Beslenme, doğanın elemanlarının sindirilerek 1) büyüme ve gelişme 2) dokuların sağlıklı bir şekilde korunması 3) fizyolojik ve metabolik işlemlerin aracıları, olarak kullanılmasıdır. Yetersiz beslenme sonucu, bağışıklılık sisteminde, yaraların iyileşmesinde, kas ve kemik kuvvetinde ve zihinsel işlemlerde bozukluklar oluşmaktadır.
Gastrointestinal sisteme doğrudan verilen enteral beslenme tedavisi ve damar içi (intravenöz) beslenme, total parenteral beslenme (TPB) gibi beslenme yöntemlerindeki gelişmeler, klinik beslenme alanında yeni bir çığır açmıştır. Ancak eksikliği kadar, fazla beslenmenin de hastanın gidişatını olumsuz etkilediği bilinmektedir. Beslenme durumunun en tarafsız ve kantitatif ölçüm yöntemi, biyokimyasal ve direkt fiziki ölçümlerdir. Protein-enerji malnütrisyonu (PEM) gibi beslenme eksiklikleri, henüz biyolojik fonksiyona uzun süreli etki yapmadan ve fizik muayene ile saptanamazken, güvenilir test ve ölçümlerle saptanabilmektedir.
İnsan metabolizması için enerjiye ek olarak, 40 besin ögesi esansiyel kabul edilmektedir. Makro besin ögeleri genellikle enerji metabolizması, esansiyel amino asitler ve yağ asitleri kaynağı olarak kullanılmaktadır. Makro besin ögeleri proteinler, şekerler, fosfolipidler veya steroidleri kapsayan, kas kasılması, enzim katalizi, hücre içi ve dışı iletişim ve vasküler taşınım gibi tüm fizyolojik olayların bel kemiğini oluşturmaktadır. Mikro besin ögeleri, genellikle gen aktivatörleri, serbest radikal uzaklaştırıcılar, metabolik reaksiyonlarda koenzim ve kofaktörler olarak iş görürler. Mikro besin ögelerinin fazla alınması toksisiteye sebep olur. Duruma göre, esansiyel olarak kabul edilen besinler; gelişme düzeyindeki eksiklikler, metabolik bozukluk durumları veya şiddetli stres gibi faktörlerden kaynaklanan ve besin ögelerinin emilimi, tutulması ve sentez hızlarında yetersizlik ve kayıpları olan hastalarca gereken bileşikler veya elementlerdir.
Akut veya kronik hastalığı olan bir kişinin mikro besin gereksinimi tam olarak bilinmemektedir. Buna rağmen protein, askorbik asit veya çinko, yara iyileşmesinde ve infeksiyonla mücadelede, daha fazla miktarlarda gerekmektedir. Buna ek olarak, sepsisli hastalarda daha yüksek düzeylerde askorbik asit, tiyamin, potasyum, magnezyum, çinko ve fosfat gerekmektedir.
Karbonhidratlar, lipitler, protein ve alkol, diyetteki enerji kaynaklarıdır. Protein ve karbonhidratlar 4 kcal/gr, lipitler 9 kcal/gr, alkol 7 kcal/gr enerji vermektedir. Besinler farklı oranlarda karbonhidrat, lipit ve proteinlerden oluşmaktadır. Enerji gereksinimi, bazal gereksinimler, aktivite, nekahat ve belirli işlevler için gereken enerjinin toplamıdır. Bazal enerji kullanımı (BEK) vücut kompozisyonu, cinsiyet, yaş, kas tonusu, tiroid fonksiyonu, büyüme ve gebelikten etkilenmektedir.
Kronik olarak yetersiz gıda alımı veya malabsorbsiyon, enerji yetersizliğine ve kilo kaybına sebep olur. Diyetle alınan aminoasitler, yapısal proteinler, enzimler, antikorlar, bazı hormonlar ve metabolik olarak aktif diğer bileşiklerin sentezi için gereklidirler. Uzun süreli açlıkta, iskelet kasları tüketilir, visseral ve plazma proteinleri yıkılır. Vücut protein kayıplarının %30-40’lara ulaşması durumunda, uzun süreli açlık ölümcül olmaktadır.
Enerji veren yağlar, serbest yağ asitleri, nötral yağlar (trigliseritler), fosfolipitler ve karbonhidrat içeren glikolipitleri de kapsamaktadır. Diyetteki yağ kaynakları bitkisel yağlar, margarin, tereyağ, fındık-fıstık, tohumlar, bazı süt ürünleri, et, unlu fırın mamulleri ve öğün aralarında atıştırılan çerezlerdir. Gıdayla alınan yağın %95’inden fazlası trigliserit yapısındadır. Yağdan zengin diyetler artmış ateroskleroz, obezite ve bazı kanser türleri insidansı ile ilişkilendirilmektedir. Bazı yetkin sağlık organizasyonlarının güncel önerileri, yağdan alınan kalorinin toplam kalori alımının % 20-30’ una indirmeleri şeklindedir. Yüksek miktarlarda balık ve deniz ürünü yağı kullanımının kardiyovasküler hastalıklar, romatoid artrit, sedef hastalığı ve ülseratif kolit gibi kronik enflamatuar hastalıklarda azalma ile ilişkili olduğu bilinmektedir.
Beslenme düzeyi ölçümlerinde hepatik kaynaklı birçok plazma proteini belirteç olarak kullanılmaktadır. PEM değerlendirilmesinde en çok ölçülen plazma proteini albümindir. Ayrıca İnsülin benzeri büyüme faktörü 1, Retinol bağlayıcı protein, Transferin ölçümleri de gerçekleştirilmektedir. Hastanın beslenme durumunun değerlendirilmesinde daha iyi tanı ve ön teşhis için birden çok faktörün dikkate alınması gerektiğinden, tek bir ölçüm veya test, protein-enerji durumunu tutarlı bir şekilde yansıtamamaktadır. Çok parametreli prognostik beslenme testlerinin en basitlerinden biri albümin ve lenfosit sayısının birlikte ölçümünü gerektiren ve anında sonuç veren bir testtir.