2011 verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 960 bin çocuk işçi var ve bunların 630 bin kadarı ağır işlerde çalışıyor. Kanunlarda yapılan düzenlemeler çocuk emeği kullanımını azalttıysa bile sorunu tam olarak çözmüş değil. Konuyu dünya ile karşılaştırmalı olarak ele alan Sevinç Rende ve Cenk Erkin’in Birikim’in 192’nci sayısında yayınladıkları makalelerini, Birikim dergisinin izniyle yayınlıyoruz…

Sevinç Rende, Cenk Erkin
Çocuk emeği üstüne çalışan Batılı bir araştırmacı Pakistanlı bir politikacıya yönelttiği Pakistan’da çocuk emeğinin yaygın olup olmadığı sorusuna karşılık “Bizim için mesele değil, yatırım yapacaksanız istediğiniz kadar çocuk çalıştırabilirsiniz” yanıtını alınca öyle şaşırır ki, sonraki bir makalesini bu anekdotla açar. (Krueger: 2003).

Batılı araştırmacının şaşkınlığına şaşırmamak gerek, zira Üçüncü Dünya ülkelerinde yaşayan bizler için sokaklarda, tarlalarda, restoranlarda, tamirhanelerde çalışan çocuklar günlük yaşamın bir parçası olsa da yakın zamana değin Batılı ülkelerin tüketicileri için çocuk emeği Dickens romanlarından yadigâr tarihsel bir olgudan ibaretti. Günümüzün küçük emekçileri, akranlarına futbol topları dikerek günlerini geçiren Pakistanlı çocukların haberleriyle Batı basınında yer aldı önce. Basının ilgisi Burma ve Peru’nun madenlerinde, Bangladeş’in tekstil atölyelerinde çalışan, Hindistan’da ailelerinin borçlarını ödeyebilmek için satılan, Arap ülkelerinin gözde sporlarından deve yarışlarına jokey olsunlar diye kaçırılançocukların öyküleriyle devam etti. Turistik “Mısır’dan sevgiler” kartpostallarındaki fotoğrafları ile pamuk tarlalarının Mısırlı ırgat çocukları hiç görmedikleri ve muhtemelen görmeyecekleri uzak ülkelerde üne kavuştular.

Peki kim “çocuk”, “çocuk emeği” ne? Güney Asya’nın bazı bölgelerinde 5-6 yaşına gelmiş çocuklar başının çaresine bakabilecek yaşta sayılıp sorumluluk yüklenirken, Batı’da “yetişkin” hanesine dahil olmak için lise eğitiminin sonunu beklemek gerekmekte. Kültürlerarası farkları bir yana bırakan BM’nin Çocuk Hakları Sözleşmesi, 18 yaş altındaki bireylerin “çocuk” sayılması gerektiğini kabul ederek, en azından uluslararası platformda geçerli tanımı sağladı. Ne var ki, asıl zor olan “çocuk emeğini” tanımlamak. Sadece işgücü piyasasında çalışmak mı olmalı kıstasımız? Ailesinin yanında bir saat çalışan çocuk ile haftada 60 saatin üzerinde yevmiye için ter döken çocukları nasıl ayırt etmeli? Peki, ne okula gidebilen ne de gelir getiren bir işte çalışan, evden cıkmasına bile izin verilmeyen kız çocukların ev-içi üretimlerini nasıl değerlendirmeli? Tartışmalar süredursun, biz burada Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) önerisini vermekle yetineceğiz: Çocuğun yaşına uygun olmayan, ruhsal ve bedensel gelişimini aksatan, eğitimini engelleyen, sömürüye açık işlerde ya da yaşa göre belirlenmiş saat sınırının üzerinde çalışan her çocuk bir “emekçi” sayılmalıdır. “Çalışmak” ile “emekçi” olmak arasındaki bu ayrımın en zor koşullarda çalışan çocuklar yararına dünya kamuoyunu harekete geçirmek için pratik bir araç olarak düşünüldüğünü vurgulamalıyız.

