20’ler biterken insana aniden bir olgunluk falan hücum etmiyor. 2000 yılını beklemek gibi bir şey o. 1 Ocak 2000’de herkeste derin bir kırgınlık görmüştüm. Mavi gezegenimizi uzaylılar işgal etmedi, omzumuzdan kanat çıkmadı, çocuklarımız yeşil doğmadı diye üzgündü herkes. Bir şey değişmedi, yirmiler biterken de pek bir şey değişmiyor. Ama özellikle yaz ayları neredeyse her haftasonu arkadaş düğünleriyle geçiyor. Boş kalan haftasonlarında da yeni doğum ziyaretleri var zaten. Çeyrek altın ellerimizden öper. İş bu kadarla kalsa iyi. Kalmıyor.

Çocuğu yeni doğmuş arkadaşlar çok heyecanlı oluyor. Haklarıdır, çocuk müthiş bir şey. Olağanüstü bir durum insanın çocuğunun olması, ebeveynlerin heyecanında ayıplayacak hiçbir şey yok. Çocuklarıyla mutlu mesut sıhhatli ömür sürsünler. Ama genç ebeveynlerin, onlar yaşındaki arkadaşları için kimi zorluklar yok değil. Neler onlar?

• Bizim kuşakta dövmeli nene-dede daha çok olacak. Daha çok çocuk babasını küpeli görecek. Epey çocuğun annesi, çalışan anne olacak. Çoğunun ebeveyni gençliğinde bir bilgisayar oyununun başında saatler geçirmiş olacak, internet sözlüklerinden birinde account sahibi olacak, Facebook’un Twitter’ın başından ne geçmiş anlatabilecek, epey büyük bölümünün anne-babası bir trafik kazasının faillerinden olacak vesaire. Evet, bu ve daha birçok detay mevcut kuşaklarla sonraki kuşaklar arasında halihazırda olan kimi farklılıkların tezahürü. Ama tam olarak öyle değil, bu kuşak daha konuşkan, daha inanmaz, daha teyit ettirici. “Abi inanabiliyor musun? Benim bile çocuğum oldu. Daha dün gibi lan o günler.” Evet dostum, bir çocuğun oldu ve sen bunun için yıllarca heyecanlı kalacaksın, aferin sana. Velakin ben senin kadar heyecanlı değilim doğal olarak, bana kıymasan?

• Çocuk aktiviteleri eminim güzel şeylerdir. Bazılarını uzaktan izlemişliğim de var. Fakat gün geliyor, mesela o cumartesi senin için kıymetli bir cumartesi ve mümkünse evde yatıp malak gibi dizi izleyerek geçirmek istiyorsun. Çat, bir telefon. Çocuğu yeni doğmuş canın arkadaşın. “Hadi hadi oturma evde, bizim burada bir park var çocuklarla takılır biz devam ederiz.” Elmecbur, sıkılacağından emin olarak ve günün kim bilir nasıl sonlanacağını bilmeden mis cumartesine kıyıp çıkıyorsun. “Bizim burada bir park” denilen yerde 20 çift anne baba ve –ikiz yoksa ortamda– en az 20 çocuk. Onlar için saadet manzumesi gibi geliyor tabii o dakikalar, çocuklar kalabalıkta da güzeller amenna. Ama uzaktan oraya düşmüş fukaralar için ilk yarım saatten sonrası Mars ziyareti. Çocukların şirinlik katsayıları değişik ama dertleri anladığım kadarıyla çok benziyor. 23 Nisan müsameresinde en önde oturup sıkılarak çocukların yaptığı başarısız kanonu izleyen bir müdür yardımcısı gibi oluyor insan öyle zamanlarda. Ebeveyn kalabalığından işaret fişeğini biri atmayagörsün, dertler derya oluyor onlar sandal. Biz fukaralar da uzaktan öyle boynu bükük bakanlarız. Biraz sıkılınca da hemen “siz ne anlarsınız?” bakışlarına maruz kalan.

• Sofradaki coşkulu taze baba var bir de. Diyelim ki işte birbirini iyi tanıyan, teşriki mesaide bulunmuş birkaç arkadaşsınız ve aranızdan biri sizden evvel evleniyor, evlenmekle kalmıyor bir de çocuk yapıyor. Siz de amca oluyorsunuz, çok seviniyorsunuz, oh maşallah diyorsunuz, takınızı yenge hanıma götürüyorsunuz, dualar ediyorsunuz, çocuğun minicik ellerine gözleriniz nemli bakıyorsunuz, “vay canına bizimkinin çocuğu oldu” diye iç geçiriyorsunuz. Buraya kadar zaten sıkıntı yok; aksine iyilik güzellik sevinç tebessüm var. Fakat o taze babayla o birkaç arkadaş olarak masaya oturmayıverin. Yandım Allah! Daha şuncacık zamanda baba olan arkadaşınız kâh inanmaz gözlerle size “baba mı oldum ben şimdi?” diye sorar, kâh babalığın ona aniden kazandırdığı sorumluluklardan söz eder, kâh “çok özledim bebeğimi, kokusu nasıl güzel biliyor musun?” der, kâh “siz de yaşamalısınız”a bağlar. Bir yapsa geçersiniz, ikide katılırsınız, üçte tebessümünüz yalandan olur ama dört beş altı on olunca ikrah edilir. Canınız arkadaşınız halen canınız arkadaşınızdır, siz halen yeğeninizi çok seversiniz, kokusu sizin için de baş döndürücüdür ama masadakiler sessiz uzlaşırlar: Bir süre delikanlıyı uzaktan sevelim. Malum, aşkların en güzeli.

• Arkadaşlarımız genelde akıllı, zeki insanlardır. Yani öyle değillerse bile, artık öyle olmuştur, biz de akıllı zekiyizdir çünkü. Hiçbirimiz “bugün de çok gerizekâlı uyandım!” demiyor kendi için haklı olarak. Fakat büyük bir sorunumuz var: Akıllı zeki arkadaşlarımız ile onların en az onlar kadar akıllı zeki eşlerinin beraber yaptığı bu küçük haylazlar –neredeyse istisnasız– birer dâhi. Okula başlayanların tamamı üstün zekâlı olarak mimlenmiş –kim yaptı, nerede yaptıysa artık. Eminim bizim çocuklar akıllıdır, eminim dünyaya iyilikler yapacaktır, bizim çocuklar işte, bizimkilerin bebeleri. Zaten her halleri kabuldür, elden gelen yapılır, onlar çok sevilir biz tarafından. Ama arkadaş, neden hepsi dâhi? Bir tanecik bile yok mu arasında dâhiden az biraz aşağıda olan? Çocuğuna dâhi demek istemeyeni bile “Bu laflar çok dolandığından söylemek istemiyorum ama geçen bizim çocuğun okuluna zırttırı bilmem ne kulübünden uzmanlar gitmiş. Vıttırı kadar deneğin üzerinden araştırma yapmışlar, bizimki dâhi çıkmış. Ama çok ayağa düştü bu durum, söylemiyoruz etrafta.” Hıhım peki.

Şimdilik homurdanmalarım bu kadar. Belki devamı da gelir. Arz û niyaz ederim efendim. Küçüklerin güzel gözlerinden sevgiyle öperim. Ebeveynler hele biraz uzakta dursun şimdilik.