Ceylan Ayık, 38 yaşında, Mert (7,5) ve Yiğit’in (4,5) annesi, Uluç’un 13 yıllık eşi, Mey İçki’de, Pazarlamada Kategori Geliştirmeden Sorumlu Pazarlama Müdürü, 16 yıllık pazarlamacı. Şişli-Ataşehir arasında yollarda acı çeken bir İstanbulzede, 3 yıl Azerbaycan’da yaşamış ve oradayken yemek blogu, hatta çok kısa bir süre Devletşah’ın Yemeknamesi’nde çocuk yemekleri yazarlığı yapmış bir yemek meraklısı, yemek kitapları fanatiği, yemek fotoğrafları çekme hastası, dijital dünya ve iletişim (telefon, email, ipad/phone ne varsa) bağımlısı…
Kaç yaşında anne oldunuz? Planlı mıydı?
İlki 31 yaşında, ikinicisi de 34 yaşındaydı ve ikisi de gayet planlıydı. Evlendikten sonra 5 yıl gezdik-tozduk-yedik-içtik-partiledik! O zamana kadar da hiç çocuk aklımıza gelmedi. Onun bir vakti var derler ya, gerçekten doğru! İlk çocuk doğduğu andan itibaren de mutlaka arayı açmadan ikinci de olsun istedim ve şanslıydık o da oldu.
Öğrendiğinizde ne hissettiniz, yakınlarınıza ne zaman, nasıl söylediniz?
Sabaha karşı 5’te evde yaptığım testte öğrenip önce eşimi uyandırdım, sevinçten zıpladık! Hemen ertesi gün kan testi de doğrulayınca, akşam aileyi toparlayıp yemek yerken söyledik. Ailenin 3.torun haberi oldu, çok keyifliydi! Çok heyecanlı ve mutlu bir andı.
Hamilelik nasıldı?
Harika bir duyguydu! Kucağınızda harika bir hediye paketi ile geziyor duygusu vardı hep! Her hamile kendini çok özel hisseder ve sanki ilk kez ve tek kendisi hamile kalmış gibi bir duyguyu da içinde barındırır sanırım! İlk hamileliğimde az kilo aldım, aktiftim ve çok çok çalışıyordum! Hamilelik boyunca en büyük sıkıntım şişen ellerim ve ayaklarımdı! Seyahatler, sunumlar, toplantılar arasında ayaklarımı tavana dikerek rahatlamaya çalışıyordum. Yoğun iş temposunun tek faydası hamileliğin ufak tefek sıkıntılarını hisstemeye vaktim olmamasıydı.
İkincisi ise ilkine göre ruhen daha rahat ama fiziken daha ağır ve yorucu geçti. Daha 7. ayındayken her an doğuma gidecek gibi bir duygu vardı. Her iki doğum birbirinden apayrı oldu, ilki çok rahat ikinicisi ise biraz maceralı! Epiduralli normal doğum ile baştan sona heyecan dolu anlar yaşadık!
Onu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
İlk bebeğimde kucağıma koyduklarında hemen gözlerim doldu ve şaşkınlık içinde, ağzımdan ilk önce “hellooo” lafı açıktı! Sıcacık bir duyguydu… Hemen çocuk doktoru ile göz göze geldik ve her şey yolunda işaretini alınca derin bir nefes aldım. İkinci doğumda da yine çok heyecanlı ve mutlu bir andı onu görmek. Ama bazı sorunlar yaşadık ve ilkinden bambaşka bir ruh hali ile geçirdik günlerimizi.
Evde altları kim değiştirirdi?
Kimin önüne gelirse o değiştirdi! Baba-anne-bakıcı-anneanne; kim yakalarsa o! Şanslıydık iki oğlum da 2 yaşında bezden kurtuldu.
İsme nasıl karar verdiniz? Ne oldu?
Önce bir “en oturaklı Türk isimleri” listesi oluştu. Favorimiz Teoman’dı. Mert ise hep benim gönlümdeydi. Eğer ben erkek doğsaydım annem adımı Mert koyacakmış, bu hikaye pek bir etkilemişti beni! Türkçe isimler kılavuzu incelemeleri ve uzun konuşmalar sonunda yine dönüp dolaşıp Mert adına geldik! İkinci daha kolay oldu, Mert ile uyumu açısından Yiğit’i seçtik. Kız olsaydı epeyce zorlanacaktık, zira hiç bir kız ismini beğenemiyorum hala!
İş ve sosyal hayatınız nasıl etkilendi?
