Tarih Vakfı’nın “Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları Sorunlar ve Çözüm Önerileri” raporu üç cilt halinde kitaplaştı. Raporun yazarları Somel ve Kaya ile Paylan ve Vasiliadis sorunları ve çözüm önerilerini anlattı.
Gökçeada’da yıllardan sonra dört öğrencili bir Rum okulunun açılması umutları arttırsa da azınlık okullarının sorunları tüm ağırlığıyla devam ediyor.
Bu durumu Tarih Vakfı’ndan Gürel Tüzün, “Son yıllardaki adımları görmezden gelemeyiz. Ancak diyalog çok, çözüm yok” sözleriyle açıklıyor.
Okul sayısı 6437’den 23’e düştü
Şu anda Gökçeada’daki okulla birlikte 23 azınlık okulu var. 16’sı Ermeni 6’sı Rum, biri de Musevi okulu. Gökçeada dışındakilerin hepsi İstanbul’da.
Bu okullarda 3137 Ermeni, 230 Rum ve 688 Musevi öğrenci okuyor.
Nüfusun yüzde 40’ının gayrimüslüm oluğu Osmanlı döneminde 1894’te 6437 azınlık okulu vardı.
Okulların durumu kitaplaştı
Tarih Vakfı, azınlık okullarının durumuyla ilgili üç kitap haline getirilen “Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları Sorunlar ve Çözüm Önerileri” raporunu basına tanıttı.
İki yıllık çalışma sonucu hazırlanan raporda, 19. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni, Rum ve Musevi okullarının durumları ve Tehvidi Tedrisat Kanunu’ndan günümüze bu okulların sorunları ve çözüm önerileri ele alınıyor.
Koordinatörlüğünü Gülay Kayacan’ın yürüttüğü rapor, okulların geçmiş ve şimdiki müdür, öğretmen, öğrenci ve velilerinden oluşan 29 kişiyle yapılan sözlü tarih görüşmelerinden oluşuyor.
“Modernleşmede önemli rolleri vardı”
Raporun “Gayrımüslim okulları nasıl azınlık okullarına dönüştü” bölümünü yazan Selçuk Akşin Somel, azınlık okullarının Osmanlı devletinin parçalanmasında düşmanın beşinci kolu muamelesi gördüğünü belirterek “Oysa ki bu okullar sosyo ekonomik modernleşmede çok önemli rolleri olmuş eğitim kurumları. Bunları anlamadan cumhuriyete nasıl geldiğimizi anlamak mümkün değil” dedi.
“Fitne fesat yuvası zihniyeti hala var”
Raporun sorunlar ve çözüm önerileri bölümünü yazan Nurcan Kaya, cumhuriyetin tekçi ulus yaratma ideolojisinin bu okullara “fesat yuvaları” ayrılıkçı fikirlerin yerleştiği yok edilmesi gereken yerler olarak gördüğünü belirtti.
Kaya, raporun, 1921’deki Milli Eğitim Müdürü’nün okulların anlaşmazlıkları körükleyen siyasi faaliyetlerini men etmek için azami teftiş şartlarının yapılacağını söylemesinin üzerinden bu bakışın cumhuriyetten sonra nasıl hayata geçtiğini gösterdiğini söyledi.
“Son dönemde elbette gelişmeler var ancak yine de hala metin ve söylemlere baktığımızda bu zihniyetin devam ettiğini görüyoruz. Hala MEB sitesinde Tevhidi Tedrisat Kanunu’ndan bahsedilerek bu okulların milli kültürün gelişmesi önünde engel olduğu belirtiliyor.
“2011’deki azınlık ve yabancı okul teftiş belgesinde okulların Osmanlı zamanında Türk milleti aleyhine olumsuz faaliyet yürüttüğü belirtiliyor.
“Rapor hazırlanırken görüştüğümüz üst düzey bir MEB bürokratı, ‘sorun ve çözümler çocuk hakları perspektifi açısından yerinde ama devletin ali çıkarları var’ dedi. Yani devletin bu bakışı devam ediyor.”
Kaya, görüştükleri okul müdürü ve öğretmenlerin azınlık okullarına gönderilen müfettişlerin ve okullarda MEB’in atadığı baş müdürüm bu devlet bakışını çok iyi yansıtan hareketlerini aktardı.
“Rum okulunda disiplin denetimi yapan müfettiş ‘disiplin raporu neden yok’ diyor. Müdür de ‘zaten birkaç kişilik okul hadise yok’ diyor. Müfettiş de ‘Yoksa da yaratacaksınız’ diyor. Yine başka bir müfettiş, denetim sırasında okul kömürlüğünde çubukla bir şeyler arıyor.
“Yine iki başlılık yaratan başmüdürlük pozisyonun kaldırılması gerek, bir başmüdür Rum okulunda öğrencileri çağırıp Atatürk, Türkiye, Yunanistan hakkında ne düşünüyorsunuz diye sorup, sonunda yüksek sesle Türk ulusuna sadık olduğunu onaylıyorum diyerek kayıt altına almış.”
“Ayrı kanun ve destek gerek”
1924 tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunu ile azınlık okullarının MEB’e bağlanarak özerkliklerinin ortadan kalktığını hatırlatan Kaya, yabancı ve özel okul muamelesi gördüklerini bu yüzden bir an önce ayrı bir kanun ve yönetmelik çıkarılması gerektiğini belirtti.
Kaya, mütekabiliyet politikasına son verilerek azınlık okullarının Lozan anlaşması uyarınca devlet bütçesinden pay alması gerektiğini ve anadilde eğitimi sağlamanın, öğretmen yetiştirmenin ve materyal sağlamanın devletin yükümlülüğünde olduğunu belirtti.
“Okula kimin alınacağına Ermeniler karar vermeli”
Ermeni okullarındaki sorunları anlatan Garo Paylan, pozitif ayrımcılık olmadığı sürece orta vadede okulların devam etmesinin mümkün olmadığını söyledi ve sorunları sıraladı:
“Eskiden, diğer gayrimüslümler hatta Müslümanlar da okullara kabul edilirdi. 1950’lerde Kıbrıs meselesiyle bu hak elimizden alındı. Şimdi Ermenistanlı aileler Türkiye’ye geliyor ancak çocuklarını Ermeni okullarına kayıt ettiremiyor. Geçen sene misafir statüsü getirildi, yani çocuklar eğitim alıyor ama diploma ya da karne alamıyor. Okullara kimin kaydolacağına eskiden olduğu gibi Ermeni kurumları karar vermeli. Ermeni öğretmen yetiştirecek bir kurum yok. Eğitim fakültelerinde Ermenice ders verecek bölüm açılmalı. Kamunun eğitim materyalini geliştirmesi için destek vermesi lazım. ”
Mihail Vasiliadis, Rum okullarının en büyük sorununun öğrencisi olmaması olduğunu belirterek Lozan anlaşmasının gereklerinin yerine getirilmesi gerektiğini belirtti.