“Anne hadi bana masal anlat” dediğinde Mare, ne anlatacağımı bilemiyordum. Kaç kere denedim, zorladım ama bir türlü kızımın üzerinde masal etkisi yaratamadım. Yok, karar vermiştim ben masal uyduramıyordum. Neden yapamıyorum diye düşündüm “küçükken annem bana masal anlatır mıydı?” Evet ama annemin anlattığı yegane masal Keloğlan’dan bir bölümdü. Ondan başka da masal anlatmamıştı. Bence o da masal yoksunuydu. Annemin de çocukluğuna uzandım, evet o da dinlememişti annesinden.

Üç kuşak masalsız büyümüştük. Haliyle de uydurukçuluk oyununda sıkıcıydık. Madem masal uyduramıyordum; o zaman var olanlar üzerinden yola çıkmalıydım. Yalnız aşina olduklarımız için bazı yargılarım vardı. Mesela cinsiyetçiydiler, ürkütücüydüler, duygu sömürücüydüler… Çok bilirim elime aldığım masal kitabını okurken kesip biçtiğimi, “yok bunu nasıl okurum, çok korkunç” dediğimi.

Ben böyle, “masalsız çocuk yetiştireceğim galiba” diye hayıflanırken tam da bu esnada çocukluk arkadaşımın bana ısrarla okumam için verdiği kitap gözüme ilişti: Clarissa Estes’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar: Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler”

Yazar, 25 yıl boyunca farklı kültürlerde anlatılan masalları bu kitapta derlemiş. Derlerken de günümüze kadar gelen masalların nasıl de deforme olduğunu görmüş.

Kadınların birbirlerine aktardığı masallardaki cinsellik, sevgi, para, evlilik, doğurma, ölüm ve dönüşüm üzerine dersler veren kısımların masallardan silindiğini fark etmiş. Eski kadınların gizlerini açıklayan peri masalları ve mitlerin; müstehcenlik, cinsellik, sapkınlık, Hıristiyanlık-öncesi, kadınsılık, Tanrıçalar, erginleme, çeşitli psikolojik sıkıntılar için ilaçlar ve tinsel esrimeler için yönergeler gibi konulardan arındırıldığını tespit etmiş.

Masallardan ve doğadan kopan insanlığın içindeki “vahşiyi” yitirdiğini bu yüzden de çok değerli olan insanlığın “deneyimlerinin” ve “var olma yeteneklerinin” kaybetmeye yüz tuttuğunu bize sayfalar dolusu anlatmış. Ve sonunda bizleri farklı kültürden masallarla bir çeşit terapiye davet etmiş.

Kitap feminist okumalar listesinde üst sıralarda. Çok katmanlı ve çalışa çalışa okunacak bir kitap. Ama ben yazımda, bu kitabın sadece bir yanından bahsedeceğim. O da, kızına masal anlatamayan Sevil’i, masal anlatabilme huzuruna eriştiren kısmına. Hepimizin ezbere bildiği Küçük Kibritçi Kız ve Çirkin Ördek Yavrusu bölümüne.

Malumumuz, Küçük Kibritçi Kız masalındaki kızın başına gelen felaket hiçbir ebeveynin çocuğuyla paylaşmak istemeyeceği türden. Çocuk; fakirdir, kimsesizdir, açtır, yorgundur, gariptir.. Tüm bu olumsuzlukların olduğu masalı çocuğumuza anlatıp niye can sıkacağızdır? Estes, masalı kitapta tekrar bize hatırlatır ve arkasından da “Yaratıcı Fanteziyi Başından Savmak” başlığı altında ele alır. (Yılbaşı gecesi satacağı üç-beş kibrit çöpünden gelecek para ile karnını doyurmayı planlayan küçük kız, fantezilerinin kurbanı olup elindeki kibrit çöplerini yok yere harcayarak açlıktan donup ölecektir.)

Başlıktan iki paragrafı aynen aktarıyorum:

“Kibritçi Kız, insanların başkalarıyla ilgilenmedikleri bir çevrede yaşamaktadır. Eğer böyle bir çevrede iseniz, kaçın. Bu çocuk, sahip olduğu şeylere, çubukların üstündeki küçük ateşlere- bütün yaratma olasılıklarının başlangıcına- değer verilmeyen bir ortamdadır. Hayattaki “yer”ine boyun eğmiştir. Bu sizin de başınıza geldiğinde, bağlarınızdan kurtulun ve tabanları yağlayın. Vahşi kadın köşeye sıkıştığında teslim olmaz, öne çıkar, pençelerini savurur ve kavga eder.” (s.360)

