2 ay önce doğum yapmış 2 çocuklu bir annenin yaşadıkları. Sitem değildir anlatılanlar… Sitem hem kendimizi hem de hayatımızı paylaştığımız insanları yıpratır çünkü. Anlatacaklarım, anne olan hemcinslerimin de yaşadığı duygulardan ibarettir.

Hamilelik ile başlar kadının başkalaşması ve ötekileşmesi. Anne, vücudundaki değişikliklerle hem baş etmeye çalışır hem de onlara alışmaya… Daha dördüncü ayda yüz üstü yatamıyorsunuzdur artık. Bel ağrılarınız başlar. Hormonlar iç dünyanızı çoktan ele geçirmiştir. Sürekli ağlamaklı olmak başlı başına bir meseledir. Hele bir de ikinci hamileliğiniz ise büyük çocuğunuza karşı garip bir vicdan azabı çekersiniz. Ona yetme çabası ile anne günden güne gücünü yitirir.

Çoğu eş bu değişikliklerin “farkında” bile değildir. Görmek değildir farkında olmak, bu süreci birlikte yaşamaktır. Birçok koca, eşinden kendi için bir şey istememeyi eşe destek zanneder. Oysa kadının anlatmaya, anlaşılmaya ihtiyacı vardır, bedeninin izin vermediği onca gereksinimin eşi tarafından giderilmesine ihtiyacı vardır…

Günler su gibi akar geçer. Satırlara sığmayacak onca telaştan sonra doğum zamanı genellikle planlanandan farklı bir biçimde gelir… Sezaryen bile olsa bir bakmışsınız ansızın hastanedesiniz. (Benim iki hamileliğimde de sezaryen olmasına rağmen bebeklerim gelecekleri vakti kendileri seçti).

Doğuma girmeden hemen önce size bir takım kâğıtlar imzalatılır. Okumaya ne zaman, ne hacet vardır o anda. Sadece imzalarsınız. Sanki endişelerinizin ve korkularınızın altına imza atıyor gibi.

Kendiniz için endişelenirsiniz, karnınızdaki bebek için endişelenirsiniz. Bir de büyük çocuğunuz var ise, offf sormayın gitsin. Doğuma giderken çocuğunuza o son bakış mahveder içinizi.

O ameliyathane buz gibidir. Bir de korkudan siz titremeye başlarsınız. Ancak iyi bir sağlık ekibi var ise yanınızda sakin bir şekilde doğumdan çıkarsınız. (İkinci doğumumda harika bir doktorum vardı.) Siz ve bebek iyiyseniz, her şey yolunda ise derin bir oh çekersiniz. Çok şükür, bitmiştir artık.

Yepyeni bir hayat vardır önünüzde o anda başlayan. Dedikleri gibi “her bitiş yeni bir başlangıçtır aslında”.

Sanki her an bir şey olacakmış gibi hissettiğiniz, savunmasız, küçücük bebeğiniz, ameliyat/doğum dikişleriniz, bolca gazınız, uykusuzluk, şiş göğüsleriniz ve süt kokusu…

Bitmez ki bunlar… Omuzlarınızın ağrısı, ateş basan ayaklar, bol sıvı ihtiyacı… En çok da huzurlu uykulara ihtiyacı vardır annenin. Büyük çocuğunu düşünmemek ister mesela. Çok güvendiği eşine ya da aile büyüğüne güvenle teslim edebilmek ister çocuğunu. Çamaşır-ütü-ev temizliği-yemek bulaşık gibi bedensel güç isteyen bu işleri yazmıyorum bile. Bunları yeni doğum yapan bir kadından beklemenin, yahut yapmasına göz yummanın izahı olamaz çünkü. Ne yazık ki bu şekilde yaşayan çok sayıda hemcinsim var.

Anne bambaşka bir boyutta hayat mücadelesi içindeyken bir savaş başlar evinizde. Ego savaşı diyorum buna ben. Anne-kayınvalide egosu. Eşinizin şaşkınlığı ve egosu. Neler olduğunu bir türlü anlamayan ve kabuğuna çekilen diğer yavrunuz… Ve tüm bunları film izler gibi izleyen güçsüz lohusa anne… O da kabuğuna çekilir. Bazen gizli gizli gözyaşı döker bir başına, bazen de soğur annelikten, eşinden, annesinden, kayınvalidesinden… Bir başına kalır.

Bu zor döneminde yalnız bırakılan anne için kâbus başlar. Vücuttan çekilen hamilelik hormonları yerini süt hormonlarına bırakmıştır. Yine ağlamaklıdır anne. Üstüne bir de tuz biber ekilmiştir en yakınındakiler tarafından.

Bir yandan anne ile annelik çatışmaları, bir yandan kayınvalidenin ben de buradayım nidaları ve ne yapacağını çoğu zaman bilemeyen eş. Eşinin yanında duramayan/durmayan eş.

Bir kadının hayatında tanımı en zor olan lohusalık dönemi en yakınındakiler ve en sevdikleri tarafından bilerek ya da bilmeyerek bir kâbusa çevrilir. Anne arada bir top gibi gider gelir. Bir anneye, bir eşe, bir çocuğuna savrulur, çarpar ve geri döner.

Eğer kızınıza/gelininize/oğlunuza/damadınıza/EŞİNİZE, en çok da torununuza, size ihtiyaç duydukları bu dönemde destek olmak istiyorsanız…

Egolarınızı evinizde bırakıp öyle gidiniz yeni doğum yapan annenin yanına.

Yeni doğum yapmış lohusa bir kadına iyilik yapmak istiyorsanız bir nebze huzur verin. 40 gün boyunca kozasında yeni doğan bebeğiyle birlikte, hayata hazırlanmasına müsaade edin. Eski bedenine ve hamilelik öncesi günlerine sağlıklı dönebilmesi için destek olun.

Bolca sıvı verin. Göz kapaklarına bakın en çok. Uykusunun geldiğini hissettiğinizde bebekle siz ilgilenin. Anne bebeğini emzirirken lütfen kolunun altına bir yastık koyun. Omuzlarına yumuşak bir masaj yapın. Ayaklarına masaj yapın. Hava güneşliyken balkona bir sandalye koyun ve anneyi balkonda oturtun. Hayatı koklamasına, içine çekmesine izin verin. İzin verin ki o huzurlu anne, bebeğine huzur versin. Mutlu sütler versin. Onu doya doya koklasın. Bebeğini kokladıkça, ona dokundukça vücudu en güzelinden, en sevgilisinden süt yapsın.

En çok kocasını yanında görmek ister lohusa kadın. Annelik ve kadınlığı aynı anda hissetmek ister. Bebeğini emzirince mutlu ve doymuş annedir, eşinden ilgi görünce gerçek bir kadın gibi hisseder. Bebek sadece annenin değildir. Bebek anne-babanındır. Baba belki emziremez çocuğunu, ama anneye destek olması için onca iş vardır. Bebeğin gazını çıkartarak, büyük çocuk ile ilgilenerek, sıcak bir bitki çayı hazırlayarak, evde güzel bir müzik açarak bile sonsuz destek olabilir karısına.

Bu çok basit ihtiyaçları karşılanan ve içi huzurla dolan anne 2 değil 5 yavrusu dahi olsa, aynı anda onlara bakabilecek sevgiye, şefkate, sabra sahiptir.