ILO’nun son çalışmalarına göre bugün dünyada 211 milyon çocuk işgücü piyasasında aktif; diğer bir deyişle, hafta boyunca en az bir saat gelir getirecek bir işte çalışmakta. Bu çocukların 186 milyonu ILO’nun tanımına göre yaşlarına uygun olmayan, eğitimlerini engelleyecek, dar, kapalı, havasız atölyelerde saatlerce bedensel ve ruhsal sağlıklarını tehlikeye sokan işkollarında faaliyet veriyor. (ILO: 2002) Kısaca diyebiliriz ki, işgücü piyasasında aktif çocukların yüzde 90’ı “çocuk emekçi.” Bu rakamları aslında bir alt sınır olarak kabul etmek gerek çünkü sözü edilen sayılar kurulu iş yerlerinde, belli sanayilerde çalışan çocukların sayılmasıyla elde edilmiş. Emek piyasasındaki dalgalanmalara göre iş bulup, iş değiştiren çocukları zaman içinde takip eden bir çalışma ise dünyada sadece kayıt altında çalışan çocuk sayısının 400 milyonu geçebileceğini öne sürüyor. (Levison ve digerleri: 2003)

Nüfus yoğun Asya Pasifik, çalışan çocukların sayıca en fazla olduğu bölge; Afrika ise çocukların işgücüne katılma oranlarında yüzde 50’lere varan sayılarla rakipsiz. (ILO: 2002)

Türkiye’nin resmî rakamları DİE’nin 1999 Çocuk İşgücü Anketi’nden geliyor: 6-14 yaş arası nüfusun işgücüne katılım oranı yüzde 4.8; ancak anket gününde iş arayan, daha önce çalışmış, ya da evde olmayıp ebeveynin çalıştığını belirttiği çocukları da hesaba katarsak bu oran yüzde 9’u buluyor. (Yazarların 1999 DİE anketinden hesapları.)

İktisat disiplininde çocuk emeği üstüne yapılan araştırmaların neredeyse tamamı, 1979 Çocuk Yılı’nı takiben, son 20 yılın ürünü.* Yanıt bekleyen sorular çok, tartışma alanı geniş: Küreselleşme ve kuzeyden güneye kayan emek yoğun üretime bağlı ticaretin çocuk emeğine etkisi nedir? Yetişkinlerin iş bulamadığı ülkelerde neden çocuklar çalışıyor, işverenleri kimler? Yoksulluk çocukların çalışmasının tek nedeni mi? Çocuk emeğinin yasaklanması durumunda çocukların gelirine muhtaç ailelerin durumu kötüleşecekse, yasaklamalar yerine alternatif düzenlemelere mi gidilmeli? Çalışan çocukların okula devamı nasıl etkileniyor? Çocukların okul masraflarını karşılamak için çalıştığı durumlarda, yasaklar eğitime engel olmaz mı? Kız ve erkek çocukların çalışma deneyimleri ne gibi farklılıklar gösteriyor? Bazı çocukların okula gitmedikleri halde çalışmamalarını nasıl açıklayabiliriz? Bu sorulara çeşitli ülkelerden bulgularla yanıt aramaya çalışacağız.

TEMEL ETKENLER
Küreselleşme ve neo-liberal politikaların Üçüncü Dünya ülkelerinde gözle görülür etkileri; köyden kente göç, işsizliğin artması, emek gelirlerinin yerinde sayması -hattâ gerilemesi-, gelir dağılımının bozulması ve yoksulluk Türkiye için geçerli olduğu kadar (Bulutay: 1995) diğer gelişmekte olan ülkelerde de gözlemlediğimiz çocuk emeğinin önde gelen nedenleri arasında sayılabilir. Örneğin, Meksika ve Guatemala’da işsizlikten en çok etkilenen etnik azınlıklar arasında çocukların çalışma olasılığı daha yüksekken, Afrika’da iş bulabilmek amacıyla köylerini bırakıp şehirlere göç eden babaların geride kalan eşleri ancak çocukların emeğini kullanarak yaşamlarını idame edebilmekteler. (Bando ve diğerleri: 2005, Guarcello ve diğerleri: 2003, Reynolds: 1991).

