Advertisement

Yazar: Uzunçorap

Benim ev tipi küçük ejderham

Annem ziyadesiyle temiz bir kadındı. Sadece içi değildi temiz olan, evde de olabildiğince temiz bir ortam sağlamak için elinden geleni eksik etmezdi. Biz, Tarlabaşı’nın aşağılarında beş katlı yığma bir evin en üst katında otururduk. Eski bir binaydı, aslında yüksek tavanlıydı ama biz sonradan eklenmiş bir ek katın alçak tavanlı dar mekanında yaşardık. Arada bir çivisi çıkan rabıta zemini vardı, mutfakta muşamba döşeliydi, ön odada iki eski halı seriliydi. Bütünü elli metrekare mekan aslında arkada geniş bir mutfak, önde de ortadan bölünme çok dar iki odaydı. Ben zamanın çoğunu arkada annemle beraber mutfakta geçirirdim, muhteşem bir Kasımpaşa manzarası vardı. Annem evi temiz tutmak için elinden geleni ardına koymadığının farkındaydım. O zamanlar hava gazı vardı, ama çamaşır söz konusu olduğunda gücü bir kazan suyu kaynatmaya yetmezdi, annem de ispirto ocağını yakardı. Ne var ki ana sorun suların sık sık kesik olmasıydı, gün içinde basınç suyu beşinci kata çıkarmaya zaten pek yetmezdi. Annem o zaman leğenlerde biriktirdiği suyla çamaşıra girişirdi. Bu durum benim için cennetti, ben de kayık, denizaltı yüzdürürdüm. Ama bayram yaklaşmışsa, iş ister istemez büyürdü, annem su basıncının yettiği gece yarısından sonra çamaşıra girerdi, hala derinden hissettiğim üzüntümdür onun gece vakti çamaşırla cebelleşmesi. Babam annenim çamaşır tutkusuna “suyla oynamayı amma seviyorsun” diye söylenirdi, “buna bir leğen su vereceksin ve deterjan, hiç karışmayacaksın…” O günlerin üzerinden en az bir kırk yıl geçti. Temizlik kavramımız ‘temiz olma’ tutkusunu çoktan geçti, gıdada ve...

Devamı…

'BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN' sunar: Mutlu Keçi İlkokulu

Okul bahçesinde öğrenciler koşuşturuyor. Kimi yakalamaca oynuyor, kimi ip atlıyor. Dikkatli bakınca aralarında öğretmenlerinin de olduğu göze çarpıyor. Öğretmenlerden biri çocukların çevirdiği ipten atlıyor, diğeri çocukları yakalayıp ebelemeye çalışıyor. Film atölyesinde çocuklar, Miyazaki’nin insanoğlu tarafından kirletilerek yaşanılamaz hale getirilen doğayla ilgili anime filmini izliyor. Çocuklar öğretmenlerine isimleri ile hitap edebiliyor, öğlen bostandan gelen organik sebzelerden yapılmış yemekleri yiyorlar. Okul hem ucuz hem de doğaya saldığı karbon az olan zeytin küspesiyle ısınacak. 20 çocuk döşeme taş yoldan yemekhanedeki ahşap banklara, bahçedeki oyuncaklara kadar velilerin ve gönüllülerin kendi elleriyle yaptığı bir okulda okuyor… Burası “Daha demokratik, ekolojik, alternatif bir eğitim mümkün”...

Devamı…

Çocuklar anadilinden utanmasın diye

Diyarbakır D Tipi Cezaevi’deki tutuklu bir babadan 12 yaşına giren oğluna doğum günü mektubu Canım oğlum Robin’im, 12 yaşın sana huzur, mutluluk ve babalı günler getirmesini diliyorum. Seni, annen Burçin’i, kardeşin Rober’i canımdan çok sevdiğimi hiçbir zaman unutmamanı istiyorum. Dört yıl önce ilk tutuklandığımda, annene “Babam neden cezaevinde?” diye sorduğunda annen, “İnsan Hakları Derneği’nde insanlara yardım ettiği için tutuklandı” demişti. Hep sorular sormaya devam et oğul. Sen ve diğer çocuklar bizim yaşadıklarımızı bir daha yaşamayasınız diye ben buradayım. Hak, hukuk talep ettiğinden dolayı horlanmış, onuru zedelenmiş, mağdur, mazlum insanlara yardım ettiğim için, asker, polis, gerilla, korucu birbirini öldürmesin, mayınlar...

