Çiçekten Yeşilkaya beyin avcıları tarafından Türkiye’nin gözde ve başarılı 10 pazarlama direktörü arasında sayılıyor. Kariyerine Unilever’de başlayan Yeşilkaya’nın 10 yıl boyunca çalıştığı Coca Cola’ya girmesi Muhtar Kent sayesinde olur. 1997 sonunda girdiği Coca Cola’da direktörlüğe kadar yükselir. 2008’de Coca Cola yıllarından tanıdığı Galip Yorgancıoğlu’nun şirketi Mey İçki’ye geçer. Burada satış ve pazarlamaya bütünlük kazandırmak için önemli çalışmalarda bulunur. İletişim dilini gençlere göre tekrar oluşturması; paket fiyat uygulamaları ve ambalaj-fiyat kampanyalarıyla rakı kategorisine ciddi bir ivme kazandırır. Rakı Ansiklopedisi, Biz Rakı İçeriz, İstanbul Meyhaneler Rehberi gibi kitaplara verdiği destekle bir Rakı kütüphanesi oluşmasına vesile olmuştur. “Ben Mey’e başladığımda ağzıma rakı sürmemiştim, tadını dahi bilmiyordum. Ama şimdi çok severek içiyorum.” diyen Yeşilkaya, şu anda muhtelif şirketlere danışmanlık hizmeti veriyor ve Madrid’de yaşıyor.
Biri kız biri erkek iki çocuk annesi Çiçekten Yeşilkaya yaşadığı duyguları Uzunçorap için anlattı…
Kaç yaşında anne oldunuz? Planlı mıydı?
İlk çocuğum Defne’yi 26 yaşında doğurdum. Evliliğimin dördüncü yılına denk geldiği için anne olmaya hazır olduğumu düşünmüştüm. Yanılmışım! Doğum öncesi son derece faal bir iş hayatım olduğu için, doğum sonrası evde kalıp tek düze bir hayata geçmek o yaşımda bana çok zor geldi. Defne’ye 40 gün süt verdikten sonra kendimi işe attım. Evet 6 ay anne sütü kampanyası 1989 senesinde ortada yoktu. Olsaydı bile ne kadar dikkate alırdım bilmiyorum.
2002’de tekrar hamile kaldığımda ise çok farklı bir süreç yaşadım. Planlı bir hamilelik değildi ve eşimle belli bir düşünme sürecinden sonra doğurmaya karar verdim. İlkindeki spontan duygular yerini daha rasyonel seçim ve davranışlara bıraktı. İkinci çocuğum Derin’e de 3 aya yakın süt verebildim. Sonunda karışık duygularla işe başladım.
Öğrendiğinizde ne hissettiniz, yakınlarınıza ne zaman, nasıl söylediniz?
Her anne adayı gibi öğrendiğimde çok sevindim ve her kadın gibi önce eşim sonra annemle paylaştım.
Hamilelik nasıldı?
İlk hamileliğim son derece rahat geçti. Bir aylık hafif mide bulantıları dışında fazla şikayetim olmadı, ancak ikincisi felaketti. 2 ve 3. aydaki bulantılar ve sonuçları beni hayattan soğuttu.
Onu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
İlk çocuğumu elime aldığımda sadece çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Normal doğum yapmıştım. Çok yorgundum. Kutsal annelik duyguları ya da orada burada okuduğum abartılı hislerin hiçbirini o an hissetmedim.
Oğlumu doğurduğumda ise elimden hiç bırakmak istemedim. Sanki bırakınca üzülecek ya da hastalanacak gibi geliyordu. İlk günlerinde sarılık olmuştu ve hastanede değilde. Evde tedavi edilmesi için eşime dünyayı dar ettim. Hormonlar bir insanı, hele benim gibi rasyonel bir insanı, ne hale getirebiliyormuş gördüm.
Evde altları kim değiştirirdi?
Genellikle ben ama her iki eşim de gerektiğinde yardımcı oldular. Özellikle banyo işlerinde.
İsme nasıl karar verdiniz? Ne oldu?
Defne’nin adını doğduktan sonra babası Sermed koydu. Derin’in ismine ise geniş ailede konsensus ile karar verildi. Her ikisinin de adını cok seviyorum.
İş ve sosyal hayatınız nasıl etkilendi?
İş hayatım anne olduğum için hiç etkilenmedi, çünkü gereğinden fazla sorumluluk duygusu olan bir insanım. Çocuktan kaynaklanan artan iş yükü ve sorumluluklarımı asla işime yansıtmadım. Ancak benim yaradılışımda olanların tümünde olduğu üzere, asıl etki bana oldu. İçimde çok şey biriktirmek zorunda kaldım. Bir kere yatılı kadın almadım ve işte olduğum saatlerin dışında çocuklarımı ben büyüttüm. Benim gibi yüksek sorumluluk ve yoğunluk altında çalışan yöneticiler için bu son derece yıpratıcı bir şey. Ama gerçekten de bunun başka bir yolu olacağına inanmadım.