Buna karşılık Vietnam’da pirinç üreticisi ailelerin, dünya pazarına açılmayı takiben pirinçlerini daha yüksek fiyattan satabilmeleri ile çocuklarını işgücünden çekip okula gönderebildiklerini öne süren çalışma, neo-liberal politikaların çocuk emeğine etkisinin sanıldığı kadar tek yönlü olmayabileceğine dair tartışmayı başlattı. (Edmonds: 2005)

Peki yetişkinler iş bulamazken, işverenler neden çocukları tercih ediyor? Kadın emeği için de öne sürülen “küçük ve becerikli” parmakların halı dokumakta, yasemin çiçeklerini toplamakta daha üretken olduğu minvalde önceleri revaçta olan bir açıklama, çocuklarla yetişkinlerin bu alanlarda üretkenliklerinin birbirinden farklı olmadığı anlaşılınca geri plana itildi. Daha akla yatkın bir neden çocukların çok düşük ücretle çalışması. İşverenlere sorulduğunda ise alınan yanıtlar çocuk emeğinden yana tercihin diğer sebeplerini vurguluyor: Çocukların yetişkinlere oranla daha az hak istemeleri, işyerinden çalmamaları, işten kaytarmamaları, yeknesak, sıkıcı işleri şikayetlenmeden yapmaları. (Brown ve diğerleri: 2003)

Ücretlerdeki küresel dibe doğru yarışın baskısı altında rekabet gücünü koruyabilmek için emeği son gücüne dek kullanma çabasındaki işverenlerin bu açıklamaları samimi olduğu ölçüde ürpetici ama pek şaşırtıcı değil.

Eğitim imkânlarından, boşanma kararlarına kadar hayatımızı şekillendiren neredeyse her türlü olguyu bireysel seçimler merceğinden inceleyen neo-klasik iktisatçılar, yetişkinlerin iş bulamadığı ülkelerde çocukların çalışıyor olmasını da bu bireyselci metodolojiden hareketle “tembel ebeveynlerin sorumsuzluğu” olarak açıklamaya çalıştılar önceleri. Bu açıklama zamanla yerini yapısal kısıtları vurgulayan, aile istemese bile yoksulluğun çok az tercih şansı bıraktığı durumlar nedeniyle çocukların işgücü piyasasına gönderildikleri varsayımına bıraktı. Bu düşünsel değişimin etkisiyle yetişkinlerin ücretlerinin iyileştirilmesi, çocuk emeğini azaltıcı bir politika olarak önerilmeye başladı. (Basu ve Van: 1998).

Biriken verilerden elde edilen ilginç bir sonuç ise işgücü piyasasında emeğini satan çocukların çalışan çocuklar arasında düşük bir oran oluşturması. Örneğin, Türkiye ve Zambiya gibi tarımın önemli bir istihdam kaynağı olduğu ülkelerde çalışan çocukların birçoğunun işvereni aslında aileleri. Çocuk emeğinin yaygınlığı açısından adından sıkça bahsedilen Bangladeş’te 2002 anketine göre ücretli çalışan çocukların tüm çocuk çalışanlar arasındaki oranı sadece yüzde1.2. (Edmonds ve Pavcnik: 2005).

Hal böyle olunca, tarımın ailelere istihdam sağladığı coğrafyalarda işgücü piyasasında ücretlerin ve çalışma saatlerinin düzenlenmesi gibi önerilerin çalışan çocukların sadece küçük bir kısmını kapsaması, çocuk emeğine ilişkin programların elini kolunu bağlıyor. (Bhalotra: 2003).