Devamı…

Bologna’da Taksim işgal öğrenci evi

İtalya’da öğrenciler, 15 Ekim ulusal öğrenci eylemleri kapsamında boş bir binayı işgal etti. Gezi Parkı direnişi ile dayanışma adına da yeni öğrenci evine Taksim ismi verildi. Yeni öğrenci evinin adresi Via Zanolini 40 numara Bologna. İtalya’nın Adriyatik denizi tarafında bulunan Emilia-Romangna eyaletinin önemli kentlerinden ünlü üniversite kenti, öğrenci yurtlarının talebe cevap verememesi sebebiyle son senelerde bir çok eyleme tanıklık etti. Zorlaşan hayat şartları ve pahalılaşan eğitim masrafları İtalya’nın gündelik sorunlarından biri artık. Son senelerde göreve gelen hükümetleri eğitime ayrılan bütçeyi kesmekle suçlayan öğrenciler, yerel yönetimleri de günümüzün gerçeklerine ve gereksinimlerine yeterli şekilde cevap vermemekle suçluyor. İşgalci öğrencilerden Lavinia, birçok...

Devamı…

Gümüşlük Akademisi-İstanbul Arnavutköy’de…

Gümüşlük Akademisi kasım ayında İstanbul Arnavutköy’de yeni etkinliklerle açılıyor… Haydar Ergülen yönetiminde, Küçük İskender’le şiir, Harun Tekin’le şarkı, Müge İplikçi’yle öykü, Mario Levi’yle roman, Haydar Ergülen’le yazı… İdil Akoğlu’yla reklam yazarlığı, Ümit Ünal’la senaryo, İsmail Gezgin’le arkeoloji ve sanat kasım ayında Gümüşlük Akademisi Arnavutköy’de başlıyor! Etkinlik Süresi: 01 Kasım – 30 Kasım Mail: info@gumuslukakademisi.org Facebook: www.facebook.com/gumuslukakademisi Twitter: twitter.com/gumuslukakademi Detaylar için...

Devamı…

Cüneyt Özdemir: Kılıbık babalar derneği!

Fransa’nın güneyinde ağaçların neredeyse bir tünel gibi üzerimizi kapattığı büyülü bir yolda gidiyoruz. Sağımız solumuz üzüm bağları. Zaman zaman bir bağın önünde durup hemen yanı başındaki ‘büro’ yazan yerden bir şarap alıyoruz. Kasabaların birine girip diğerinden çıkarken ‘Birbirlerine ne kadar da çok benziyorlar’ diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Oysa benzeyenin kasabalar değil Fransa’nın bu bölgesine has koruma planları olduğunu sonradan fark ediyorum. Bayram tatilleri pek çoğumuz için sevdiklerimiz ile geçirdiğimiz, rutin hayatlarımızdan çaldığımız bir zaman aralığına benziyor. Hele böylesine uzun tatiller denk gelince ‘yeme de yanında yat’ durumları oluyor… Eminim şu an pek çoğunuz rutin hayatın koşturmacalarına kısa bir mola...

Devamı…

An'lardan anılara…

Çocukluk tuhaf şey, yaş aldıkça, yıllar geçtikçe vuruyor tokatı yüzüme. Kime ki aslında? Herkes kendi çocukluğundan, kendi güzel ya da kötü çocukluğundan geldi bu günlere ama benim derdim pavuryalar. Onlar şimdi dört yaşındalar ya ve şimdi o benim yüzüme çarpan çocuk yaşımdalar ya, tuhaf hissediyorum işte elimde değil. Bugünler kalacak onların aklında “Çocukluğum” diye… İşte ondan bu telaşım… Olan şu: Bayramın ilk günü yani dün. Ben burada yayınlanacağını düşündüğüm yazımı çoktan yazmışken, onu göndermekten vazgeçip bu yazıyı yazmamın sebebidir dün. Sabah yedide kalktık her zamanki gibi. Pavuryalar kahvaltıda açma istediler. “E hadi beraber gidip alalım.” dedim, uçtular. Giyindik, yola çıktık. Önce bakkala, sonra saatçiye, sonra da abajurcuya günaydın ve iyi bayramlar dedik ve doğru fırına gittik. Açmaları aldık yanına bir de tahinli çörek. Aklıma Ankara’da Pelin Pastanesi’nin şahane küçük Alman Pastası geldi. Çok güzel yaparlardı ve annem bilirdi ki ben günün her saati, açken ya da tokken Alman Pastası yiyebilirdim. (Tıpkı Bade ve Barış’ın açma sevmesi ve ne zaman olursa olsun yemeleri gibi. ) Annem ne zaman kendimi iyi hissetmemi sağlamak isterse bir Alman Pastası bunu kolaylıkla sağlar bilirdi, alırdı, yerdim ve çok iyi hissederdim kendimi. Düşündüm ki bu fırının bu açması pavuryalar için belki de o benim Alman pastası gibi bir şey, ne biliyorum? Belki 30 yaşında bu anları anacaklar? Diyecekler ki “Annemle kahvaltı için alışverişe çıkardık Pazar günleri (ki genelde pazarları yapıyoruz bunu) Emek Fırını’ndan bir açma...

