Avustralya Başbakanı Julia Gillard, Salı günü (19 Mart) parlamentoda yaptığı tarihi bir konuşmayla İkinci Dünya Savaşı sonrasında evli olmadıkları için çocukları ellerinden zorla alınan annelerden özür diledi.
“Bugün bu parlamento, Avustralya halkı adına, devlet zoruyla bebeklerinden ayrılan ve bu şekilde hayat boyu süren bir acıya mahkum eden annelerden özür diler.”
Gillard ayrıca annelerin çocuklarını bulması için 5 milyon dolarlık bir bütçe ayırdı. 1.5 milyon dolarlık bir bütçe de devletin yaptığı bu uygulamaya ilişkin bilgi ve belgelerin derlenip, ailelerden de gelen bilgilerle özel bir bölüm oluşturulması amacıyla Avustralya Milli Arşivleri’ne verildi. Milli Arşivler daha sonra bu konuda özel bir sergi yapmakla da görevlendirildi.
Annelerden özür dilenmesi yaklaşık bir yıl önce Senato tarafından hükümete önerilmişti.
II. Dünya Savaşı sonrasında, 1970’lerin ortalarına kadar evli olmayan kadınlar devlet tarafından zorla bebeklerinden ayrıldılar. Bebekler evli çiftlere evlat edindiriliyor ve bunun bebekler için olabilecek en iyi sosyal politika olduğu düşünülüyordu.
2011 yılında da Avustralya’daki Katolik kilisesi bekar anneleri bebeklerinden vazgeçmeye zorladığı için özür dilemiş, Avustralya hükümetini benzer bir özürü dilemesi konusunda uyarmıştı.
Avustralya’da evlat edinme süreci devlet tarafından en sıkı kontrol edilen alanlardan biri. Senatoda oluşturulan rapora göre 1975’e kadar süren uygulamayla yaklaşık 225 bin bebek, biyolojik anneleri evli olmadığı için başka ailelere evlat edindirildi. Katolik Kilisesi de bu süreçte rol oynayarak bebeklerini dindar ailelere verilmesini sağladı. Bebeklerin evlat edindirilme işlemleri çoğu zaman doğumdan önce başlıyor, biyolojik anne bebeğini görmeden ondan ayrılıyordu.
Konunun gündeme gelmesini sağlayan Özür İttifakı’nın öncüsü Christine Cole da çocuğu bu şekilde elinden alınan bir anne:
“Bebeğim benden 1969 yılında alındı. ‘Zorunlu evlat edindirme’ diyerek bu sürecin gerçekten ne anlama geldiğini kendimize unutturmaya çalışıyoruz. Olan şuydu. Devlet çocukları, yeni doğan bebekleri annelerinden kaçırıyor, bunu yaparken direnmesinler diye anneleri tehdit ediyordu. Benim yüzümü bir yastıkla kapattıklarını hatırlıyorum. Sonrasında ise zorla ilaç verdiler günlerce kim olduğumu bile hatırlayamadım. Bütün bunlar vahşiceydi. Bizi cezalandırmaya çalışıyordu. Sonra da çocuğunuzu aramayın diye baskı yapmaya devam ediyor, sizi başka bir şehre taşınmaya zorluyorlardı.”
Kaynak: strib.com