YOKSULLUK TEK ETKEN Mİ?
Türkiye’ye baktığımızda çocuk emeğinin en önemli nedenlerinden biri olarak ailelerinin yoksulluğu çıkıyor karşımıza: 1999 DİE anketinde kaydedilmiş çalışan çocukların çok büyük bir bölümü -her beş erkek çocuktan dördü, kızların yüzde 60’ı- ailelerine destek olmayı başlıca neden olarak göstermişler. Okula gitmeyen çocukların eğitimden uzak kalmalarının başlıca iki nedeninden biri ya aile işinde ya da ücretli çalışarak ailelerine ekonomik katkı yapmak zorunda olmaları.* Bir başka ipucu ise yalnızca okula giden her beş çocuktan yalnızca birinin annesi işgücü piyasasında aktifken nerdeyse her iki çalışan çocuktan birinin annesinin de çalışıyor olması. Türkiye’de kadınların iş yaşamına katılımının hâlâ çok düşük olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, yoksul ailelerde hem annelerin hem de çocukların işgücüne katılarak aile gelirine destek olduğunu söylemek mümkün.

Öte yandan, çocuk emeğini açıklarken aile gelirinin yetersizliği her durum ve her ülke için geçerli olmayabiliyor. Ganalı yoksul ailelerin çocukları okulu bırakıp emek piyasasına yönelirken, Perulu ailelerin gelir durumlarının çocuklarının işgücü piyasasında aktif olmalarında belirleyici olmadığı gözlemleniyor. (Blunch ve diğerleri: 2002, Ray: 2000).

Türkiye’de ise istatistikler ailelerin gelir seviyesi yükseldikçe çalışan çocuk oranının azaldığını ama bu düşüşün yavaş olduğunu gösteriyor: En alttaki yüzde yirmilik gelir diliminde yer alan ailelerde çocukların yüzde 11’i işgücü piyasasıyla ilişkiliyken, bu oran orta dilimlerde yüzde 7’ye geriliyor ve fakat en üst yüzde yirmilik dilimde bile yüzde 5 seviyesini koruyor.

Kulağa şaşırtıcı gelmekle birlikte tarıma dayalı ekonomilerde ailenin üretim için değerli varlıklara sahip olması çocuk işgücünü arttıran etkenlerden biri. Örneğin, Pakistan’da toprak zengini ailelerin çocukları, özellikle kızları, diğer ailelerdeki çocuklara oranla daha çok çalışırken, topraksız ailelerin gelecek için bir yatırım saikiyle çocuklarını okula göndermeleri bu bakımdan çok tartışıldı. Neden varlıklı ailelerde çocukların daha çok çalıştığına gelince, açıklamalar işgücü piyasasının yeterince gelişmemiş olması ve bu ailelerin kızların eğitimini önemsiz bulup oğullarını okula göndermeleri, geride kalan kızlarını hem tarlada hem ev işlerinde çalıştırmayı tercih etmeleri üzerinde yoğunlaşıyor. (Bhalotra ve Heady: 2003, Akram-Lodhi 1996).

Etiyopya’nın köylerinde ise erkek çocukların çalışmasını belirleyen en önemli etkenlerden biri ailenin büyükbaş hayvanının olup olmaması. Köylerde büyükbaş hayvanların önemli bir “sermaye malı” sayılması çocuğun üretkenliğini, dolayısıyla aileye yaptığı ekonomik katkıyı arttırıyor. (Cockburn: 2003)

Bilgi gerektiren modern sektör işlerinin olmadığı, tarımda geleneksel yöntemlerin yaygın kullanıldığı yerlerde eğitimin çocukların geleceği için ekonomik bir güvence sağlamayacağı kaygısı ailelerin okula bakışını olumsuz etkiliyor olsa gerek.* Toprak, büyükbaş hayvan gibi sermayeye sahip olmak kadar ailenin işgücü piyasasıyla bağlantılı olması da çocuğun çalışmasında önemli etkenlerden. Senegalli işçi babalar oğullarına bir tanıdık yanında çıraklık ayarlarken, anneler bahçede yetiştirdikleri ürünü pazarda satmaya kızlarını da alıp gidiyorlar. (Bass: 2004)

