Ali haftada bir gün annemlerde yatıya kalıyor, kardeşinden ayrı bir alanı da olsun, daha çok eğlensin, ben biraz dinleneyim, Cemo’yla da haftada bir kere olsun tek çocukmuş gibi ilgileneyim diye, bir de annemle babam torun saadetinin sefasını sürsün diye.

Onu almaya gittiğimde hemen her sefer annem “Zeynep, bu çocuk çok akıllı, ay ne yaptı biliyor musun?” diye başlıyor anlatmaya fısır fısır. Fısır fısır, çünkü çocukcağıza akıllısın gazı vermesini istemediğimi biliyor. Şirret olduğum için annem de yazık, korkuyor benden, maazallah kızarım çocuğu göndermekten vazgeçerim…

Çocukken “çok akıllısın” gazından yemiştim bol bol, insanın çocukluğunu karartabilecek bir saçmalıktır. Bunu bilahare yazmam lazım. Ali’nin, Cemo’nun, çocukların akıllı olmasına gerek yok, hayatın tadını alsın, mutlu olsun yeter. Merakla etrafı keşfetmeye çalışırken, onu bunu seyredip taklit ederken, oyun oynarken kendiliğinden öğrendiklerinden başka bir şey öğretmeye de gerek yok. Akılsız olsa sevmeyeceğiz sanki çocuklarımızı. Hem bazı engellerden dolayı gerçekten de çok akıllı olmayan çocukların da kendilerine ait çok özel akılları var. İnsanı bazen hüzünlendirse de son derece sevilesi bir akıl onlarınki de…

Neyse, “çocuk çok akıllı” laflarını dinleye dinleye bazen ben bile çocukcağızın içinde bizimkine benzeyen bir akıl var sanıyorum herhalde. Bir de konuşup duruyor ya… bazen öyle şeyleri anlıyor ki, bunu anlıyorsa ve böyle diyorsa bu çocuk her şeyi anlıyor, diye düşünüyorum galiba. Sonra komik komik bir şeyler yapıyor yine, yahu diyorum, basitsin işte.

Ali 2 yaşına daha gelmemişti sanıyorum. Bir gün öğle uykusuna yatırırken “bilmediğim şey nerede” diye üzüldü. Bu lafı ağzından ilk defa duyuyordum. Bu nereden çıktı derken buldum, birisi buna “senin bilmediğin şey yok!” demiş, belli. O birisi de kesin annemdir dedim, oymuş hakikaten. Küçük kişicik ısrarla ve acıklı bir şekilde “bilmediği şey”i istiyor. “Tamam, üzülme” dedim. “Akşam baban gelecek, bilmediğin şeyi getirecek.” Böylece Ali uyudu, ben de Kerem’i aradım, eve gelirken Ali’nin bilmediği, daha önce hiç görmediği bir şey getirmesini söyledim, ne olabilir bilmiyorum ama mutlaka daha önce görmediği bir şey getirmen lazım. Kerem geldi, merakla bekliyoruz ikimiz de, Ali’ye bilmediği ne getirmiş diye. Yeni taşındığımız evimiz için hırdavatçıdan bir şeyler alacaktı zaten, onlardan biri oldu Aliş’in bilmediği şey: hani kitaplık raflarını taşıyan L parçalar var ya, onlardan. Böylece sorunun cevabı değişti: Senin bilmediğin şey var mı? Var!

Ali bir süredir hatta’lı, zaten’li, ama’lı çünkü’lü uzun ve komik cümleleriyle küçük kafasının içindekileri bizimle paylaşıyor, hayretle izliyorum kendisini. Mesela şöyle şeyler söylüyor: “Ben neden bi türlü [yemeğe, gezmeye vb] gelemedim biliyo musun? Çünkü ben daha işimi bitirmemiştim, öüüüzden (o yüzden).”

Birkaç hafta önce işte bu küçük kişiyi, kardeşiyle beraber babaları Kerem’i karşılamaya götürdüm. İstanbul’un adalarından birinde oturuyoruz, tepeden aşağı iskeleye inip birilerini karşılamaya gidebilirim iki çocukla, ama gelen kişi bu çocukları eve geri götürmek konusunda yardım edecek biri değilse dönüşte yokuş yukarı canım çıkar, Ali oraya buraya gider (“sen neden beni kucağaya al biliyo musun? Çünkü ben hep oraya buraya gidiyorum”), bebek arabasında Cemo mızıldanır, uykusu gelir, Ali’nin peşinden koşmak için Cemo’yu bir yere park etmek gerekir, vesaire. Her neyse, ikisiyle yalnız olduğum o gün de evde takılmaktan tabii ki sıkılan Ali, dışarı çıkarsak Cemo’nun arabasını tutup bana yardım etmeyi kabul etti, çıktık. Vapurların saatleri değişmiş, Kerem’i yakalayamadık. Onun geleceği yerde beklerken bir arkadaşımla karşılaştım, 3,5 yaşındaki oğlunun adı da Kerem. Bu Kerem’le bizim oğlan biraz takıldı, sonra bağırış çağırış bir şekil eve döndüm oğlanlarla, Cemo’yu uyuttum, Kerem geldi. Ali kendisine durumu özetledi hemen: “Babası babası! Biz seni karşılamaya geldik, ama seni yakalayamadık! Ama..! Orda… küçük bi baba bulduk!” Ah dedim, sen hala çok basitsin!

“Oğlum sen basit misin” diye soruyorum, keyfi yerindeyse gülerek “basitim!” diyor. Keyifsizse, “basit değilim” diyor, hatta birçok 2 yaş çocuğu gibi, bunun için ağlayabilir bile. “Negatif misin?” diyorum, “negafitim!” diyor. Bazen buna da kızıyor, “negafit değilim, ben Ali’yim!” diyor.

Sen Ali’sin. Nasıl olursan ol. İstediğin gibi ol. (ama daha az mızıldanırsan sevinirim).