Her sokak bir hikâyeyle yaşar. Kimi gün uykusuz gözlerimizle gireriz o hikâyenin içine kimi gün hiçliğimizle. Bazı sokaklar sönmüş yıldızlar gibi kaybolurlar, kimileri ise içindeki onlarca iyilik ve kötülükten aldığı güçle ışıldarlar. Sokaklar ışıldar mı demeyin. En yakın akrabalarınızdan öte komşularınızın olduğu, farklı dinlerden farklı kültürlerden olup aynı havayı soluyan sevmeyi ve sevilmeyi bilen insanların yaşadığı bir sokakta doğdum. Henüz hikâyesini tamamlamayan sokağımın ışığı azalsa da hala parlıyor.

Ben gördüm. Gözleriyle görmek isteyenleri de Samatya’nın Yedikule’yle birleştiği noktaya bekleriz. Uğramışken bakkal İbrahim Abi’de gazoz içmeyi ve bizim oralarda el arabasıyla satılan meşhur Bir tat lahmacunlarından yemeyi unutmayın…

Hikâyesi çok olan, çok güzel olan bir sokakla daha tanıştım. Bir sabah kapımın önünde bir zarf ve iki kitap. “Broca Sokağı Hikayeleri“. Bu iki kitaptan birinin kapağı kırmızı, diğeri mavi. Kitapta görebileceğiniz tek renkli resimli yer burası. İçinde bulunan resimler, herkesin kendi rengini katabilmesi için olsa gerek renksiz tasarlanmış. Zaten anlatılan hikâyeler öylesine renkli ki sanki kocaman bir gökkuşağının içinden geçiyorsunuz okurken. Hem de her yanınızdan gıdıklayan bir gökkuşağı bu! Öyle çok sevdim ki paylaşmadan da edemeyeceğim. Yolumun Broca Sokağı’ndan geçmesine sebep olan Sayın Bay Pierre, (Pierre Gripari) ve bu sokağın hikayesini paylaşmaktan kaçınmayan yapımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkürler! Broca Sokağı Hikâyeleri sadece çocuklar için olmayan ve çok keyifli bir okuma sunan tam anlamıyla “Bu kitaplar bir harika dostum” dedirtecek türden iki kitaplık bir dizi. Devamı gelir mi bilmiyorum; ama ilk okuduğum günden beri daha çok Pierre Gripari çevirisi okumak istediğimden eminim. Broca Sokağı Hikâyeleri’ni Türkçeye çeviren Deniz Tan belki sesimi duyar! Çocuk kitapçısı Kipitap‘ın yayımladığı ilk kitap olan Broca Sokağı Hikayeleri’nin karakterlerini başarıyla çizen ve hikayeyi ayna gibi yansıtan ve ahanda bu budur işte dedirten kişi ise Sadi Tekin imiş duyanlar duymayanlara söylesin.

Bugüne kadar okuduğum en keyifli önsöz olabilecek tanımda yazarımız Broca Sokağı’nı ve hikâyelerin nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. Broca Sokağı’na yavaşça sızan Bay Pierre çocuklar bir hikâye anlatmaya başlamış. Ertesi gün, çocuklar yine hikâye isteyince bir tane daha anlatmış. Sonrasındaki günler daha çok hikâye gelmiş. O anlattıkça çocuklar daha çok istemiş. Bir buçuk yılın sonunda anlatacak hikâyesi kalmayan Bay Pierre onlara bir teklif sunmuş: Her perşembe öğleden sonra buluşacak ve beraber yepyeni hikâyeler yaratacaklardı. Yeteri kadar hikâye topladıklarında da bunlardan bir kitap yapacaklardı. Söylediklerini de yaptılar.

En sevdiği şeylerden biri çocuklardan beslenmek olan benim gibiler için çocuklarla beraber yaşarken çıkan hikâyelerin değerini anlatmak çok zor. Gerçek insanların gerçek olamayacak kadar güzel hikâyeleri. Bunu bilerek okumak çok daha keyifli… İçinden çocukların geçtiği dâhiyane cümleler… Büyüklerin dünyasına ait olmadığı bir çırpıda anlaşılan Broca Sokağı Hikayeleri’nde toplam 12 tane öykü var. Hepsi için tek kelimeyle çok eğlenceli diyebilirim. Yok, yok. Sadece eğlenceli demek haksızlık olur. Fantastik, absürt, komik ve büyüleyici!

Birinci kitap 127 sayfa ve “Mouffetard Sokağı’nın Cadısı”, “Kırmızı Çoraplı Dev”, “Bir Çift Ayakkabı”, “Her Şeyi Bilen Bebek, Scoubidou”, “Lustucru’nun Öyküsü”, “Musluk Perisi” ve “Pierre Amca’nın Evi” adlı öykülerden oluşuyor. İkinci kitap 132 sayfa. Benim favorim olan “Süpürge Dolabının Cadısı” ile başlayan kitapta yer alan diğer hikâyeler: “Bir Patatesin Aşk Hikayesi”, “Prens Blub ve Deniz Kızı”, “Küçük Kurnaz Domuzcuk” ve “Öyle Bir Şey”

“…Bir gün bir kadın, bir adama çocukken çok severek okuduğu hikâyelerden bahsetti. Sadece çocukken mi? Kocaman kadın olmuştu, hala çok eğlenerek okuyordu hikâyeleri. “Al” dedi, “kızına oku, eminim ki o da çok sevecek”. Adam önce heyecanlandı, sonra baktı ki kitabın üzerinde “Contes de la Rue Broca” yazıyor, “Fransızca ama bu kitaplar” dedi. “Doğru ya” dedi kadın, konuyu kapattı.

2012 yılının Mart ayıydı. O yıl babalar gününde bir kurye geldi adamın evine, getirdiği paketin içinden kişiye özel basılmış bir kitap çıktı. Kapağında sevimli harflerle “Broca Sokağı Hikâyeleri” yazıyordu. İlk sayfasında ise “Ben küçükken beni çok eğlendiren bu hikayeleri sen de Z. ile birlikte oku, sen de Z. ile birlikte gül diye… Babalar günün kutlu olsun!” yazıyordu. (Bir de küçük kalp unutulmamıştı) 2012 yılının Haziran ayıydı, babalar günü, her yıl Haziran ayında ya hani… Adam kitabı alınca sadece heyecanlanmakla kalmamış, “Madem ki sen bu kitabı çevirdin, ben de bu kitabı basacağım işte…” diye mırıldanmıştı…” Hayatımıza giriş hikâyesi böyle özetlenen Broca Sokağı Hikâyeleri’ni beş altı yaşını doldurmuş her veledin bayılarak dinlemek istediklerine şahidim!

Yayımlanacağı 2013 Mayıs-Haziran aylarında sokaklardan yükselen sesleri duymuş ve tüm direnen çocuklara adanmış olan bu kitabı sakın ha herkes duysun, okusun demeyin. Sokakların ışıldadığına inanan dünyanın en şahane dostlarına hediye edilebilecek, bu hikayelerle gözleri parlayacak nice çocuğa yazılmış çok özel iki cilt Broca Sokağı Hikayeleri.

Evet, Broca Sokağı’nda inecek var, beni bırakın.

Burada kaybolmaya ihtiyacım var!