YASAK DEĞİL DÜZENLEME
Çocuk işgücü üstüne çalışan iktisatçıların tartışmaya açtıkları bir başka konu da çocukların aileye ekonomik katkısının önemli olduğu durumlarda çocuk emeğini yasaklamaya yönelik uluslararası yaptırımların istenmeyen sonuçları doğurma olasılığı. Mevzu ilk olarak, Amerikalı bir senatörün çocuk emeği kullanılarak Üçüncü Dünya’da üretilmiş malların etiketlenerek Amerikan pazarına sunulması önerisi ile gündeme düştü; zengin pazarlardan dışlanma korkusuyla Bangladeş’in tekstil atölyelerinde çalışan çocukların işlerine son verildiği ve işsiz kalan birçok çocuğun fuhuş sektöründe, taş madenlerinde istihdam edildiği gözlemleriyle alevlendi. Ekvator’da çalışan çocukların üçte birinin özel okullarda okuması, Kolombiyalı çocukların okul masraflarını karşılayabilmek için çalışması, Hindistan ve Brezilya’da ise çalışan çocukların kardeşlerinin eğitimine destek sağlayabilecekleri gibi bulgular tartışmalarda yasaklamaktan çok çocukların çalışma koşullarının düzenlenmesi önerilerini ön plana çıkardı.

“HİÇBİR YERDE” ÇOCUKLAR
Çocuk emeği üstüne yapılmış çalışmalar ağırlıklı olarak işgücü piyasasıyla ilişkili, pazarda değeri olan işlerde çalışan çocukları konu alır. Çalışmalarda kullanılan verilerin kaynağı olan hanehalkı işgücü anketlerinin genellikle bu tür işlerde çalışan yetişkinler için hazırlanmış olması kadar, araştırmacıların aile gözetiminde ev içinde yapılan işlerin çocuğun gelişimine ve eğitimine engel olmayacağı varsayımı da evde çalışan çocukların literatürde görece az ilgi görmesine neden olagelmiştir. Emek piyasasında faaliyet gösteren çocukların sağlıksız ortamlarda, çeşitli tehlikelere marûz kaldığı uzun işgünlerini göz önüne alırsak ev içinde çalışmanın emek pazarında çalışmadan farklı değerlendirilmesi gayet normal. Ancak, çocuğun eve katkısının gündelik hayatın bir gerçeği olduğu, emek ve mal pazarlarının yeterince gelişmediği yerlerde, çocuk emeğini işgücü piyasasına katılımla özdeşleştirmek, veri toplarken bu tür emeğin üstüne yoğunlaşmak, çalışan çocukların yalnızca bir kısmının istatistiklere yansımasına sebep olmakta. Anketlerin yakalayamadığı, ne okula giden, ne de emek piyasasında yer alan Üçüncü Dünyalı çocuklar ise literatürde “hiçbir yerde”, “hiçbir şey yapmayan”, “aylak” gibi adlarla anılıyorlar. (Duraisamy: 2000), Cigno ve diğerleri (2002), Biggeri ve diğerleri (2003). Örneğin, Guatemala’da her beş kız çocuğundan biri bu kategorideyken, erkek çocuklarında bu oran yüzde13. Yemen’de kız çocuklarının neredeyse yarısı, erkek çocukların ise sadece yüzde 20’si bu kategoride yer alıyor. (Biggeri ve diğerleri: 2003)

Türkiye’de kırsal alanlarda kızların yüzde 12’sinin, kentsel yerleşim alanlarında yüzde 10’unun, erkek çocukların ise hem kırsal hem kentsel kesimlerde sadece yüzde 2’sinin bu tanımlarla “hiçbir yerde” görün(me)mesi meselenin cinsiyet boyutuna da ışık tutuyor.

