Kenya ve Fildişi Sahilleri’nde doğup büyüdüm. 15 yaşımdan beri de İngiltere’de yaşıyorum. Fakat, çocuklarımı Kenya’da imişler gibi büyütmek istiyorum. Bunun için elimden geleni yapacağım. Modern bir Afrikalı kadınım, iki üniversite diploman var, ailedeki dördüncü kuşak çalışan kadınım. Ama mesele çocuk büyütmeye geldiğinde, tipik bir Afrikalıyım.
Gebeliğim İngiltere’de başladı. Evde doğum yapmak için bir müddet uğraştım, işimi ayarladım, evimi değiştirdim ve nihayet hamile olduğumu öğrendikten beş ay sonra ülkeme gittim. İngiltere’deki herhangi bir annenin yapacaklarını yaptım. Bir sürü kitap okudum. Derken büyükannem beni uyardı. Dedi ki, bebekler kitap okumaz, yapman gereken şey kitapları değil bebeğini okumak. Okuduğum bir sürü makalede Afrikalı bebeklerin, Avrupalı bebeklerden daha az ağladıkları yazıyordu öte yandan. Sebebini merak ettim.
Eve gittiğimde gözlemlemeye başladım. Anneleri ve bebekleri gözledim her yerde. En gençlerinden en büyüklerine kadar, evde ve dışarıda hepsini izledim haftalar boyunca. Gözüme çarpan ilk şey, çocukların ne kadar az göründükleriydi. Genellikle iyice sarılıp sarmalanmış ve annelerinin, nadiren de babalarının sırtına iliştirilmiş oluyorlardı. Kocaman çocuklar bile anne ya da babalarının ardında görünmez oluyorlardı, kocaman bir battaniyeye sarıldıkları için. Eğer bir parmağın ucunu görebiliyorsanız şanslısınız, gözleri ve burnu unutun. Sırta bu şekilde bağlanmak, ana-rahmi benzeri bir etki yaratıyor çocuklarda. Böylece çocuklar alışmaya çalıştıkları dünyanın stresinden uzak kalabiliyorlar.
İkinci gözlemim kültürle ilgiliydi. İngiltere’de bir bebek ağladığı zaman hemen anlaşılır. Ancak Kenya’da bu pek mümkün değil. Bebeklerin ağlamadıkları yönündeki saptama yanlış değil. Eğer ağlıyorlarsa korkunç derecede rahatsız edici bir şey olmalı. İngiliz yengem durumu bana oldukça iyi bir şekilde açıkladı: “Burada insanlar bebeklerin ağlamasından hoşlanmıyorlar, değil mi?”
Bütün bu gördüklerim büyükannem köyden bizi ziyaret etmeye geldiğinde daha da anlamlı göründü gözüme. Bu arada doğum yapmıştım ve benim bebeğim herkesinkinden çok ağlıyordu. Yoruluyordum, dahası okuduğum her şeyi unutmuştum. Ama büyükannemin bütün sorunlar için tek bir çözümü vardı: “Emzir şu bebeği.”
Karşılaştığım sorun ne olursa olsun, büyükannem bana yalnızca emzirmemi söylüyordu. Emzirdikten sonra da yanından kalkmama izin vermiyor, onunla uyumaya devam etmemi istiyordu. Böylece bebek ve ben birbirimizin doğal uzantıları haline gelmeye başladık kısa bir süre içinde.
Derken Afrikalı bebeklerin daha az ağlamalarını sağlayan sihirli formülü öğrenmiş oldum. Anne ile bebek arasındaki karşılıklığı bağı canlı tutmak, o bağ orada değilmiş gibi yapmamak.
Dört ay içinde, kızım saat başı emzirilmeye alıştı. Benim için bütünüyle bir şoktu. Emzirme süresi ve sayısı giderek artıyordu. Neredeyse emzirmekten başka hiçbir şey yapmıyordum.
Derken devam ettiğim anne grubunda, benimle eş zamanlı doğum yapan bütün kadınlar bebek mamalarına geçmeye başladılar. Annelerin de dinlenmeye ihtiyaçları vardı. Fakat ben bu geçişe o kadar da kolay ikna olamadım. Bunun üzerine büyükannemi aradım. Güldü ve yeniden kitap okumaya başlayıp başlamadığımı sordu. Sonra da bana yapmam gerekenleri dikkatlice anlatmaya başladı.
“Bebeğini dinlersen, ne zaman yemeğe geçeceğini sana söyleyecektir, hem de bedeniyle.”
“Peki bunu nasıl anlayacağım? O zamana kadar ne yapacağım?”
“Şimdiye kadar ne yapıyorsan onu yapmaya devam et. Emzir bebeği.”
Biraz daha sakinleştim. Arkadaşlarım mamaya geçtikten sonra bebeklerinin daha düzenli uyumaya başladığını anlatadursunlar, kızım her gece beni iki saatte bir uyandırmaya devam etti. Tabii ki böyle planlamıyordum.
Kızım beş aylık olduktan bir hafta kadar sonraydı, İngiltere’ye gittik bir düğün için. Bir sürü insanı görmem gerektiği için emzirme düzenim şaştı. Gene de olabilecek her yerde bebeğimi emzirmeye devam ettim. Düğünde insanlar bebeğime bakıp “ne kadar sevimli, rahat bir bebek” deyip duruyorlardı. Öylece dinledim. Bir kadın, “Afrikalı bebeklerin ağlamadıklarını duymuş, ama inanmamıştım, sahiden ağlamıyorlarmış” dediğinde kahkahamı tutamadım.
Büyükannemden şunları öğrenmiştim
1. Sorun ne olursa olsun emzirerek düzeltebilirsin, emzir yeter.
2. Birlikte uyu. Emzirdikten sonra bebeğinden hemen ayrılma. Mümkünse onunla birlikte dinlen.
3. Elinin altında her daim ılık su bulunsun, emzirirken de su iç ki sütün bereketli olsun.
4. Emzirmek önceliğin olsun. Etrafındaki herkes, senin emzirme sürecine hizmet etsin ellerinden geldiğince. Her şey bekler, bebek aç beklemez.
Bebeğini oku, kitapları değil. Emzirmek tek yönlü bir ilişki değil, iki yönlü bile değil, birçok insanı ilgilendiriyor. Siz anne olarak bebeğinizin ihtiyaçlarını gidermeden uzmanlaşıyorsunuz.
Not: Özetlenerek çevrilmiştir.