Advertisement

Yazar: Ayşe Çavdar

Halide Edip’ten Perihan Mağden’e: Bir kız çocuğu nasıl kadın olur?

Uzman Psikolog Ceylan Ersun, yüksek lisans çalışmasında Cumhuriyet tarihi boyunca kadın yazarlar tarafından kaleme alınmış romanlarda ana-kız ilişkilerinin nasıl bir seyir izlediğini ele almış. Halide Edip’in Sinekli Bakkal, Sevgi Soysal’ın Yürümek, Füruzan’ın Kıırk Yedi’liler, Peride Celal’in Üç Yirmi Dört Saat, Duygu Asena’nın Aynada Aşk Vardı, İnci Aral’ın Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm, Ayşe Kulin’in Gece Sesleri, Elif Şafak’ın Baba ve Piç ve Perihan Mağden’in Biz Kimden Kaçıyorduk Anne? adlı romanlarında izlemiş ana-kız ilişkilerinin Türkiye tarihini… İlgimizi çekti ve Ersun’a bir psikolog olarak romanlardan ne öğrendiğini, dahası edebiyattan kendi annelik ve kız çocukluğu durumlarımız hakkında ne öğrenebileceğimizi sorduk… Uzunçorap: Anne-kız ilişkileri...

Devamı…

"Tribüne mi oynuyorum?"

Özgür Poyrazoğlu… O bir kız babası, blogger, üstelik de boşanmış. Bütün bunların bir arada nasıl olabildiğini sorduk; o da eğlencesini zorluğuna katıp anlattı…  Çocuk olduğunda evliliğiniz nasıl gidiyordu? Oldu, ne değişti? Çok somut bir şey değişmedi hemen. Paylaşım, birbirine ilgi alaka değişiyor tabii. İkimizin de ilgisi alakası otomatik olarak çocuğa yöneldi. Çevremizdekilerin de aynı şekilde. Belki şu bir hata olarak görülebilir mi bilmiyorum… Kaç yıl sonrasında dönüp bakıldığında… Anne de baba da çok çocuğa yönelik, çok korumacı ve çok üstüne düşen bir tavra bürünüyorsa… Taraflardan biri, anne diyelim, denge değişmeye başlıyor. Çünkü şunu hatırlıyorum: Evet, hakikaten bu bir anı...

Devamı…

Kız kardeşlik halleri

Kız kardeşler birbirlerine karmaşık duygularla bağlanırlar. Kıskançlığa sakınma, öfkeye koruma duygusu karışır. Ebeveynler onları birbirlerine emanet ederler. Anne yarısı olarak abla, ne tam bir abla ne de annedir. Ne arkadaştır ne rakip. Ne sırdaş olur ne yoldaş.  Rea Stathopulu’nun “Pedal Çeviren Kadınlar” adını verdiği romanın tüm kahramanları böylesi ikilemler yaşayan kız kardeşler.  Hikâyenin birkaç katmanı var. Bunlardan ilki zorunlu göç ve sürgün halleri, aşama aşama yurtlarından sürülen insanlar. Üst düzey siyasetin, gündelik yaşamı her gün tokatlayan, ona kendince bir çeki düzen verip tasarımlarken paramparça eden ve aslında tüm meşruiyetini bu parçalanmadan alan üslubu bu kitabın ana konusu. Bu tarz-ı...

Devamı…

Devlet gebeleri fişliyor mu?

Kadın hareketinin mevcut öncülerinden biri olan avukat Hülya Gülbahar, gazeteci Ayşe Arman’a verdiği bir söyleşide Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı bir genelgeyle gebelik testi yaptıran kadınları fişlemeye başladığını söyledi. Ertesi gün üç şey oldu: Fişlendiğini söyleyen kadınlar Ayşe Arman’a yazdıkları mektuplarla vaka özetlerini anlattılar. Fişleme denilen mevzuun nasıl gerçekleştiğine dair bir hikâye de bir aile hekiminden geldi. Öte yandan Sağlık Bakanlığı böyle bir genelge olmadığını açıkladı ve Hülya Gülbahar’a eğer kendisinde varsa paylaşmasını söyledi. Gülbahar çok sağlam kaynaklardan böyle bir genelgenin olduğuna dair bilgi aldığını ancak genelgeyi görmediğini söyledi. Sağlık Bakanlığı’nın web sitesinde genelgelerin yayınlandığı bir sayfa mevcut. Son yıllarda anne-çocuk...

Devamı…

Çocuk devlete nasıl bakar

Kürtaj tartışmasının, insanların pek de ne dediklerini bilmeksizin, adeta can havliyle tepkilerini gösterdikleri bir atmosferde alevlendiği günlerde Sağlık Bakanı Recep Akdağ tecavüz sonucu doğan çocuklara eğer anneleri bakmak istemiyorsa devletin bakabileceğini söylemişti. Aslında demek istediği, “böyle bir durumda bile kürtaj şart değil, çocuk doğarsa sorumluluğunu devlet alır”dı. İki ucu vardı meselenin. Biri “devletin merhameti” meselesi. Akdağ bir yandan “devlet, rahme düşmüş her vatandaşı ile ilgili sorumluluk alır, iş oraya gelirse endişe etmeyin” diyordu. Akdağ’ın devlet gibi bir aygıtın sahip olduğu gücü ve bu gücün deklarasyonlarının hangi anlamlara gelebileceğini fark etmeksizin aynı cümleyle söylediği bir başka şeyse şuydu: “Tecavüz eden...