Ayrıca anketler işgücü piyasasında çocukların yapabileceği işleri doğru tanımlasa bile ailenin üretken sermayesinin ve işgücü piyasasıyla bağlantılarının çocuğun çalışma olasılığını arttırdığını düşünürsek, dikkati anketlerle izlenebilen, pazarda değeri olan işlerde yoğunlaştırmak, ailesi işgücü piyasasıyla ilintisiz, üretken sermayeden yoksun, yoksulun da yoksulu çocukların araştırmaların dışında kalmasıyla sonuçlanıyor. Örneğin, Vietnam’da kırsal kesimde yaşayan 6-14 yaş arası “hiçbir yerde” çocukların neredeyse yarısı gelir diliminin en düşük yüzde yirmilik diliminde yer alan ailelerin çocukları. Türkiye verilerine baktığımız zaman, gelir dağılımının en alt yüzde 20’sinde yer alan ailelerde yüzde 10’unun, en üst yüzde 20’lik gelir diliminde ise sadece yüzde 2’sinin “hiçbir yerde” çocuklara sahip olması bu bakımdan önemli bir gösterge. Bu çocukların hem babalarının hem de annelerinin işgücüne katılma oranı, okula giden ya da işgücü piyasasında emekçi çocukların ailelerinin işgücüne katılma oranından çok daha düşük. (Rende: 2005)

EV-İÇİ ÜRETİM VE KIZ ÇOCUKLARININ EMEĞİ
Peki, ‘aylak’ kategorisinin büyük çoğunluğunu oluşturan kız çocukları günlerini nasıl geçiriyor? Ekonomiyi feminist gözle okuyanlar neo-klasik iktisatçıların genel olarak ev-içi emeğine dair değerlendirmelerinin yetersizliğini bilirler. Mesele, çocuk emeğini değerlendiren çalışmalara da doğrudan yansımıştır haliyle: Aile bakımına harcanan emeğin ekonomik değerini önemsemeyen yaklaşım, evde yapılan işlerin çocuğun eğitimine engel olmayacağı düşüncesiyle birleşip kuramsal çalışmalarda çocukların ev-içi üretime ayırdıkları zamanın hepten gözardı edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Literatürde de vurgulandığı gibi, işgücü piyasasına yoğunlaşan verilere bağlı çalışmalarda, istemeden de olsa, erkek çocuklarla ilgili sonuçlar ön plana çıkmaktadır. (Levison ve Moe: 1998), Ertürk ve Dayıoğlu: 2004)

BM’nin önerisiyle “pazarda değeri olan ev içi üretimin” gayrisafi millî hasıla içine alınması umut verici bir gelişme olsa da, veri toplamadaki zorluklar nedeniyle yakın zamanda pratiğe dökülmesi zor görünüyor. Örneğin, pazarda satılacak koyunlara su taşıyan emek, gayri safi millî hasıla içindedir; pişecek yemeğe taşınan su için sarf edilen emek ise hesapların dışında bırakılır.

Kız çocukların eğitim sisteminin dışında kalması, okula geç başlayıp erken ayrılmasının çocuk işgücü kadar ilgi gördüğü, araştırıldığı bir dönemde, ev-içi üretimin çocuk emeğinin dışında sayılmasının araştırmalara etkisinin neler olabileceğini düşünelim. Kadınların ev içi üretimine gayrısafi millî hasılanın yaklaşık yüzde 30’u gibi bir değer biçildiği göz önüne alındığında evde annelerinin yanında ya da kimi zaman onların yerine çalışan kız çocuklarının ailelerine ve dolayısıyla da ekonomiye yaptıkları katkının da azımsanamayacağı ortaya çıkıyor. Ev-içi üretimini de çocuk emeğine dahil eden bir çalışmada Peru’da gelir düzeyinde ani düşüş ve hastalık gibi beklenmedik durumlarda ailelerin öncelikle kız çocuklarını okuldan çekip ev işi sorumluluğunu devretmesi, kız çocukların evdeki emeklerinin aile için önemini gösteriyor. (Ilahi: 2001)

Buna karşın ev-içi üretimin gözardı edilmesi özellikle Ortadoğu ve Güney Asya’da ailelerin kız çocuklarını “yük” olarak görmelerine neden olurken, kız çocukların kendi emeklerinin değerini anlamalarında da engel teşkil ediyor. Anneleri evde parça-başı üretimde çalışırken, ev işlerinin sorumluluğunu devralan Hintli kız çocukları en çok eve gelir getirdiği için el üstünde tutulan erkek kardeşlerine özendiklerini belirtiyorlar. (Nieuwenhuys: 1994)