Her iki çocuğumda da, özellikle ilk 3 sene sosyal hayatım çok kısıtlı kaldı. Ben ilk 6 ay dışında hiç bir zaman çok ufak çocukla seyahat etmeyi, gezip tozmayı beceremedim. Çocuklar büyüdükçe ve hareketlendikçe bu bana daha da zor gelmeye başladı. Bu nedenle iş hayatından ziyade sosyal hayatımın etkilendiğini söyleyebilirim.
Nasıl bir anne olacağınızı düşünüyordunuz? Düşündüğünüz gibi oldu mu?
Fazla okuyup etmeden, içgüdülerimi ve en önemlisi annemi dinleyerek iyi bir anne olmayı başardığımı düşünüyorum. Başarılı olduğum birinci alan uyku düzeni meselesi oldu. Her iki çocuğum da 4. aylarında geceleri düzenli uyuyan çocuk olmuşlardı. Sonrasında ise gerek yemek, gerek hijyen konusunda asla çok vesveseli bir anne olmadım. Belli standartlar çerçevesinde her ikisini de hep rahat bıraktım.
Kızım şimdi 23 yaşında ve her şeyden önce iyi bir insan. Gurur duyduğum, en yakın arkadaşım. Ona bakınca (tabi görebildiğim zamanlar, çünkü Kanada’da veteriner olmaya çalışıyor!) iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum gerçekten. Çok olgun ama aynı zamanda yaratıcı ve pozitif bir genç insan. Derin ise daha 9 yaşında, Defne’ye göre biraz daha zorluyor beni. Farkli bir karakter, ama şu ana kadar içinde bulunduğu şartlara çok iyi uyum sağladı ve o da gelecek için iyi sinyaller veriyor.
Eş-dosttan giysi/oyuncak aldınız mı?
Tabi aldık. Çünkü hiç bir giysi ve oyuncak eskime fırsatı bulamıyor ki.
Bebeğinizin bakımına kimler yardım etti?
Çalıştığım saatler içinde her iki çocuğuma da gündüz bakıcısı refakat etti. İlk çocuğumda, uzun tatillerde annem her zaman yetişiyordu, ama ikincisinde o şansım olmadı. Bu nedenle 6-8 yaşları arasında evde tam zamanlı çalışan bir yardımcımız oldu. Şimdi Madrid’de Derin’le tekrar full time beraberim 🙂
Kendi tarifiniz bebek/çocuk yemekleri varsa anlatsanıza.
Hiç böyle tariflerim olmadı.
Çocukla beraber hayatınızda ve sizde neler değişti?
Anne olmanın bende yarattığı en önemli değişiklik hayata dair daha anlayışlı ve olgun olmak. Bunun dışında da doğayı ve kırılgan olan her şeyi daha çok sevmeye ve şevkat duymaya başladım.
Çocuğunuzla beraber neleri yapmaktan zevk alıyorsunuz?
Defne ile dünya hallerini konuşmaktan çok zevk alıyorum. Gerçekten beni hayatta en çok anlayan ve bana en yakın kişi o. Çoğu zaman konuşmadan bile tek bakışla aynı şeyleri düşünüp, gülüyoruz. Birlikte seyahat etmek en keyiflisi.
Derin daha küçük olduğu için şu anda onunla hayat üzerine değil de, daha çok bilgisayar oyunları üzerine konuşuyoruz 🙂 Şaka bir yana, ablası ile bile aralarındaki jenerasyon farkı bazen ortaya çıkıyor. İletisim hattını yakalamak ve çocuğum için anlam ifade etmek en çok vakit ve çaba harcadığım konu. Sonuçta aramızda 40 yaş fark var. Bir düşünün. Sadece son 20 yılda bile dünyada ne çok şey değişti, ama birlikte keyif aldığımız iki alan var: Yemek yapmak ve çiçek yetiştirmek.
Çocuğunuzun sevmediğiniz huyu?
Defne için aklıma gelmiyor ama Derin için cevabım mükemmelliyetçi olması.
Deneyimlerinize dayanarak annelere ve adaylarına önerileriniz var mı?
Take it easy! Sakin olun, bu oluşumu dünyanın en doğal olgusu olarak yaşayın ve tadını çıkarın. Fazla okumayın, herkese fikir sormayın. Fikrini paylaşanları dinleyin ama içgüdüleriniz hep son kararı versin. İş hayatında analysis ve paralysis diye iki tanımlama vardır. Yeni anne babalarda bu durumu gözlemliyorum. Fazla araştırma ve bilgiye maruz kalınca en basit kararlar, saatlerce tartışılıyor ve çoğu zaman da yanlış olabiliyor.
Annelik için çok acele etmeyin ama 35 yaşı da geçirmeyin.
Annelik gibi son derece doğal bir şeyi fazla önemseyip, oldumcuk delisi olmayın.
Bana böyle kadınlar (ve hattâ bazen onların karbonkopya eşleri) çok sevimsiz geliyor. Hayatta çocuklarınız kadar hayata, diğer insanlara nasıl değer katıyorsunuz buna kafa yorun ve bu konudaki başarılarınızı çevreniz ile paylaşın. İnsanların sadece kendi çocuklarını merkez alarak yaşamaları bende bencilliği ve bireyselliği çağrıştırıyor.
Annelik neymiş?
Sabır ve çoğalan sevgi.