Çocuk mileti meraklıdır. Bazen cevabını bilselerde sormaya devam ederler. Defalarca tekrarlanır aynı sorular. Sonu gelmeyecek sanırsınız. Çocuğun aklından şüpe etmeye başladığınız zamanlar bile olmuştur. -Bu ne? -Ağaç, -Bu ne? -Toprak, Bu ne? Bulut. Asıl kilit nokta ise ama neden dönemiyle ile başlar. -Bu ne?, Lamba, -Ama neden?, Edison amca ampülü keşfetmiş diye başladıysanız hapı yuttunuz. Bu dönemde gerçekten sapmayarak ancak detayları azaltarak anlayabileceği dilde basitçe cevaplayın, nasılsa bir süre daha ama nedenlerin sonu gelmeyecek. -Aydınlıkta oturabilmemiz için. -Ama neden? -Neden mi? Aydınlıkta oturmak seni görmemi, hareketlerimi kolaylaştırıyor da ondan. – Ama neden?
Benim gibi yancı çocuk severlerdenseniz şanslısınız, piliniz bitince: annesiiii, babasııııı baksanıza galiba sizi istiyor bu velet diyip sıvışma şansınız var. Bir zamanlar bu soruları başkalarına sormuş muydum bilmiyorum ama kendime sık sık sorardım:
1- Aydede bizi takip mi ediyordu? Gittiğimiz her yere peşimizden geliyordu. Çoğu zaman büyüklerden birinin elini tutup yürürken kısa bir süre gözümü kapatırdım. Açtığımda aydedenin yine bizimle aynı hizada olduğunu görünce sevinirdim. Kaybolmak istesem de peşimi bırakmayacaktı.
2- Babamın bir bakkal dükkanı olsa (ah be ne güzel olurdu) günde kaç paket çikolata yiyebilirdim? Kaç paket arkadaşlarıma dağıtabilirdim? Bakkalımız önünde kasaların üstüne oturup şişe gazoz da içerdim!
3- Kasetlerin içine o sesler nasıl kaydediliyordu? Anlayabilmek için annemlerin kaç Kâmuran Akkor, Bergen kasedini hacemat ettim bilmiyorum, ama hâlâ da anlayabilmiş değilim.
4- On yüz milyon baloncuk gerçek miydi? O kadar olsa şişeye sığmazdı ki? Sığar mıydı yoksa?
5- Küçük Emrah’ın burnuna böcek sokan üvey annesi kabuslarımdan çıkar mıydı? Hem burnun içinden giren böcek insanın beynine kadar nasıl tırmansındı? Yok, yok olamazdı. Ama ya olursa ben uyurken bir böcek burnumdan içeri girerse?
Sorduğum sorulardan da anlayacağınız üzere bilimden gayet uzak, çokça saf, duygusal bir çocuktum. Şimdikilerde boy ölçüşmem mümkün değil, tabiri caizse donlarında sallarlar benim çocukluğumu. Kendi kendime cevaplar aradığım bu soruları hatırlayınca hiç bir miniği bu kadar zora sokmamalı azıcık destek olmalı diye düşünüyorum. Ben kimseye soramazdım, çünkü ailenin akıllı uslu kızı olarak herşeyi biliyormuşum gibi davranırlardı. Bilmemek ayıptı. Sonra böyle saçma şeylerle uğraşmama gerek yoktu. Öyle derlerdi çoğu zaman. Biz küçükken karnenin iyi olması dışında her şey teferruattı ailelerimiz için. Ya da bana mı öyle geliyor bilemiyorum.
İşte bu hafta meraklı bir minikten konuşacağız ve onun en büyük sorusundan: “Bir Milyon Ne Kadar Büyük?”
Tübitak Popüler Bilim Kitapları tarafından yayımlanan ve üç yaş üstü bacaksızlara hitap eden “Bir Milyon Ne Kadar Büyük?” Anna Milbourne tarafından kaleme alınmış. Resimleyen isim ise, Serena Riglietti. Meltem Yenal Coşkun’un dilimize çevirdiği bu sevimli öykünün muhteşem bir sürprizi var. Önce anne ve babalara kısa bir tavsiye mektubune yer verilen kitabımız sünger kapaklı ciltli, renkli kuşe kağıda baskılı ve 24 sayfadan oluşuyor. Oldukça anlaşılır bir dile sahip.
Ufacık tefecik olan meraklı penguen Pipkin’in cevabını öğrenmek istediği bir soru vardı. Bir milyon ne kadar büyüktü? Aklı hayalinin yetmediği bu sorunun cevabı ne kadar büyük olabilirdi? Annesinin kahvaltı için hazırladığı on balıktan büyük olmalıydı. Ama ne kadar? Cevabı aramak için yollara düşen Pipkin yolda bir grup penguenle karşılaşır. Tam bir milyonu buldum mu acaba diye sevinirken kaç kişi olduklarını sorar. Yüz der, içlerinden biri, ısınmak için birarada olduklarını ekler. Bir milyon yüzden daha büyüktür diye düşünür Pipkin, ama nerede rastlayacaktır ona? Yola devam etme kararı alır, bir milyonu bulmalıdır çünkü. Çok yorulur Pipkin ama yine de aramaya devam eder. Yavru bir ayı balığıyla kesişir yolu. Kar da yağmaya başlayınca iki afacan kardan Pipkin yaparlar önce sonra da kardan ayıbalığı. Bir milyonu ararken yeni bir arkadaş bulur Pipkin. Birlikte güzelce vakit geçirirlerken kar yağmaya başlar. Gökten süzülen kar tanelerini gören Pipkin’in içi neşe dolar. İşte bir milyon diye sevinir. Arkadaşı uyarır onu, bir milyon değil ama bin tane vardır der. Bin de büyük bir sayı ama bir milyon değil der Pipkin. Bin bu kadar büyükse bir milyon ne kadar büyüktür kimbilir diye düşünür. Oyunları bitince Pipkin yürümeye devam eder. Ayakları üşüyüp yorgun düşünce eve dönmek zorunda kalır Mutsuzdur çünkü bir milyon tane olan hiç bir şey bulamamıştır. Annesine sarılırken yaşadığı günü ve hayal kırıklarını anlatır Pipkin. Ta ki annesinin sana göstermek istediğim bir şey var demesine kadar. Son sayfada kocaman bir zarf var, Pipkin’in bir milyonu bu zarfın içinde gizli. Şu yaşımda heyecanlanmadım desem yalan olur. Siz varın bacaksızı düşünün. İşte kitabın sürprizi de bu zarfın içinde gizli. Okul öncesi ve yeni okumaya başlamış minikler kadar büyüklerinde seveceğini düşündüğüm bu kitabı kitaplığınıza ekleyin derim.
Pipkin’in maceraları burada bitmiyor. Bizim meraklı ufaklık Gökyüzü Ne Kadar Yüksek? ve Deniz Ne Kadar Derin? adlı iki ayrı kitapta sorularına cevap arıyor. Her bir kitabın içinde bir zarf olduğunu unutmayın.
Bütün meraklı Pipkin’lere selam olsun!