İsmini vermek istemeyen bir anne, yazdığı blogda cezaevindeki oğlunu ziyaret ederken neler hissettiğini anlatıyor. Guardian‘dan aktarıyoruz…
Oğlumu ne zaman ziyaret etsem, yoldan geçenlerin bana baktıklarını zannediyorum, sanki nereye gittiğimi biliyorlarmış gibi. Amansız Viktoryen kapıları geçip, bana çok yabancı bir dünyaya giriyorum. El çantam aranıyor, yanıma yalnızca birkaç pound bozuk para alıyorum, kahve için… Eşyalarım küçük bir dolaba kilitleniyor…
Güvenlik cihazını geçiyorum -ayakkabılarım, kemerim, bozuk paralar taranıyor- şimdi egzotik bir yere tatile gitmek üzere havaalanında da olabilirdim. Bütün bedenim arandıktan sonra, kapının öbür tarafındaki gerçekle yüzyüze geliyorum.
Ziyaretçi odasına alınıyorum. 30 kadar metal masa var, her birinin etrafına dörder sandalye konulmuş ve kirli muşamba zemine sabitlenmişler. Odanın bir köşesindeki oyuncakları görüyorum. Şimdi ziyarete geldiğim çocuğumu sık sık götürdüğüm oyun odasını hatırlatıyorlar…
Bir örnek giysileriyle florasan lambaların altında tutuklular gelmeye başlıyorlar. Çocuğumu görüyorum, 21 yaşında ama sonsuza kadar benim çocuğum o. Bana doğru yürürken kendisini gülümsemeye zorluyor. Gardiyanlar her hareketimizi izliyorlar. İkimiz, platformun sonundaki bir masanın etrafında iki sandalyeye oturuyoruz.
Soruyorum, “Sana sarılmama izin var mı?” “Burası bir cezaevi, manastır değil anne” diyor oğlum ve birbirimize sarılıyoruz. Masanın başında konuşmaya başlıyoruz: Koğuş neye benziyor? Yemekler kötü mü? Diğer tutuklular nasıllar? Ama verdiği cevaplardan hoşlanmıyorum. Neden hoşlanmalıyım ki? Burası bir tatil kampı değil.
Yanımda getirdiğim bozukluklarla kahve ve çikolata alıyorum, oğlumun onları yiyip içişini seyrediyorum.
Kendime soruyorum, buraya nasıl geldik? İki profesyonel, mutlu ebeveynin yolu buraya nasıl düştü? İyi bir okula gitti oğlum, kardeşleriyle mutluydu ve işler yolunda gidiyordu. Eşimle aramızda çok büyük kavgalar da geçmedi. Bir ebeveyn olarak, her insanın yapabileceği gibi kendimi suçluyorum. Nerede yanlış yaptım?
Çocukluğundan bu yana öfkeliydi oğlum. Bizim orta sınıf hassasiyetlerimizle dalga geçtiğini hissediyordum, onu seven, ona şefkat gösteren, onu besleyen, destekleyen tavrımız sakinleşmesine yetmedi.
Onu korumaya çalıştığımız ölçüde, riskli davranışların cazibesine kapıldığını görebiliyordum. Bu isyankâr halleri başka insanları hayran bırakıyordu, çünkü hiçbir şeyden korkmuyor, kendi yolunda gitmeye çalışıyordu. Bunun için onu destekledik, ama bir yandan da kanunlara karşı gelmemesini, kendi güvenliğini gözetmesini söyledik. 20’lerine yaklaşırken evden ayrıldı, şehir merkezinde daha hareketli bir semte taşındı. Giderek daha az aramaya başladı bizi, her zamankinden daha çok endişelenmeye başlamıştım. Bir kulüpte müzik dinlediğini, dans ettiğini, belki hap kullandığını düşünüyor, bütün bunların da atlatılması gereken tecrübeler olduğunu düşünüyordum.
Bir gün polis geldi ve oğlumuzun tutuklandığını söyledi. Aldığımız haberler şoke ediciydi. Ekstazy kullanması yeterince kötüydü, ama aynı zamanda satıyordu da… Geçmişte bir cezaevinin yanından bile geçmemiştim, ama şimdi oğlumun bir süre bir cezaevinde kalacağı söyleniyordu. Toplum tarafından suçlanan bir aileye dönüştük. Sık sık dışarı çıkan neşeli insanlardık, ama birden korkmaya başladık, dışlanıyorduk. İnsanların arkamdan ne dediklerini düşünmek bile istemiyordum.
Ders verdiğim üniversitedeki insanlara hikâyenin çok azını anlattım. Gerçeği bilmeleri fikrinden utanç duyuyorum. Onu ziyaret edeceğim günlerde, hastanede bir randevum olduğunu söylüyorum. Arkadaşlarım “oğlun nasıl” diye sorduklarında kısaca “iyi” deyip geçiştiriyorum. Yalan söylemek istemiyorum, bunun işleri daha da zorlaştıracağını biliyorum. Arkadaşlarımın değiştiğimi düşündüklerinin farkındayım, bir gün nedenini de merak edecekler, ama bunu paylaşamam, henüz değil…
Kocam hâlâ çok yaralı ve öfkeli, ben öfke aşamasını geçtim. Eğer böyle devam edersem oğlumla bütün ilişkimi kaybedeceğimi biliyorum. Bir anne olarak bu kadarını kaldıramam. Nerede yanlış yaptığını biliyorum, düzeltmesine yardımcı olmak için yanında olmalıyım.
O yüzden yapabildiğim kadar ziyaret etmeye çalışıyorum. Bu tecrübe çocuğumu çok değiştirecek, bundan eminim. Şimdiden değiştiğini, hayata daha olumlu baktığını söylüyor. Hepimiz adına ben de öyle yapmak zorundayım.