Evde uzun saatler çalışan kız çocukları bir de işgücü piyasasında aktiflerse “iki vardiyalı” yaşama da erken yaşta başlamış oluyorlar. Örneğin, Tacikistan ve Kenya’nın işgücü piyasasında çalışma saatleri 20 saatin altında kalan kızların, ev-içi çalışma saatlerinin de eklenmesiyle haftada 40 saatin üstünde çalıştıkları görünüyor. Türkiye’de işgücü piyasasında çalışan kız çocukların ortalama çalışma saatleri ise 44; ev işleri eklendiğinde toplam çalışma saatleri 60’ı buluyor.*

SONUÇ YERİNE
Çocuk emeğine iktisatçıların son yıllarda artan ilgisi sevindirici. Ne var ki kullanılan metodolojik araçların, varsayımların kurabiye kalıbı misali bir ülkeden diğerine, yetişkinlerden çocuklara, işletmelerden tarlalara, sokaklara aynen tatbik edilmesi, çocuk emeğini belirleyen karmaşık sınıfsal, kültürel, cinsî, etnik koşullar arasındaki toplumsal farklılıkları es geçerek kaş yapayım derken göz çıkarma tehlikesini barındırmaktadır. Bu bakımdan, ne çocuk emeğini bir arz-talep meselesi olarak piyasaların takdirine havale eden neo-liberal politikalar, ne de çocukların çalışmasını tepeden inmeci bir anlayışla topyekûn ortadan kaldırmaya yönelik pederşahi yaptırımlar çocuk emekçilerin dertlerine deva olacaktır.