İlk bebeğimde yoğun iş hayatı yüzünden pek de bir şey anlayamadım sanırım. Doğumdan 1 hafta sonra e-maillere, 2 hafta sonra da uzaktan çalışmaya başladım sayılır! Çok hızlı bir işe dönüş süreci olmuştu ancak bebeğim de buna izin veren rahat ve düzenli bir bebekti. Süt sağma makinası sayesinde 9 ay boyunca yoğun bir şekilde anne sütü aldı! O makinanın sesi hala kulağımda çınlar!
İlk yıl çok düzenli bir hayata geçtik. Yemek ve uyku saatleri en kutsal anlardı, nerede olursak olalım ona göre ayarlıyorduk hayatımızı. Sonra ikinci çocuk oldu ve tüm bu kurallar çöpe gitti. Yiğit paket şeklinde her yere bizimle geldi, her yerde ve ortamda yemek yiyebilen, uyku uyuyabilen bir çocuk oldu. Biz ona değil, o bize uydu ve herkes çok rahat etti sanki! O gün bugündür Yiğit hep daha uyumlu ve rahat bir çocuk, her zaman kendi kendini oyalayabilecek bir şeyler bulur, daha bağımsız ve özgür olabilir. Bu tüm ikinci çocuklarda görülen bir durum sanırım.
Biz bakıcı desteği ile sosyal hayatta bir şey değiştirmedik, Cuma akşamları programlarımız devam etti. Cumartesi ise çocuklarla akşamları bir yerlere gidiyoruz. Etrafımızdaki arkadaşlarımız da dengeli bir sosyal hayat sürdürdüklerinden, bazen başbaşa, bazen çocuklarla gezip tozmaya devam ediyoruz!
İş hayatıma da Azerbeycan’daki 3 yıl haricinde, 16 yıldır devam ediyorum. İçinde bulunduğum sektör, yaşadığım şehir bana her türlü zorluğu sunuyor ama ben halen direnmekteyim! Ancak hemen her çalışan anne gibi, birgün bu tempoyu bırakıp onlarla daha çok ilgilenebileceğim bir ortamı hayal etmekteyim.
Nasıl bir anne olacağınızı düşünüyordunuz? Oldu mu?
Eğlenceli ama aynı zamanda planlı-programlı, sevgi dolu ama sabırsız bir anne olacağımı az çok tahmin ediyordum. Çocukları bu kadar çok sevdiğimi ancak doğumdan sonra öğrenmiş oldum, ondan önce hemen hiç kimsenin bebeğine-çocuğuna merakım olmadı! Hayat şartları ve imkanlar farklı olsa 4 çocuğa kadar yolum olabilir. Annem peynirden bir anne olduğumu, tüm yeni jenerasyon gibi çok fazla toleranslı davranıp yeterince disiplin uygulamadığımı söylüyor. Ona hak verdiğim zamanlar var, özellikle de sabrımı taşıran durumlarda annemin usullerine dönmeyi düşünmüyor değilim!
Eş-dosttan giysi/oyuncak aldınız mı?
Çook! Kuzenlerden ve arkadaşlardan bolca kıyafet, bebek bakım malzemleri ve oyuncak aldık, biz de başkalarına devrettik!
Bebeğinizin bakımına kimler yardım etti?
Çok yoğun çalışan, seyahat eden bir çift olarak bakıcımız bizim ailemizin en önemli bireyi oldu. Aile büyüklerimiz de çok büyük destek verdiler, özellikle de ilk aylarda hiç yalnız bırakmadılar! Lohusalıkta aile büyüklerinden gelen leziz muhallebiler, babamın özel kasaplardan aldığı pirzolalar, “yahu bu lohusalık tüm zorluklarına rağmen ne keyifli birşeymiş, acaba şimdi ne istesem?” dedirtti! Abimin eşi sayesinde bir sürü kitap ve yöntemden faydalanmıştık, tabii ilk çocuktaki bu merak ve iştah, ikincide “en güzel yöntem, anam-babam üsulüdür”e döndü!
Kendi tarifiniz bebek/çocuk yemekleri varsa anlatsanıza.
Bu konuda piyasadaki kitaplardan oldukça faydalandık, çocuk doktorumuz Ayça Vitrinel de çok güzel tavisyeler verirdi, 2 oğlan da zevkle yerdi. Bakıcımız için haftalık, 2 haftalık menüler hazırlardım çok rahat ederdik.
Çocukla beraber hayatınızda ve sizde neler değişti?