“Kibritçi Kız, kibritleri yakmaya karar verdiğinde, kaynaklarını harekete geçirmek yerine, fanteziler kurmak için kullanır. Enerjisini bir anlamda, anlık hevesler için kullanır. Bu, kadınların hayatında çok belirgin bir biçimlerde gösterir. Bir dizi resim yapacaktır ama sergileyecek yeri olmadığından resim yapmaya öncelik tanımaz. Düşlerle dolu onlarca defteri vardır, ama yorumlamanın büyüsüne kapılmıştır ve bunların anlamlarını eyleme dökemez. Terk etmesi, başlaması, durması, gitmesi gerektiğini bilir, ama yapamaz.” (s.365)

Bu bakış açısı sonrası Kibritçi Kız benim için ahlanıp vahlanacağım bir masal değildir artık. Harekete geçmenin güzelliğidir. Yaratıcı ruhuma iyi gelen dostların varlığıdır. Ne istediğimi bilmektir. Yani, Mare’ye bu masalı sansürsüz anlatabilir, konuşabilirim üzerine uzun uzun.

Gelelim ikinci masal Çirkin Ördek Yavrusu’na. (Anne ördek sırayla yumurtadan çıkan yavrularını izlerken en son gelenin kendilerinden ne kadar farklı olduğunu görür. Önceleri sahiplenir, etrafın ne dediğine kulak asmaz. Ama hiç kendilerine benzemeyen bu çirkin yavrunun artık etrafında olmasına katlanamaz ve onu bırakır. Tek başına hayat mücadelesi veren yavru ördek, çeşitli badireler atlattıktan sonra kimliğine kavuşur ve ait olduğu sürüsünde mutlu mesut yaşar.) Estes bu masalı kitapta anlattıktan sonra o kadar etkili alt başlıklar açar ki, ben kendi adıma yılların bana verdiği bazı iç sıkıntılarımı, bu başlıklardan biri ile azaltmayı başardım diyebilirim. Bilindiği üzere bu masalın ana teması evrensel bir sorun olan “dışlanma”dır.

Ama beni asıl etkileyen “anne türleri” başlığı altında ele aldığı; ikircimli anne, çökmüş anne, çocuk-anne ve anne görmemiş anne, güçlü anne-güçlü çocuktur. Ölüm korkusunu çocuğu olduktan sonra bir hayli yoğun yaşayan anneler için verilen şu örnek de eminim birçoğumuza iyi gelecektir.

“Bir keresinde bir sıra leylak dikiyordum. İçlerinden büyük bir tanesi, esrarengiz bir nedenden dolayı ölmüştü, ama diğerleri ilkbaharda mor renkli dallarla kaplanmıştı. Ben toprağı kazarken ölü olan, yer fıstığı gevreği gibi çatlayıp ezilmişti. Köklerinin onunla aynı sıradaki diğer bütün leylaklara bağlı olduğunu gördüm.

Daha da şaşırtıcı olan ise, ölü olanın “anne” olmasıydı. En kalın ve eski köklere o sahipti. Ölse de tüm bebekleri sağlıklıydı. Leylaklar emici sistem diye bilinen bir sistemle yeniden çoğalırlar, öyle ki, her ağaç ilk ana babanın kök yavrusudur. Bu sistemde anne yetersiz kalsa bile, yavru yaşamını sürdürebilir. Anne şöyle ya da böyle yıkılsa bile, sunacak bir şeyi olmasa bile, yavru bağımsız bir şekilde büyüyebilir ve daha da serpilip güçlenebilir.” (s.205)

Yani, Sevil hayatta ölüm var. Doğada annesiz büyüyebilen, kendini geliştirebilen çocuklar var. (ki sen bunu en iyi bilenlerdensin) Anneliği fazla abartma Mare’nin de birey olduğunu unutma!

Kulaktan kulağa, sansüre uğrayarak gelen günümüz güdük masallarının izini süren bilim insanı Estes’in, kitapta ele aldığı diğer masallar ise şunlar:

Kurt kadın, mavisakal, manawee, bilge vasalisa, iskelet kadın, yanlış zigot, kelebek kadın, kırmızı ayakkabılar, la llorona, üç altın saç, bauba, çakal dick, hilal ayısı, kurumuş ağaçlar, altın saçlı kadın ve elsiz kız.

Her bir masal atalarımızdan birer hayat dersi.

Yaşanmış, denenmiş olanları neden es geçelim?

“Vahşi” olalım. (Vahşi: İnsanın yaratıcı ve mücadeleci yanı)

Şimdi bu masalları yeniden kulaktan kulağa yayarak, törpülenen- yok sayılan “vahşi” doğamızı yeniden diriltelim.

 

* Clarissa Estes, “Kurtlarla Koşan Kadınlar”, Ayrıntı yayınları