“Göğüslerinizi kaybetmek zor olmalı.”
Hatta doktorum, diğer bir deyişle göğüslerimi 4 kez kesen adam bile, “tabii ki üzgün olacaksın, göğüslerini daha yeni kaybettin.” dedi defalarca.
Vücudumdaki kanser hücrelerini öldürmek için bedenime bir tür zehir döken onkolog ise saçlarımı kaybedeceğimi söyleyerek beni defalarca uyardı.
Millet, göğüsler eldiven değildir ve ben onları kaybetmedim!
75 beden göğüslerimi kestiriyordum çünkü memelerim beni öldürmeye çalışıyordu. İşte fark buradaydı.
Saçlarımı da kaybetmedim, henüz kanser hücrelerini yok etmek için vücuda zehir dökmekten başka daha iyi bir çözümle karşılaşmadık ve kanserden kurtulabilmek için aldığım kemoterapi sırasında onları kestirmem gerekiyordu.
Sıradan bir kazayla vücudumun iki parçasını kaybetmedim, onlar bir savaş esnasında yok oldular. Bu savaş, 5 büyük ameliyat, 11 küçük operasyon, 27 kere vücuda verilen radyasyon ve vücuda enjekte edilen 4 doz zehirden oluşuyordu. Müttefiklerim bu saldırıya direnmeliydi ve sonuna kadar gitmeliydi. Hepsi bu! Elbette her savaşta olduğu gibi yitip gidenler olacaktı. Oldu.
Göğüsler konusunda takıntılı bir insan değildim ve operasyonlar sonrasında defalarca kesildikten, zehir aldıktan sonra bile hala direnmeye devam ettiği ve sonunda zorlukların üstesinden gelip iyileşebildiği için vücudumla gurur duyuyorum.
Ve artık, ben dümdüz bir kadınım. Böyle olmayı seviyorum… İzlerime baktığımda acı, işkence ve mücadele dolu bir yıl görüyorum. Göğüslerimi kaybetmek beni üzmedi. Çünkü benim için pek bir şey ifade etmiyorlardı. Kadınlığımı hiçbir zaman bir çift göğüs yardımıyla tanımlamadım, iki meme ile kadına olunacağına inanmıyorum. Hatta memelerim olduğu zamanlarla kıyasladığım zaman şu anki halimle kendimi daha çok “kadın” gibi hissediyorum.