Bebek beslenmesinde anne sütünün ilk altı ayda önemi ve eşsizliği konusunda artık tartışma yoktur günümüzde. Anne sütünün olumlu etkileri ideal büyüme, gelişme, bağışıklık sistemi fonksiyonları üzerinde belirgindir. Anne sütünü değişik nedenlerle kendi annesinden alamayan yenidoğanlar, özellikle prematüreler için anne sütü temin eden, kâr amacı gütmeyen organizasyonlar pek çok gelişmiş ülkede mevcuttur. Özellikle anne sütünün prematüre veya sağlık sorunları nedeniyle hastanede yatmakta olan bebeklerin beslenmesinde kullanılmasının, bu bebeklerin komplikasyon geliştirme olasılığını ve enfeksiyon riskini azalttığını, beslenmeyi daha iyi tolere etmelerini sağladığını, hastanede yatış sürelerini kısalttığını bildiren çalışmalar çok sayıdadır.
İlk anne sütü bankası 1909 yılında Viyana’da açılmıştır. 1980’lere kadar değişik ülkelerde sayıları giderek artmış, bu tarihte HIV (AIDS virüsü) bulaştırma korkusu nedeniyle pek çok banka kapatılmıştır. Günümüz bilgileri göstermektedir ki, donörler yeterince uygun şekilde seçilir ve enfeksiyon ajanları açısından testler yeterli yapılırsa bankalardaki anne sütünün hastalık bulaştırma riskleri açısından güvenliği sağlanabilir.
Anne sütü sadece besin değil insan ürünü olarak değerlendirilmekte, üreten kişiye ait hastalık taşıyabileceği göz önüne alınmaktadır. Aynı kan bankalarında olduğu gibi, vericiler hepatit B ve C, HIV ve insan T hücreli lösemi virüsü açısından test edilmektedir. Genel uygulama anne sütü bankalarının o bölgede kan bankalarının bağışçılarına uyguladıklarına benzer tarama testlerini uygulamasıdır. Bu testler süt bağışı yapan her anne için 6 ayda bir tekrarlanmaktadır. İlaç kullanan, sigara veya içki içen anneler bağışçı olarak kabul edilmemektedir. Bazı ülkeler anneler o anda hastalık bulgusu göstermese veya öncesinde o hastalıkla ilgili bulgu taşımasa bile bazı ülkelerde 6 ay (Kanada ve Hollanda İngiltere’de 6 ay ve üzeri yaşamış olanlardan) veya 5 yıl (Kanada Avrupa’da 5 yıldan fazla yaşamış olanlardan) gibi değişen sürelerde yaşamış olanlardan bağış kabul etmemektedir.
Tüm sütler hijyen koşullarına dikkat edilerek sağılmakta, toplanmaktadır. Süt sağıldıktan sonra dondurulup, kan bankasına ulaştırılır. Bağış sütlerde toplam bakteri koloni sayısı değerlendirilmekte ve tüm bağış sütler ihtiyacı olanlara ulaştırılmadan önce pastörizasyon işleminden geçirilmektedir. Bu pastörizasyon işlemi tüm anne sütü bankaları tarafından uygulanmamaktadır. Pastörizasyon işlemi öncesi herhangi bir bakteri koloni sayısı/ml oranı 10.000 üzerinde olan veya pastörizasyon sonrası herhangi bir kültür üremesi olan bağış süt, kullanıcıya ulaştırılmaz, imha edilir. 2010 tarihli bir çalışmada pastörize bağış anne sütü ile herhangi hastalık bulaşımı bildirilmediği vurgulanmakta, ancak risklerin aynı kan transferinde olduğu gibi tamamen ortadan kalkmadığı da ifade edilmektedir. Kişiye özel bir gıda olan anne sütünde nadir de olsa bağış anne sütüne alerjik reaksiyon olabilir.
Anne sütü bankasında sütün pastörizasyonu, dondurulması-çözülmesi, depolanması işlemleri anne sütünde besin ve koruyucu maddelerde azalmaya yol açar. Pastörizasyon işlemi sırasında anne sütünde bulunan besin öğelerinin büyük kısmı değişmediği veya çok az değişikliğe uğradığı bildirilse de protein içeriğinin yaklaşık yüzde 13’ü yıkılır. Ancak karbonhidrat, yağ ve mineral içeriği değişmez. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E ve K vitaminleri) değişmezken, suda eriyen vitaminlerin parçalandığı bildirilmiştir. Pastörizasyon işlemi sırasında tüm virüsler ve bakterilerin büyük çoğunluğu yok olurken, anne sütünde bulunan bağışıklıkla ilgili tüm faydalı hücreler de imha olur. Bağışıklık sisteminin önemli üniteleri olan immünglobülinler belirgin oranda azalır. Anne sütü bebeğin doğum yaşına, anne ve bebeğin yaşadığı çevreye göre farklılıklar içerir. Banka anne sütünde bu özellikler istendiği şekilde elde edilemez.
Anne sütü bankacılığında annelere ödeme yapılmamasına rağmen 1 lt anne sütünün sisteme maliyeti yapılan yatırımlar ve testler göz önüne alındığında 30-150 pound kadardır. 2005 verilerine göre Kuzey Amerika Anne Sütü Bankaları Birliği’ne bağlı 11 anne sütü bankasında senede 3 bin litreden fazla, İngiltere’de mevcut 17 süt bankasında 850 bağışçı anneden 5 bin litre bağış anne sütü işleme alınmaktadır.
Ancak sorunlu yenidoğanın hastanede yatış süresini kısalttığı, komplikasyon riskini azalttığı göz önüne alınırsa maliyet hesapları yeniden değerlendirilmelidir. 2010 tarihli bir başka çalışmada yenidoğan döneminde yoğun bakımda yatan ve beslenmelerinde banka anne sütü kullanılan prematüreler formüla ile beslenenlere kıyaslandığında, yaşları 18 aylık olduğunda yapılan zekâ ve gelişim değerlendirmelerinde daha yüksek skorlar elde etmişler, 13-16 yaşındaki değerlendirmelerinde LDL/HDL ve kan basıncı değerleri daha düşük bulunmuş, dolayısıyla anne sütünün ileri yaşlar için koruyucu etkileri olduğu da belirtilmiştir. Anne sütü bankacılığının formula ile beslenmeye kıyaslandığında maliyetinin yüksek olduğu, işlem sırasında önemli içeriğinin bir kısmını kaybettiği, bir kısmının azaldığı gerçeğine rağmen, varlığını hâlâ koruyan içeriğindeki önemli özelliklerin prematüreler için ilk seçenek besin olması gerektiği vurgulanmaktadır.