olsun diye çocuğunuzun önüne yığdığınız zeka geliştirici (!) oyuncaklarla yalnız oynayan bir çocuk yerine, anne-babası ile kırda, karda kovalamaca oynayan, ayağı toprağa basan, basabilen çocuklar yetiştirin:) çocuğunuzda doğa farkındalığı yaratın ki, en doğal olanı, doğanın onu büyütmesine izin verin:))) tebrikler, süppr bir yazı olmuş:)
küçük einstein setleri, aktiviteler falan..bizim bebek olduğumuz dönemde hiç böyle aktivite falan yokmuş ama anneler bebekleriyle daha çok zaman geçirirmiş, çocukken biz sokakta oynardık etc. bakıyorum benim çağdaşlarımın hepsi şimdiki bebeklerden daha erken yürüyüp konuşmuş. demek ki neymiş, küçükminikeinstein setleri işe yaramıyormuş
katılıyorum. ayrıca tamamen kaygılı çocuklar geliyor yığınla.
geçen gün üyesi olduğum bir mail grubunda bir anne, 21 aylık kızı için anaokulu dergisi almak istediğini, hangisinin uygun olduğunu sordu. efendim zeka gelişimi için her gün düzenli yaptırılan 2 yaşa yönelik aktiviteler de varmış. tabi ben dahil, artık pişkin tabir edeceğim anneler bi tarafımızla güldük. sonra grupta hır çıktı…neyse, ben hiç bir zaman klasik müzik neyim dinletmedim, dahası “kaliteli zaman” kavramına feci takık durumdayım. çalışan anneyim, 2 kızımı da bakıcı desteği ile büyütüyorum. annem yardım ediyor ve büyük kızıma bu sene üstün zekalı tanısı kondu. ne mi yaptık bunun için, hiç birşey. valla tv konusu sürekli kavga olmasına rağmen hep açık. hiç mozart dinletmedim. çocuklarımla çocuk gibi kudururum, tek yaptığım bu. karnımıza kramplar girene kadar güleriz oynarken. ama canım istemezse de, tv açıp hadi takılın da accık kafamı dinleyeyim diyebilirim. kafamı bozarlarsa terlik geliyor derim…hayattaki en büyük önceliğim çocuklar ama tek önceliğim ve evrenin merkezi onlar gibi davranmıyorum. muhakkak genlerin de etkisi vardır bu işte, yadsınamaz.(kendime de pay) ama öyle şunu yapayım çocuğum deha olsun, bunu yapayım einstein’a taş çıkarsın gibi konulara, bu konudaki pazarlanan ürünlere zerrece inanmıyorum…
hihohoahha! desenize benim oğlum dahi olacak diye.. düşündüğümün tam tersi yani travmatik çocukluk geçirenlerin, perpeişan hali meğerse dahiliğe işaretmiş.. o zaman benim deliliğimden yana şanslı çocuklarım:)
mes’udum 🙂
Deli Annem, Yırttık ki ne yırttık! :))
kesınlıkle her kelımesıne katılarak ve qülmekten kırılarak okudum yazınızı. elınıze sağlık.
Harika bir yazı olmuş. Okurken çok eğlendim 🙂
süpersin doğru söze ne denir
Mükemmel bir yazı, onaylaya onaylaya bayıldım.
Metin Bey,
Pek çoğu doğru tespitler… Ayrıca dahi yetiştirmek için yapılması gerekenlere bayıldım.
Katılmadığım iki nokta var
1- Deha sadece içten gelmez. (Yüksek IQ ya da genetiği kastediyorsun sanırım.) Ayrıca çok fazla çalışmayı gerektirir. Çocuklarının gereksiz yere üzerine giden ebeveynler de sanırım en azından çok çalışma kısmını kendilerince halletmeye ya da desteklemeye uğraşıyorlar. Ama çocukta bir ışık görülmesi, yani, çocuğun içinden gelmesi lazım. Yaş konusuna gelince, deha çok küçük yaşta da ortaya çıkabilir. Bu nedenle ebeveynlerin gözlerinin açık olmasında bir sakınca yok diyorum.
2- Her dahinin kötü bir aile yaşantısı ya da kötü bir geçmişi olacak diye bir kural yok. İlginç hayat hikayeleri, adı üzerinde, ilginç olduğu için yazılıp çiziliyor. Normal, sevgi dolu ve dehayı küçüklükten beri destekleyen bir aileden gelen örnekler sanırım sıkıcı olduğu için pek anlatılmıyor.
Ne kadar da doğru, ne de güzel yazmışsınız.
Şu çocukları biraz kendi haline bırakmak lazım yaa, çok üstlerine gidiyoruz.
Ben dahi olsun diye bir hayal kurmuyorum ama, dahilerin sadece anormal şartlarda yetişmediğine eminim, iyi bir eğitim, doğru yetiştirme ile zekasını kullanabilen bireyler yetiştirebiliriz diye düşünüyorum.
Bayıldım!Biyolog Ali Demirsoy’un bir röportajını okumuştum.”Çocukluğum köyümde gecti.Sehirde büyüyen cocuklar gibi ders çalışmaktan yorulup canımdan bezmedigim icin başarılı bir insan oldum”diyordu özetle.Büyük oğlum geç konusunca özürlü olmasından endişe edip doktora götürdük.Zira hamileligim cok zor sartlarda gecmisti.Yapılan İQ testiyle üstün zekalı olduğunu öğrendik.Evet;uterusa mozart dayamayla olmuyor bu isler.
Tercih şansım olsa değiştirirdim;çünkü yasitlariyla iletisim kuramıyor,kendini kimseye anlatamıyor.Arkadaşsiz mutsuz bir dahi yerine mutlu,sosyal bir cocuk olsun isterdim.Ders calışma alışkanlığı kazansın diye çabalıyorum sadece başka bir telaşım yok.İnşallah ne onu ne diğer cocuklarımı ziyan etmem.
Oh beee..Uzaylı değilmişim ,rahatladım 😀
işte budur.
Size Oiver James’in “They F*** You Up: How to Survive Family Life” adlı kitabını tavsiye ederim. Bu kitabı Türkçe yayımlayacak bir babayiğitt çıkar mı, hiç zannetmem. Kitap şu şiire yer verir ilk sayfasında:
This Be the Verse
by Philip Larkin
They fuck you up, your mum and dad.
They may not mean to, but they do.
They fill you with the faults they had
And add some extra, just for you.
But they were fucked up in their turn
By fools in old-style hats and coats,
Who half the time were soppy-stern
And half at one another’s throats.
Man hands on misery to man.
It deepens like a coastal shelf.
Get out as early as you can,
And don’t have any kids yourself.