Anneler bildiğiniz insanlardır. İlkokulda sevdiğiniz kibar, sevgi dolu sıra arkadaşınız, ortaokulda sinir olduğunuz şımarık kız, lisedeki aşırı disiplinli, sosyal becerileri eksikmiş gibi duran sınıfarkadaşı, üniversitedeki uydurukçu dönemdaşınız, çalışkan-tembel, duyarlı-duyarsız, temiz-pis, becerikli-beceriksiz, sosyal-asosyal, gergin-rahat, geleneksel-marjinal vb. Gün gelir bu kız arkadaşlarınızın hepsi anne olabilir. Ve psikoloji literatüründe çocuk doğurduktan sonra kişilikte kalıcı değişim olduğuna dair bir bulgu yok.
Evlenmiş ve çocuğu olmayan, evlenmemiş ve çocuğu olmayan, anne-babasıyla yaşayan veya yaşamayan, köpeği-kedisi olan olmayan çok yetişkin var. Hepsi ister istemez günlük yaşamın gerekliliklerini yerine getirir; alışverişten çamaşıra, temizlikten yemeğe, ütüye. Ama anneleri diğerlerinden ayıran bir özellikleri, en azından bir başka sorumlulukları daha vardır; yeni, yepyeni, eşi benzeri olmayan bir yavru getirmişlerdir dünyaya (Bu yazının konusu babalar olmadığı için onlardan söz etmiyoruz burada). Kaç kişi bunun getirdiği sorumluluğu bilerek bebek yapar?
Çocuklarla ilgili endişe hissettiğim bazı zamanlar filmatik sahneler canlanır gözümde. Bir Amerikan polisiyesinde Al Pacino karakteri gibi biri mesela, der ki: “Bu meslekte çocuk sahibi olamazsın!” (Komiser Behzat’a da yakışırdı bunu söylemek, Berna olmasaydı.) Demek ki, yavrusuna zarar gelebileceği ihtimali insanı hareket etmekten alıkoyabilir; çocuk, yapması gerekenler için engel teşkil edebilir.
Aslında siz savcı, hakim, aktivist, gazeteci, polis vs. olmasanız da, doğru bildiğini yapmadan duramayan biriyseniz, çocuklarınız genelde bir risk altında olabilir. Aklınızın bir köşesinde bu düşünce belli belirsiz de olsa vardır. Ayrıca dünya sizden ve kendi çapınızda yarattığınız ufak halkalı dalgalanmalardan da ibaret değildir. Kurtlar bekler orada, küçük keçi yavrularını kapmak için. Sizin sorumlu olmadığınız adaletsiz dünyanın mağdurlarının yavrularınıza zarar vermesi ihtimali ödünüzü kopartır. Zelzele olduğunda çocuğunuza telefonla ulaşıncaya, kar yağdığında yolda kalan araçta üşüyen, acıkan, tuvaleti gelen küçük yavrularınıza kavuşuncaya kadar dünya durur. Çünkü çocuklar canımızdır. Ve elbet onlar iyi olsun isteriz. Ama insanoğlu robot değil. Kendi problemleri, kişilik sorunları, egosu, kompleksleri, olmak isteyip olamadıkları, olmak istemeyip oldukları, uğraşıp yapamadıkları, bilmeden yaptıkları ve her şeyiyle, işte, anne de bir insandır. Okul yıllarından bir farkı, yaşı artık daha büyüktür, deneyimi artmış, belki biraz olgunlaşmıştır. Ama yıllar geçmesine rağmen, değiştirmek istediği bazı özelliklerin hala aynı olduğunu da ara ara fark ediyordur. Çünkü, insanın özellikleri kolay değişmez.
Bir kadının kişiliğindeki sıkıntılar veya güçlü özellikler, anne olduktan sonra da devam eder. Hayatta yapmak istediklerine dair umutları, sınırlılıkları, devam eden yaşam, gerçek dünya ve bir de artık çocuğu vardır (belki bir eşi ve evliliği de olabilir). Ve bütün bildiklerine rağmen, bir de olduğu ve olmak istediği vardır. Bilmek, olmak için yeterli değildir. Olmak istediği evladı, çalışanı, kadını, insanı tam olamadığı gibi, olmak istediği anneyi de muhtemelen olamayacaktır. Ama konu, olmak istediği anneyi olamamasıyla sınırlı değildir; belki de en önemlisi, nasıl bir çocuk, nasıl bir insan yetiştirmek istediğiyle ilgilidir.