Devamı…

“Andımız’ı dedemin yazdığını ilkokulu bitirince öğrendim”

Önce Andımız tartışıldı. Bu andın öğrencileri “formatladığı” ve Türk olmayan öğrencileri incittiği söylendi. Demokratikleşme paketiyle Andımız okullardan kaldırıldıktan sonra metnin yazarı Dr. Reşit Galip’in tartışılmasına geldi sıra. Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında 1932-33 yıllarının Milli Eğitim Bakanı’nı kafatasçılıkla, “sözde bilimadamı” olmakla suçladı. Başbakan’ın açtığı kapıdan geçenler ise daha ileri gidip Reşit Galip’in karışık, hasta ruhlu olduğunu öne süren yazılar kaleme aldı. Rodos’ta doğup Anadolu’ya göçen, farklı cephelerde savaşan, hekimlik ve eğitim bakanlığı yapan, Atatürk’le girdiği tartışmalarla hatırlanan ve 41 yaşında ölen Reşit Galip “kafatasçı” denilip geçilecek biri mi? “Ailesinden hayatta olanlar bu sözler hakkında acaba ne düşünüyor?” derken, Reşit...

Devamı…

'Dünya adil beslenmiyor'

Almanya’daki Dünya Açlıkla Mücadele Örgütü, 16 Ekim Dünya Gıda Günü öncesinde Berlin’de 2013 Dünya Açlık Endeksi’ni açıkladı. Örgütün verilerine göre, her yıl dünya genelinde 842 milyon kişi açlık çekiyor, bunun 7 milyonu ise açlık nedeniyle hayatını kaybediyor. Almanya merkezli örgüt, her yıl 16 Ekim Dünya Gıda Günü vesilesiyle bir dizi etkinlik düzenleyerek, açlık krizinin sebeplerine ve yanlış yürütülen politikalara kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışıyor. Örgütün bu yılki sloganı ise “Dünya adil beslenmiyor”. Her birim et üretimi, 7-8 kat yem harcamak demek FIAN adlı insan hakları örgütünden Roman Herre yanlış hammadde ve ihracat – ithalat politikalarının dünyanın güneyindeki küçük ölçekli çiftçileri...

Devamı…

Aile Avukatlığı: Şiddet mağdurunu evinde kalmaya ikna etme projesi

İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen, yürütücüsünün Adalet ve Hukuk Derneği, Medeniyet Üniversitesi ve Bağcılar Kaymakamlığı olduğu Aile Avukatlığı ve Rehberliği Projesi, kamuoyuna “her ailenin bir avukatı olacak” manşeti ile sunuldu. Kadınlara telkin merkezi “Aile avukatı ile buluşuyor”, “Şiddet, istismar, taciz varsa, avukatınız da var” gibi sloganların ön plana çıkarıldığı projeyle kadın, yaşlı, engelli ve gençlerin hak ve hukuki bilgilere ulaşmasının hedeflendiği belirtiliyor. Projenin yürütücüleri, pilot bölge olarak İstanbul Bağcılar’ı seçtiklerini, başvuranlara hukuki bilgi verileceğini, daha sonra da projenin elli bin aileyi kapsayacak şekilde genişletileceğini belirtiyorlar. Bağcılar ilçesinin pilot bölge olmasının nedeni, Bağcılar’ın aile içi şiddettin en çok yaşandığı ilçe...

Devamı…