KAYNAKLAR
Akram-Lodhi , A. H. (1996) “You are not excused from cooking: Peasants and the Gender Division of Labor in Pakistan”, Feminist Economics, 2(2), 87 – 105.
Bando, R., L. Lopez-Calva ve H.A. Patrinos (2005) “Child Labor, School Attendance, and Indigenous Households: Evidence from Mexico” Dünya Bankası Politik Araştırma Çalışma Raporu 3487.
Bass, L. E. (2004) Child Labor in Sub-Saharan Africa Lynne Rienner Yayıncılık: Colorado.
Basu, K. ve P.H.Van (1998) “The Economics of Child Labour”, American Economic Review, 88 (3), 412-427
Bhalotra, S (2003) Child Labor in Africa OECD Sosyal, İş ve Göç Çalışma Raporları.
Bhalotra, S. ve C. Heady (2003) “Child Farm Labor: The Wealth Paradox?” World Bank.
Economic Review, 17(2), 197 – 227.
Biggeri, M., L. Guarcello, S. Lyon ve F. Rosati (2003) “The puzzle of “idle” children: neither in school nor performing economic activity: Evidence from six countries” UCW Çalışma Raporu.
Blunch, N.H, S. Canagarajah ve S. Goyal (2002) “Short-and Long-term Impacts of Economic Policies on Child Labor and Schooling in Ghana” Dünya Bankası Sosyal Koruma Çalışma Raporu No: 0212.
Brown, D., A.V. Deardoff, ve R.M. Stern (2003) “Child Labor: Theory, Evidence and Policy” in K. Basu, H. Horn ve L.Roman (editörler) International Labor Standards,
Blackwell: Massachusetts .
Bulutay, T. (1995) Child Labour in Turkey ILO ve DİE: Ankara
Cigno, A., F.C. Rosati ve Z. Tzannatos (2002) “Child Labor Handbook” Dünya Bankası Sosyal Koruma Çalışma Raporu No: 0206.
Cigno, A., F. Rosati ve L. Guarcello (2002) “Does Globalization Increase Child Labor?” World Development 30(9), 1579 – 89.
Cockburn, J. (2003) “Income Contributions of Child Work in Rural Ethiopia”, CSAE Çalışma Raporu No: WPS/2002-12.
Dessy, S. ve S. Pallage (2005) “A Theory of the Worst Forms of Child Labour”, Economic Journal, 115(500), 68-87.
DİE (1999) Hanehalkı İşgücü Anketi, Ankara.
Duraisamy, M. (2000) “Child Schooling and Child Work in India”, NCAER-UNDP, Delhi.
Edmonds, E. (2005) “Does Child Labor Decline with Improving Economic Status?” The Journal of Human Resources 40(1), 77-99.
Edmonds, E. ve N. Pavnick (2004) “International Trade and Child Labor”, NBER Çalışma Raporları No: 10317.
Edmonds, E. ve N. Pavcnik (2005) “Child Labor in the Global Economy” Journal of Economic Perspectives, 18(1), 199-220.
Ertürk, Y. ve M. Dayıoğlu (2004) Gender, Education and Child Labour in Turkey ILO: Cenevre.
Guarcello, L., F. Mealli ve F. C. Rosati (2003) “Household Vulnerability and Child Labor: the effect of shocks, credit rationing and insurance”, UCW Çalışma Raporu.
Ilahi, N. (2001) “Children’s Work and Schooling: Does Gender Matter? Evidence from the Peru LSMS Panel Data”, Dünya Bankası Politik Araştırma Çalışma Raporu, No: 2745.
ILO (2002) Every Child Counts: New Global Estimates on Child Labour ILO: Cenevre.
Krueger, A. (2003) “The Political Economy of Child Labor” K. Basu, H. Horn ve L.Roman (editörler) International Labor Standards, Blackwell: Massachusetts.
Levison, D. ve K.S. Moe (1998) “Household work as a deterrent to schooling: An analysis of adolescent girls in Peru” Journal of Developing Areas, 32(3) 339 – 56.
Levison, D., J. Hoek, D. Lam, ve S. Duryea (2003) “Implications of Intermittent Employment for Child Labor Estimates” PSC Araştırma Raporu No. 03-539.
Nieuwenhuys, O. (1994) Children’s Lifeworlds: Gender, Welfare, and Labour in the Developing World. Routledge: Londra.
Ray, R. (2000) “Analysis of Child Labour in Peru and Pakistan: A Comparative Study”, Journal of Population Economics, 13(1), 3-19.
Rende, S. (2005) “Enemy with Spoon sometimes goes around Idle: The problem of (in)visible work of girls and boys, with a case study from Turkey” University of Massachusetts Amherst, Doktora Tezi Ön Taslağı.
Reynolds, P. (1991) Dance, Civet Cat Child Labour in the Zambezi Valley Ohio Universitesi Yayinevi: Athens, Ohio.
Tunalı, I. (1996) “Education and Work: Experiences of 6-14 year old children in Turkey” Koç Üniv., Ekonomi Bölümü, mimeo.
UNICEF Multiple Indicator Cluster Surveys, http://www.childinfo.org/

(*) İlk bahsedenler Say, Sismondi, Marx ve Marshall olsa da çağımızın iktisatçıları çocuk emeği ile sosyolog ve antropologlardan çok sonra ilgilenmeye başladı.
(*) Ankette belirtilen diğer neden “okula ilgi duymamaları” –ki bu eğitim düzeyi düşük anne-babaların çocuklarının eğitimine az değer biçmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Ailelerin eğitim düzeyinin çocukların okula devam etmelerinde önemli olduğunu Türkiye özelinde gösteren bir çalışma için bkz. Tunalı (1996).
(*) Türkiye için de eğitimin günümüz koşullarında ekonomik açıdan yeterince çekici olmadığını öne sürebiliriz. Bir yandan yapısal kısıtlar ve ekonomi politikası tercihleri nedeniyle iş yaratılamaması diğer yandan işverenlerin iş arayanları yetersiz bulması üniversite mezunlarının bile yüzde 15 oranlarında işsiz kalması sonucunu doğuruyor.
(*) Yazarların UNICEF MICS ve DİE 1999 Çoçuk İşgücü Anket verilerinden hesaplamaları.