Hangimizin içinde bu cümle farklı derecelerde de olsa bir heyecan yaratmıyor? Sevinç, gurur, kaygı gibi karışık duygular arasında gidip gelmiyoruz?
Her hayat değişikliği, daha iyiye doğru olsa, hiç bir sorun yaşanmasa bile bir stres kaynağıdır. Okula başlamak da bir bireyin yaşantısındaki en önemli dönemeçlerdendir. Bu gerçek gözönünde bulundurulduğunda, bu stresli dönemi önemli sorunlar yaşamadan atlatan çocuklarda bile geçici bir süre davranış değişiklikleri olması doğaldır. Örneğin mızmızlıklar, kaprisler, uyku düzeni ve iştahta değişiklikler, çekingenlik, önceden varolan korku ve kaygılarda artış gibi… Bunların yaşanması, endişelenilmesi gerekmeyen bir durumdur. Beklenen, bu davranışların gün geçtikçe azalmasıdır. Bu davranışlar azalacağına artıyorsa, ya da çocuk sanki hayatında hiç birşey değişmemiş gibi davranıyorsa o zaman profesyonel danışmanlık düşünülmelidir.
‘’Okul korkusu’’ aslında bir ayrılık kaygısıdır. Çocuk evinden, ana-babasından ayrılacağı için kaygı duymaktadır, yoksa okul kavramıyla ilgili bir konu değildir aslında. Ayrılık kaygısı ise sinyallerini genelde önceden vermiştir. Örneğin çocuğun dönem dönem annesinin ‘eteğine yapışması’, onun bir dakika bile gözünün önünden ayrılmasına izin vermemesi gibi durumlar yaşanmıştır. Bebeğin ilk yılının son aylarında normal gelişimin bir parçası olarak gözlenen bu davranışın daha sonraki yıllarda görülmesi bir probleme işaret eder. Bu durumlarda genelde tetikleyici bir olay vardır. Bunlar; aileden birinin rahatsızlığı ya da ölümü, istenmeyen nedenlerle olan diğer uzun ve sıkıntılı ayrılıklar ve çocuğun geçirdiği hastalık, operasyon gibi durumlar olabilir. Ancak görünen tetikleyiciler olmadan da çocuk sevdiklerinden ayrılamaz hale gelebilir. Bir diğer sinyal ise, çocuğa kan bağı olan kimselerdeki ‘kaygı bozukluğu’, evham, ‘panik atak’ gibi rahatsızlıkların varlığıdır. Araştırmalar, böyle durumlarda çocuklarda bir genetik yatkınlığın olabileceğini, yani bir çeşit kaygının akranlarına oranla daha fazla yaşanabileceğini göstermektedir.
Okula başlangıç döneminde bu tip sorunlar yaşamamak, ya da bunları en hafif haliyle yaşamak için neler yapabiliriz?
Okula çocuğu fikren ve moral olarak hazırlamak önemlidir. Okulunu ona en azından önünden geçerek göstermek, bilinmeyenin ürkütücülüğünü azaltmak için okul hakkında onu olabildiğince somut ancak basit olarak bilgilendirmek, örneğin sıralar kaç kişilik, varsa perdeler ne renk, v.b., bunları yaparken çocuğunuza cazip geleceğini bildiğiniz unsurları özellikle vurgulamak bizim için son derece kolay, çocuğumuz içinse bir o kadar kolaylaştırıcıdır. Bu bilgilendirme özellikle önceden anasınıfı/kreş deneyimi olmayan çocuklar için daha da önemlidir. Okul denince onun gözünün önünde ne canlandırdığını kestirmek pek mümkün olmayacaktır. O canlandırdığı tablodaki boşlukları kendi hayal gücünün sınırsızlığından yararlanarak bazı korku hikayeleri ile doldurması işten bile değildir. Ayrıca okul araç gereçlerini kendi seçmesi de basit ama önemli bir yardımcıdır. Biz ona en iyisi olduğunu düşündüğümüz birşeyi alsak bile, okulu benisemek sürecinde kendi kullanacağı şeylere kendi karar vermesi kadar onun üzerinde etkileyici olmayabilir.
Okula hazırlık ve başlangıç döneminde bizim ruh halimiz de çok önemlidir. Kaygı ‘bulaşıcıdır’! Özellikle de aile içinde. Çocuklarımız bizim ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz üzerinde durular. Sesimizde, beden dilimizde kaygıyı sezmeleri onların kaygısını arttırır ve durum başa çıkması zor bir kısır döngü halini alabilir. Aslında onun ve bizim kaygılanma nedenlerimiz çok farklıdır. Biz çocuğumuzun sıkıntı çekiyor olması, gösterdiği direnci uygun bir şekilde kıramama olasılığı gibi konularda kaygılanırken o, bizden ayrılacağına, tehditkâr hatta tehlikeli bir durumla karşı karşıya geleceğine kaygılanmaktadır. Ancak aramızdaki bu sözsüz ama çok güçlü iletişimde o bizden sadece duyguyu alır; o duyguyu uyandıran kaynağın farklı olma olasılığı onun için zaten yoktur. Böylece o da, bizim ondan ayrılacağımız için kaygılandığımızı varsayar, yani kaygısı doğrulanır ve pekişir. Bu durumda bizim yapmamız gereken şey, kaygılansak bile belli etmemek, ona güven vermek, her konuda olduğu gibi bu konuda da bize açılması, soru sorması, yönünde onu yüreklendirmek olmalıdır. Bu yaklaşımla hem onu kaygılandıran konular hakkında ipuçları elde etmiş, hem de bu kaygılarını giderme fırsatı sağlamış oluruz.
Bu arada bilmeden ona yaşatabileceğimiz en büyük zorluk ise korkmasın, üzülmesin diye ondan ayrılmayı geciktirmek, uzatmaktır. Bu davranışımızla ayrılığın yaşayıp üstesinden gelebileceği birşey olduğunu, o kadar da korkulacak birşey olmadığını kendine kanıtlama fırsatını elinden almış, özgüveninin oluşturma sürecini geciktirmiş oluruz. Bunun yerine, ayrı kalmayı başarıp bizimle tekrar biraraya geldiğinde, onunla gurur duyduğumuz, başarısını takdir ettiğimiz gibi geri bildirimlerde bulunarak hem edinmesini istediğimiz davranışı (huzurla okula gidip gelmesi) sağlamak, hem de özgüvenini arttırmak olasıdır.
En şiddetli yaşanan kaygılar dahi rahatlıkla ve güvenle kullanılabilen ilaçlar yardımı ve aile/okul profesyonel işbirliği ile çözüme ulaştırılabilir. Unutmayın, evden ayrılamadığı için okula gidememiş çocuk yoktur.
Tüm çocuklara mutlu ve doyurucu okul yılları dilekleriyle…