Devamı…

On'lar tatilde – 2: Çocuğumla tatilde yapacağım 10 eğlenceli etkinlik

1. Yol üzerinde gördüğümüz bir bahçeden birlikte meyve çalmak. 2. Varsa hayvanlarla zaman geçirmek. Hatta sırf bunun için tatili bir köyde geçirmek. 3. Kaşıksız ve çatalsız, sadece el kullanarak, koca bir kâseden yoğurt yeme yarışması yapmak. Bunu evde de yapabilirsiniz ama tatilde daha eğlenceli olacağından eminim. 4. Suda, toprakta, çimende yatıp yuvarlanmak suretiyle oynamak… 5. Birlikte bağıra çağıra şarkı söylemek (sırf bu yüzden otelsiz bir tatil yapabilirdim mesela). 6. Bilen biriyle yenilebilir otlardan toplayıp birlikte temizlemek ve yemek… 7. Karşılıklı olarak yüzlerimizi boyayarak mesela iki saat öylece ortalıkta, herkesin görebileceği bir yerlerde vakit geçirmek. Bu arada bize tuhaf tuhaf...

Devamı…

Ekümenopolis: Bir şehri intihara sürüklemek

Çalabım bir şâr yaratmış iki cihan âresinde Bakıcak didar görünür ol şârın kenârasinde Nâgehan ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm Ben dahi yapıldım taş u toprak âresinde Hacı Bayram Veli Baştan söyleyeyim, bu yazının tonu bir miktar suçlayıcı ve sinir bozucu olacak. Çünkü yazan özne öfkeli. Bu öfkenin şu ülkedeki çimento fabrikaları, tuğla imalathaneleri, beton makineleri kadar çok sebebi var. Eğer kendinizi İstanbul’da olup bitenler konusunda masum ve mesuliyetten uzak hissediyorsanız hiç okumayın bu yazıyı. Çünkü zaten İstanbul’da, hatta Türkiye’de yaşamıyorsunuz demektir. Bu yazının yazılmakta olduğu dili anlayabilirsiniz ama ne dediğini muhtemelen anlamayacaksınız. Ekümenopolis’i izlediniz mi? Hani şu...

Devamı…

Küçük ve kara bir balık

Bir çocuğa evden gitmeyi öğretmek. Herhalde bir anne-babanın yapmayı en son isteyeceği şey. O kadar üzerine titrediği, binbir zahmetle büyüttüğü, kendi geleceğini onunkiyle eşlediği ve evet bütün bunları severek (kimi zaman sevgi kılıfına bürüyerek) yaptığı çocuğa bir gün yuvadan uçup kendi yoluna gitmesini söylemeyi düşünmek. O kadar eğitim, ihtimam vs. ile geleceğe hazırlanan çocuğun, evden gittiği günü hayal etmek hangi ebeveynin kalbini endişeyle ve hüzünle doldurmaz ki?.. Pek çok ebeveynin aklına ancak kâbus formunda düşürdüğü bir başka mesele daha var. Ya çocuğum içinde yaşadığım toplumun kurallarını, öğretilerini hiçe sayan biri olursa… Öyle ya çocuk büyüyecek, ana-babasının gururu olacak, yüzünü...

Devamı…

Peri masallarının gerçek yüzü

Rengârenk kitaplarla, bilmem kaç türlü uyarlamalarla her yaşa uygun hale getirilen masalları çocuklara anlatmanın o kadar da parlak bir fikir olmayabileceği fikri 1970’lerden bu yana tartışılıyor ve aslına bakılırsa son yıllarda bu konuda neredeyse bir fikir birliğine ulaşılmış vaziyette. Feministlerin başlattığı bu tartışmanın başını, Simone de Beauvoir, Susan Brownmiller ve Andrea Dworkin gibi feminist araştırmacı ve yazarlar çektiler. Diyorlardı ki, biz çocuklara anlattığımız masallarla mevcut toplumun onlardan beklediği kimi berbat rollere hevesle talip olmalarını öğretiyoruz: Öğrettiğimiz şeylerin başında da “çirkin” kadının sevilmeyeceği ve tanımı gereği “kötü” olacağı, “güzel” kadının beyaz atlı prensi hak etmek için önce bir şeylere kurban...

Devamı…

Ebeveyn arkadaşı olmak

Saydım, geçen sene 21 arkadaşım anne ya da baba oldu. Bir ara öyle bir hal aldı ki arayıp “sana çok şaşıracağın bir haber vereceğim” diyenlere, peşin peşin “anne/baba oluyorsun değil mi?” diyordum. İnsanlar taaa okyanus ötelerinden, başka kıtalardan e-mailler yazdılar, telefonlar ettiler, bebeklerinin ultrason görüntülerini Facebook’larda paylaştılar… Bilmem ki bana bir şey mi demek istiyordu doğa? Dürüst olmak gerekirse, onun ima ettiği şeyi anlamamış gibi yapmayı tercih ediyorum… Hele de “yavrulayanlar” en yakın arkadaşlar olunca doğal olarak arkadaşlıkların nitelikleri de değişti. Konuşulan konuların farklılaşmasına değinmeyeceğim bile. Bu galiba, hayat akışında meydana gelen onca radikal değişiklik arasında en az önemli...

Devamı…