Çocukla birlikte siz de hem hayatı hem de kendinizi yeniden keşfediyorsunuz. Anne-baba kimliği ile nelere nasıl tepkiler verdiğinizi siz de yeniden öğreniyorsunuz. Ayrıca uykusuzluğa ne kadar dayanıklı olabildiğinizi, bir tabak yemek için ne kadar çırpınabileceğinizi görüyorsunuz! 2 erkek annesi olarak fiziksel gücümü, boks-karate oyunlarındaki kabileyetlerimi yeni keşfettim! Çok gezen-tozan bir aile olarak çocukları da kendimize benzettik ve hemen her haftasonu değişik bir program yapma adetimiz onlarla devam ediyor.
Bir de şimdi gençlere başka bir gözle bakıyorum, tanıdığım 80 sonrası jenerasyonu ekibi inceleyerek, “acaba bizimkiler bunlara mı benzeyecek?” diye merak ediyorum. Onlarda beğendiğim ya da beğenmediğim davranışlar bizimkilerde olsun-olmasın diye yapabileceğim bir şey var mı onu anlamaya çalışıyorum. Çocuk yetiştirmek müthiş bir sorumluluk ve hayatta okulu olmayan tek büyük alan! Diğer yandan, kitaplardan ya da internetten okuduklarınızla fazla teorik ve akademik takılınca da bu kitap usulü çocukların gerçek hayatla buluşması da fiyasko olabiliyor. Yani o hassas dengeyi aramak-bulmak sanırım bir ömür devam ediyor! Umarım bizimkilerde çok geç kalmadan dengeli bir yol izlemeyi başarmışızdır!
Çocuğunuzla beraber neleri yapmaktan zevk alıyorsunuz?
Sohbet etmek, tatile çıkmak, onun gözünden hayatı yeniden keşfetmek
Çocuğunuzun sevmediğiniz huyu?
Mızmızlık, huysuzluk, inat !
Deneyimlerinize dayanarak annelere ve adaylarına önerileriniz var mı?
Önce hamileliğin sonra da anneliğin keyfini çıkarın! Çocuğun en çok ihtiyacı olan şeyin sevgi ve oyun olduğunu söylüyorlar. Her ikisi de annelerde bolca olduğuna göre geriye keyfini çıkarmak kalıyor. Belki doğum öncesi sabır konusunda kendinizi nasıl geliştirebilirsiniz ona bir bakın çünkü en çok ihtiyacınız olan şeylerden biri de sabır!
Bir de klişe bir söz ama “0-6 yaş en önemli, en değerli zamanlar” deniyor. Ben o vakti yeterince iyi değerlendirebildim mi bilemiyorum, anne-babaların buna dikkat etmesinde fayda var. Çekilen bazı zorlukların sonunda, ilk 6 yaşta yapılan yatırımın ilerde özgüven, kendiyle barışık olma, okulda-sokakta-hayatta başarılı ve mutlu bir kişilik olarak geri döneceği garanti. Bir çocuğa verebileceğiniz en güzel şey özgüven ve içdisiplin aşılamak, kendi ayakları üzerinde durabilen, ufak şeylerden mutluluk duyabilen bir birey olmasını sağlamak. Bu da aslına bakarsanız aşırı üzerine düşerek değil de biraz kendi haline bırakarak, arasıra yalnız mücadele etmesine izin vererek oluyor. Bu konuda aklıma hep şu sahne geliyor: Ray Charles’ın hayatını anlatan filmde, kör olduktan hemen sonra, sanırım 6-7 yaşlarındayken, evde sürünerek-ağlayarak yolunu-yönünü bulmaya çalışırken, annesi onu hıçkıra hıçkıra ağlayarak seyrediyor. Hiçbir şekilde müdahale etmiyor, çocuk da çok zorlanarak, acı çekerek de olsa ilk defa nasıl ilerleyeceğini öğreniyor. Bu tabii çok sembolik ve dramatik bir an ve söylemesi kolay yapması çok zor bir iş. Özellikle de anneler için! Babalar bu konuda sanki erkek içgüdüleriyle daha sakin ve mantıklı bir ilişki kurabiliyor.
Annelik neymiş?
Dünyanın en olağan ama doğum yapan kadın için en olağanüstü duygusu! Çok büyük bir hediye ve hiç bitmiyor, her ayında, her yaşında matruşkanın sonu gelmeden içinden yeni şeyler çıkıyor! Pek çok insanın çocuğu var ama sanki sadece senin çocuğun varmış duygusu… Çok maceralı-eğlenceli-yorucu-keyifli-mutluluk verici!