Havalar artık çok sıcak, akşamüstü olmadan evden çıkmak pek mümkün olmuyor, güneş yakıp kavurmaya başladı. Dışarısı çıkılacak kadar serinleyene kadar çocuklarla evde geçen zamanı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor.

Ulaş ve benim öncelikli tercihimiz çocukların mümkün olduğunca uzun süre oyuncaklı ya da oyuncaksız birlikte serbest oyun oynamalarını sağlamak ve geride durmak. Tabii, bir süre sonra oyunları bitiyor “hadi baba gel, hadi anne oynayalım” demeye başlıyorlar.

Böyle zamanlarda saklambaç, körebe, evcilik gibi çocuk oyunları oynamaktan zevk alabilen bir anne değilim ne yazık ki. Bu oyunları bensiz oynamalarını tercih ediyorum. Çocuklarla birlikte hem eğlendirici, hem yaratıcı, hem de geliştirici aktiviteler yapmaya ise bayılıyorum.

Birlikte neler mi yapıyoruz?

Çocukların kitaplığından bir resimli öykü kitabı seçip okuyoruz. Seçtiğimiz kitaptaki karakterlerden birinin kartondan kuklasını yapıyoruz. Kesme işlemini daha çok ben yapıyorum, tutkalla yapıştırma işlemini ise tamamen çocuklar. Sonra da resimli öykü kitabını bu kez kuklalarımızla dramatize ederek birkaç kere daha okuyup bol bol gülüyoruz. “Kartondan Tostoraman, kartondan Benekli Fare, kartondan Elmer, kartondan Değnek Adam ve Ailesi ve benzeri pek çok karton kuklamız birikti. “Bunları buzdolabına yapıştırarak küçük çaplı bir sergi bile açtık.

Sevdiklerimiz için kartpostallar ya da kartondan hediyeler hazırlıyoruz. Kendimize mutlaka bir sebep buluyoruz. Anneler günü için, babalar günü için, doğum günü yaklaşan arkadaşlarımız için, etrafımızdaki yeni doğan bebekler için tebrik kartları, maskeler, kuklalar… Ekin ve ben bu işlerle uğraşırken Devrim elişi malzemelerini karıştırmaya ve döküp saçmaya bayılıyor. Her bitirdiğimiz hediye için bizi bol bol alkışlıyor. Hediyelerimizi ilk görüşmemizde sahiplerine elden teslim ediyoruz. Onların evlerine her gidişimizde hediyelerimizin buzdolabında sergilendiğini gördükçe mutlu oluyoruz.

Bir ressam seçip o ressam oluyoruz. Bu aktivite Ekin’in okulundaki eğitim programının evdeki uzantısı olarak başladı ve vazgeçilmezimiz oldu. Önce seçtiğimiz ressamın eserlerini tablette aratıp çocukların en çok beğendiği resimlere bakıyoruz.

Ekin’in favorisi Dali ve onun hakkındaki her şeyi çok merak ediyor. Dali’nin çatısında dev yumurtalar olan evini, karısı Gala’yı, ikisinin gençlik ve yaşlılık fotoğraflarını… Dali’den, Picasso’dan ya da Miro’dan bir resim seçiyoruz. O resmi ya çocuklar boyuyorlar ya da birlikte oyun hamuruyla yorumluyoruz. Bu sırada çocukların yüzlerine Dali bıyığı çizmiş oluyoruz ve Dali gibi gerçeküstü düşünmeye çalışıyoruz.

Anılarımızı resimliyoruz. Son zamanlarda bizi çok mutlu eden bir günle ilgili detayları hatırlamaya ve resmetmeye çalışıyoruz. Bu aktivite genellikle benim “En çok sevdiğimiz bir dostumuzla en son ne yapmıştık?” diye sormamla başlıyor. Örneğin, “Hilal’le en son ne yapmıştık?”. Ekin’in olabildiğince çok detayı hatırlayıp anlatmasını sağlamaya çalışıyorum ve o anlatıkça resmini çiziyorum: “Çengelköy’e gitmiştik. Denizin kenarında oturmuştuk. Simit yemiştik. Boğaz köprüsünü görmüştük. Martılar vardı. Vapurları görmüştük…”

Şimdilerde Ekin yavaş yavaş anılarını kendi çizmeye başladı. Devrim ise henüz konuşmadığı için bizi pür dikkat dinliyor, bizimle birlikte önündeki kağıdı karalamaya bayılıyor ve ona her sorduğum soruya “aydede” diye yanıt veriyor. Biz de Devrim için sadece ay dedelerden oluşan resimler yapıyoruz.

Un ve irmikten oyun kumu (moonsand) hazırlayıp, minik kek kalıplarını kullanarak kumdan kaleler yapıyoruz. 6 ölçek un, 2 ölçek irmik, 1,5-2 ölçek bebek yağı. Kumu birlikte hazırlamak çocukları çok eğlendiriyor. Bu kumla saatlerce oynayabiliyorlar.

Parmak boyasıyla dalları boyuyoruz. Bu aktiviteyi Pınar Beşikçi’nin İyi Cüceler’de yaklaşık 2 yıl önce düzenlediği bir atölyede öğrenmiştik. O günden beri dışarı her çıkışımızda dal toplamak, Ekin’in alışkanlığı haline geldi. Bu dalları evde biriktiriyoruz, balkonda ciddi bir dal stoğumuz olduğunu söyleyebilirim. Neden bilmiyorum ama çocuklar dalları bazen parmaklarıyla bazen de fırçayla rengarenk boyamaya bayılıyorlar.

Televizyondan Youtube’a bağlanıp Super Simple Songs’un çizgi kliplerini açıyoruz ve hep birlikte dans ediyoruz. Devrim en çok “Uhh-huh”a, Ekin ise “Five little monkeys”e bayılıyor, İngilizce şarkılar öğrenmenin ve bunu bedenlerini de kullanarak yapmanın çocukların İngilizce algılarının gelişimine çok önemli bir katkısı olduğunu görüyorum. Super Simple Songs’un İskelet Dansı hepimizin favorisi. Artık o kadar senkronize olduk ki yakında dans üçlüsü, hatta dörtlüsü olarak sahne performanslarımıza başlayabiliriz.

Bunların dışında kakaolu kek, pekmezli kurabiye, peynirli sigara böreği ve kedi dilli çilekli pasta yapmak en eğlenceli mutfak aktivitelerimiz.

“Bugün evdeyiz, acaba ne yapsak?” diye düşünen herkese tavsiye ederiz.