Çocuklarım için doğumgünü kutlaması düzenlemeye karar verdikten sonra sokağımızda yeni açılan parti organizasyon şirketi dikkatimi çekti. Bir tür algıda seçicilik. Uğradım. Bana sorulan ilk soru her zamanki gibiydi: doğumgünü çocuğu kız mı, erkek mi? “Her ikisi de” şeklindeki yanıtım üzerine, kızım için ayrı, oğlum için ayrı birer konsept belirlemem gerektiğini söylediler.

Günümüzde, doğumgünü organizasyonu işini bir şirkete devrettiğinizde mutlaka bir konsept belirleniyormuş. Peçetesinden pastasına her ayrıntı, belirlenen bu konsepte göre hazırlanıyormuş. Kızım için sunulan seçeneklerin tamamı, tahmin edilebileceği üzere, prenses temalı idi. Oğlum için ise arabalar, dinozorlar, örümcek adam vesaire. Üstelik, tüm bunlar küresel Disney ya da Pixar şirketlerinin dayattığı seçeneklerdi.

Kızım prensensleri seviyordu, evet, ama arabaları ve dinozorları da seviyordu. Oğlum ise en çok arabaları seviyordu, doğru, ama parti için sunulan arabalı tek seçenek “Cars” teması idi. Cinsiyet ayrımı vurgusu olmayan ve küresel şirketlerin tekelci kültürel dayatmalarından arındırılmış bir kutlama seçenekler arasında varmış gibi görünmüyordu. Teşekkür edip ayrıldım. Düşünmeye başladım. Kendi çocuklarımın ve kutlamaya gelecek tüm çocukların sevebileceği bir temamız pekâlâ olabilirdi.

Önceki yazılarımda bahsetmiştim. Dali, kızımın okulundaki eğitim programının bir uzantısı olarak evimize girmiş ve geçtiğimiz yıl boyunca vazgeçilmez eğlencemiz olmuştu. Ekin’in onayını da aldıktan sonra çalışmalara başladım. Kutlamamızın onur konuğu Salvador Dali olacaktı. Algıda seçicilik yeniden devreye girdi. Evimizin çok yakınındaki ozalitçinin vitrininde “parti çerçevesi hazırlanır” yazıyordu. İçeri girip parti çerçevesi denilen şeyin ne olduğunu sordum, öğrendim, siparişimi verdim. Eğlence başlamıştı.

Çerçeve için google’da Dali fotoğrafı ararken denk geldiğim Dali kuklası görselini tasarımcı arkadaşım Malike Altan Başkan’a gönderip aynısını yapıp yapamayacağını sordum. Malike şehir dışına çıkacağı için, onun yönlendirmesiyle kendimi çok değerli bir başka tasarımcı Aygül Sonay Güntav’ın Kadıköy Bahariye’deki kostüm atölyesinde buldum. Aygül Hanım ustalığını konuşturup harikalar yarattı ve kutlamamız için olağanüstü güzellikte bir Dali kuklası hazırladı.

Ekin’e pastasının üzerinde Dali’nin hangi resmini görmek istediğini sordum, “leylek bacaklı fil ve kelebekler” diye yanıt verdi. Niyetim bu resimlerle baskılı pasta hazırlatmaktı. Kızımın istediği gibi bir pastayı nerede, kime yaptırsam diye yine google’da gezinirken uzmantv’de butik pasta yapımıyla ilgili videolara denk gelince, gecenin bir vakti ilgili tüm videoları izlerken buldum kendimi. Şeker hamurlu pasta yapımının ne kadar kolay olduğunu görüp şaşırdım. Devrim henüz fikrini dile getiremediği için onun pastasını “eriyen saat” temalı yapmayı uygun buldum. Ortaya resimdeki pastalar çıktı. Bu pastaları nasıl yaptığıma doğrusu ben bile hayret ettim.

Nihayet beklenen gün gelip çattı. Onur konuğumuzu, yani kukla Salvador Dali’yi bizzat oynatarak çocuklarla konuşturdum. Hepsinin yüzüne Dali bıyığı çizdik, küçük büyük herkesin yakasına Dali çıkartması yapıştırdık. Dali boyama kitabından fotokopiyle çoğalttığımız Dali figürleri ile boyama ve elişi atölyesi gerçekleştirdik. Küçük çaplı bir Dali sergisi bile açtık. Tüm çocuk konuklarımıza Ekin’in önceden kendi elleriyle hazırlamış olduğu Dali çıkartmalı oyun hamurlarını da hediye edecektik ama heyhat! Heyecandan hediyeleri dağıtmayı unuttuk.

Günün sonunda kutlamamız çok neşeli, çok bıyıklı ve çok gerçeküstü geçti. Çocukların hepsi eminim ki Dali’yi çok sevdi.