Ufak tefek farklılıklara rağmen, yaşamın ilk yılındaki annelik davranışları dünyanın farklı coğrafyalarında çok benzerdir; bebeğin emzirilmesi, temel bakımı ve uykusu. Esas ayrışma ilk yıldan sonra başlar ve giderek artar. Annenin değerleri ve kişilik özellikleriyle uyumlu bir ebeveynlik ortaya çıkar. Çocukların farklı özellikler göstermesi bu sosyalizasyon sürecinin sonucudur (biyolojik özelliklerle birlikte). Yıllar evvel bir çocuk vardı zorbalık yapan; büyük kızım da mağdurlarındandı. Şanssızlık o ki, ne sınıfta, ne mahallede, ne serviste bu zorba çocuktan kurtulmak mümkün değildi.
Günlerden bir gün, makul bir konuşma yapmak için anneyle görüşmeye niyet etmiştim; eğitimliydi, öğretmendi. Ama tepkisi çok şaşırtıcıydı. Duyduklarıyla ilgilenmemek bir yana, kızının bu güç gösterisinden adeta memnuniyet duyuyordu. ‘Başınızın çaresine bakın, problem sizde’ mesajını verirken acımasız bir gülümseme vardı yüzünde. Mecburen uğraşmam gereken ilk vak’aydı. Sonraları, meslek gereği de, çocuklarının davranış sorunlarını, özellikle de diğer çocuklara verdikleri zararı pek umursamayan anneler gördüm.
Hepsi farklı karakterde, bazısı daha sıcakkanlı, sevimli, bazısı daha soğuk, kendinden emin. Çocuklarının duygularıyla, sosyal ilişkileriyle, nasıl bir insan olduklarıyla yakından ilgili olanlar, genelde bu konularda belirgin bir problem yaşamayanlar, ama çocuğun gelişimini önemseyenler, duyarlı olanlar.
Peki sahi biz insan annelerden ne bekliyoruz? Sadece çocuklarını yedirip içirmelerini, öpüp koklayarak sevgi göstermelerini, savunmalarını mı? Bebek doğduktan sonraki bakıp besleme ve koruma davranışları bütün hayvanlarda var. Mesela dev ahtapot anne adayı, yumurtladıktan sonraki bir ay boyunca, doğacak yavrularını korumak için yumurtalarının başında bekler ve genellikle bu sürenin sonunda açlıktan ölecek hale gelirmiş. Hatta bazılarının ölmemek için kendi kollarını yediği bile görülürmüş. Ve bebek ahtapotlar yumurtalardan çıktığında anne ahtapot artık o kadar halsiz kalırmış ki, kendisini savunacak gücü kalmaz, yırtıcılara kolayca yem olurmuş.
Doğumdan sonraki 2 yılda yavrusuyla kalan anne kutup ayısı, kış uykusunda yavrusunun daha iyi ısınabilmesi için metabolizmasını düşürürmüş. Orangutan annenin yavrusuyla geçirdiği süre 6-7 yıl; bu, doğadaki en kuvvetli bağlardan biri olarak anlatılıyor. Bu süreler içinde anneler, yavrularına hayatta kalmaları için gereken her şeyi öğretiyorlar. Bu durumda, insan anneler için çocuğu beslemeyi, hastayken ona bakmayı istisnai bir davranış, bir fedakarlık olarak görebilir miyiz?
Hayvanlar aleminin en gelişmiş beynine sahip insan türünün annesinden beklenen, elbette bu içgüdüsel davranışlarla sınırlı değildir. İnsan annelerin çocuğuna sevgisi, öpme, okşama ve başında bekleme’den fazlasını içerir. Bu ilgi ve sevgi, en çok da çocuğun iyi bir insan olarak yetişmesi için gösterilen çabada kendini belli eder.