100 yıl önce bilinen hemen tüm hastalıklar artık kolayca tanılanıyor ve tedavileri dü büyük ölçüde mümkün (Belki de bu yüzden insanoğlunun yeni hastalıklara ihtiyacı vardır). Ama bugün de, bugünden yıllar sonra da insanların tanımını yapamayacağı tek hastalık ‘sevgisizlik’ olacak. Üstelik bu, sonrasında, üstüne düşülse dahi tedavi edilmesi zor belki de imkânsız bir hastalık olarak kalacak. Birine söylemekten çekindiğimiz, kalbimizin kaldıramayacağı kadar ağır bir hastalık…
José Mauro de Vasconcelos’un Şeker Portakalı adlı eseri, küçük Zeze’nin büyürken yaşadığı serüvenleri, bu serüvenlerin içerisine serpiştirilmiş aile bireylerini, aynı mahalle etrafına gelişen dostlukları ve tabii Zeze’yle birlikte büyüyen bir şeker portakalı fidanını konu ediyor. Zeze, biraz haşarı bir çocuk. Aslına bakarsanız, oyun oynamayı ve zamanını hareketli geçirmeyi sevdiği için bu şekilde nam salmış. Tabii gerçekte pek öyle sayılmaz. Üstelik etrafındaki diğer çocuğa göre çok daha akıllı ve duyarlı, kocaman bir kalbi var. Biliyorsunuz, her çocuk kocaman kalpli doğar fakat bir süre sonra yaşannlar yüzünden şekil değiştirir bu kalp. Bazen o kocaman kalp küçülür, bazense daha da büyür, hiçbir yere sığamayacak hale gelir.
Kalp, konusunu bir kenara bırakacak olursak; Zeze, ailesinin fakirliğiyle hayal dünyası arasına sıkışmış, henüz çok küçük olmasına karşın yoksulluğun tüm getirisini, götürüsünü yüklenmiş bir çocuk… Üstelik bunun yanı sıra sık sık da haşarılığı nedeniyle cezalandırılıyor. Bu cezalar yüzünden ablası hariç ailesinde sevdiği insan sayısı pek az… Zeze’nin en yakın arkadaşı ise konuşan bir şeker portakalı ağacı! Belki herkesin bir ağacı vardır ama; şeker portakalı ağacı olan ‘Minguinho’ gibi asla olamayacaktır.
Zeze’nin bir gün karşısına önce ondan nefret edeceği sonra da çok seveceği, hem en yakın arkadaşı hem de sonraki zamanlarda ‘baba’sı olmasını isteyeceği birisi çıkar. Bu birisi ve Zeze’nin arasındaki muhteşem bağ yıllar sonra, tam 48 yaşındayken şu satırları yazmasını sağlayacaktır: “..sevgili Portugam. Şimdi bilye ve artist resimleri dağıtma sırası bende, çünkü sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok. Ara sıra sevgilimle mutluyum, ara sıra da yanılıyorum; bu daha sık oluyor.”
Şeker Portakalı herşeyden önce içli bir kitap. Çocuklarınızdan esirgeyeceğiniz değil, bizzat onlar için alıp, ellerine tutuşturmanız gereken ve bunun için asla pişman olmayacağınız bir hikâye. Sahici yaşıyla 5 ama okula kayıt olmak için 6 yaşında olan bir çocuktan, Zeze’den, ‘yürekli’, tam anlamıyla ‘iyi yürekli’ bir insan olmak hakkında çok şey öğrenebilirsiniz. Jose Mauro de Vasconcelos’un tüm içtenliğiyle bize sunduğu bu öykünün, argo ve küfür içerdiği, Türk örf ve adetlerine uymadığı gerekçesiyle şikâyet edilen bir eser olarak tarihe geçme sebebini asla ama asla anlamayacaksınız. Anlamaya da çalışmayın. Kitabı şikâyet edenleri, örf, adet, gelenek ve göreneğin mekânı olan sokaklara davet edin. Sonra da ağızlarına yalan söyledikleri için biber sürün.