Geçtiğimiz sene anneler gününde annem başka bir kıtadaydı. Hediye almaktan yırtmıştım. Bu sene aynı kıta, hattâ aynı evdeyiz ve ben bir yolunu bulup hediyeden yırtmayı planlıyorum. Elbet bir yolunu bulurum, hiç olmadı “Kapitalist düzenin bir oyunu bu işler anne” derim çok sıkışırsam. Aklınla bin yaşa denilen örnek bir insanım neticede.
Benim annem kalem gibi dolma saramaz, çayı benden iyi demleyemez, soğan-sarımsak yemez, evde kolay kolay yedirmez, yenince surat asar, efendime söyleyeyim ütü yapmaz, yaparsa da üstünden bir daha geçmek zorunda kalırsın. Anneme “Anne, ben aşık oldum ya” dediğim zaman “Senin aşklarının önü sonu bitmiyor” der, öyle filmlerdeki gibi bir diyalog olmaz yani.
Oturup her şeyi konuşabildiğimiz bir iletişimimiz yok denecek kadar da az. Ateşle barut gibiyiz. Her an savaşa, kavgaya hazırız. Zaman zaman küseriz, rekorumuz 2 ay. Küsmelerimde haklı da olsam Allah beni kahretsin diyorum. Biliyorum ki gün gelecek bırakın iki ayı, bir saniyeyi bile arayacağım. Neyse, burayı kapıyı tıklatıp kaçan çocuklar gibi atlamak istiyorum. Düşüncesi bile ömür törpüsü çünkü.
Anlaşıldığı üzere, benim annem öyle güzel yemekler, ütüler, çok büyük fedakârlıklar falan yapmıyor. Bunları dile getirdiğimde evlen karın yapsın diyor. (Buraya yazdıklarımı bakalım bu kez kim anneme yetiştirecek!) Bunları yapması da gerekmiyor bana kalırsa.
9 ay karnında taşıması, büyütmesi kafi gelmeli, geliyor da… Fakat şöyle de bir gerçek var ki anneme yeteri kadar zaman ayırmıyorum, sevgimi dile getirmiyorum ve göstermiyorum. Sevgi ve ilgi konusunda “el kızlarına” gösterdiğim cüretkâr tavır; anneme karşı pek bi’ cimri kalıyor. Allah beni yine kahretsin. Bu utanç bana yetmiyormuş gibi, el kızları ile yollarımız ayrıldıktan sonra geri döndüğümde sanki ona sırtını dönen, ilgiyi neredeyse sıfıra indiren adam ben değilmişim gibi, yeni doğmuşum gibi, hiç bunlar olmamış gibi bana kucak açarak utançtan gebertiyor beni. Tek laf sokmadan, bir şey ima etmeden dizine kafamı koyuyor ve waxlı saçlarımı okşuyor. İnanır mısınız yorgun düştüğüm aşklardan sonra beni teselli ediyor, viks ile masaj yapıyor. Hakkını vereyim masaj konusunda bir dünya markası, adeta Mike Tyson gücünde. Sağ olsun, hep olsun, güçlü kalsın.
Peki insan annesini kıskanır mı? Evet. Çok tuhaf ama evet. Küçükken babamın, anneme olan sevgisini kıskanırdım. Onu nasıl bu kadar sever sorusunu soruyordum hep kendime. Ve ardından beni niye o kadar sevmiyor diye içleniyordum. Babam ne zaman tartışma olsa, haklı kim olursa olsun hep annemin tarafını tutardı ve bu beni ciddi anlamda delirtirdi. Anneme içten içe cephe alırdım sanki o suçluymuş gibi. Sonra babam öldü, ben büyüdüm ve sevgi ile aşkın birbirinden çok başka şeyler olduğunu öğrendim. Babamın aşkının da bizim şu dizilerde gördüğümüz aşklardan daha başka bir aşk olduğunu… Bunları yazarken düşündüm de herkesin böyle bir aşkı olmalı. Yalın, bitmeyen, kıskanılan bir aşkı.
O başka bir yazının konusu. Ama şimdi annelerin yüceliğinden ve güzelliğinden ayrılmamalıyız. Bizim için yaptıklarını hatırlamalıyız. Bizi deli ettikleri anları, davranışları, inatçılıklarını, hiç olmadık anda kırdıkları potları da hatırlamalıyız. “Elin çocuğu neler yapıyor sen yerinde sayıyorsun” diye bitmeyen iğneli sözlerini de… İyileri, kötüleri hepsini ama hepsini toplamalı, çıkarmalı, bölmeli, çarpmalıyız. Sonuç annemizin lehine çıkana kadar bütün işlemleri yapmalıyız. Hayatımızın sınavı bu çünkü, o sınavdan kaldıktan sonra hayatta her şeyi başarmışız ne fayda?
Hayatta hiçbir şeyi başaramamış, annemi gururlandırmamış birisi olarak söylüyorum bunu. Annelerin hakkı ödenmez. Ama en azından hiç değilse biraz olsun borcu kapatabiliriz. Elimizi cebimize atıp -benim tarzım değil- hediye alabilir, bahçeden çiçek toplayabilir, iki satır yazı yazabilir veya sarılıp “iyi ki varsın!” diyebiliriz. Bunların hepsi onları mutlu eder. Size önermedim ama ben sabaha karşı gidip yanına yatacağım. En az 3 ay idare ediyor bizi. Teyitli bilgi.
Tabii, annemize olan sevgimizi gösterirken anne olamayan, annelerinden uzak olan, onları hiç göremeyen ya da onlardan ebediyen ayrı kalanları unutmadan, onları üzmeden ayarında yapılmalı bu kutlama işleri. Keza babalar gününde de böyle olmalı…
Son olarak başta Gezi olayları sırasında öldürülen kardeşlerimizin anneleri olmak üzere, tüm “iyi” yürekli annelerin önünde saygıyla eğiliyor ve ellerinden öpüyorum.
Sizi seviyorum. Hepiniz baş tacısınız. İyi ki varsınız.