Kim öğretti bana ‘kuku’ demeyi inanın hiç hatırlamıyorum. Sadece annelerin ya da teyzelerin, küçük kızlarına kendilerinin ve kızlarının cinsel organları ile ilgili ‘kuku’ diye bahsettiklerini hatırlıyorum. Sanki sevimlileştirmeye çalışırlardı böylece bahsi geçen organı. Uzunca bir süre kimse yanımda ismini söylememiş olmalı ki az daha unutuyormuşum ismini zavallının… Kim bilir, hatırlarsam da terlik yiyeceğimden de korkmuş olabilirim? Bilemedim.

Onun hakkında fark ettiğim ikinci şey, bir sebeple kızan erkeklerin bir kadına en zevkle söyledikleri küfürlerin baş kahramanı olduğuydu. Misalen; “A… koduğumun kızı!” O küfürlerin üstüne nice kadınlar, kaç kamyon dayak cefası sürmüştür bilen bilir. Üstelik onun adına katlanılan bunca cefa bir yana, sahibi olduğumuz cinsel organ bizden başka herkese aittir.

O kutsaldır ama ne kutsal!.. Asla sahip olamayacağınız, çünkü nasılsa “korumayı” beceremeyeceğiniz bir kutsallıktır bu. “Allah’ın emri” ile bir evden bir başka eve emanet edilmeyi bekleyen kutsallık. Gene de hayata bir kız çocuğu olarak başladıysanız bilirsiniz ki; onu korumak sizin başlıca görevlerinizden biridir. Pek çok şeyden mahrum bırakılmanızın sebebi de onun “kutsiyeti”dir gene. Yani, mesela 8 yaşında bir kız çocuğuysanız asla bisiklete binmeyerek bu kutsallığı koruyabilirsiniz. Zaten kız çocuğu olmanız bisiklete binmeye zaten büyük bir engelken, siz bir de o kukuyu nasıl tehlikeye sokabilirsiniz ki?

Anneannem, dedem öldükten sonra erkek olduğunu sanmaya başlamış ve küçük kız çocuklarının bisiklete binmelerinin kukuları açısından sağlıksız bir oyun biçimi olduğuna karar vermiş. Kuku ile ilgili en büyük gerçekler, bir ışık süzmesi halinde onun kukusundan, etrafındaki tüm kadınların kukusuna doğru dağılıyormuş, hayalen.

Genç kızlığınızda yapmanız gereken şey ise kukunuzu bir sandığa kaldırıp “Allah’ın emri”ni beklemek olur elbette. Anneniz ve babanız bunun için beyinlerinde bir füze takımı ile sizi sürekli olarak takip ederler, merak etmeyin. Siz, onlara layık bir evlat olmak için kukunuzu koruduğunuz her gün bir puan daha kutsallık kazanırsınız. Kukunuzun zarar görmesi, içinde yaşadığınız kutsallık balonunun da ansızın sönmesi anlamına gelebilir.

Kutsallık; sevdiğiniz adamla, sevdiğiniz için sevgi ile beraber olmak değildir. Kutsallık bu olabilir miydi saçmalamayın! Kutsallık, bir adamı sevseniz de kendinizi tutmaktır. Maazallah, bir kez sevdiğiniz adamla beraber olursanız sonra sokaktaki her adamla beraber olmayı isteyebilirdiniz. Kutsallık, beyaz tüllerle sandıkta bekletilmelidir. Ne olduğunu anlamadığınız bir takı töreni ve oyun havasının hemen ardından terli terli “Allah’ın Emri”ne emanet edecek ve hemen sonrasında başka bir kutsallık balonuna hapsedileceksiniz… En doğru tarifiyle ….. boşlukları siz tamamlayın.

Kuku kutsallığıyla ilgili bir anı
Konuşuyorduk. Ona bir erkek arkadaşım olduğundan bahsettim. Aldığım cevap şuydu: “Kızım, benim yüzümü kara çıkaracak bir şey yapma, e mi?” Önce öylece bakakaldım, sonra sinirlendim. Birini sevdiğimi onunla paylaştığım an aklına ilk gelen şey bu mu olmalıydı? Benden önce kutsallıkla ilgileniyordu. En çok onu önemsiyordu, kukuyu. Kim bilir, belki benden daha da çok onu seviyordu? Kızdım. “Birini öldürsem mi daha çok üzülürsün yoksa biriyle beraber mi olsam?” diye sordum. Cevap vermedi, veremedi. Bilmiyordum. Sahiden birini öldürmekten daha korkunç bir şeyden bahsediyordu. Konuyu kapadım.

Bakın, birileri dünyanın bir yerlerinde hep bir ‘kuku’ muhabbeti döndürüyor. Ama kimse onun ismini söylemek istemiyor, kimse ona bir şey sormak istemiyor. Başkaları onu doğururken, onun kutsallığını da kıymetini de içine çekmiş.

Şimdi biz, bugün kalkmış da ‘Başbakan kukumuza bile karışıyor’ diyoruz. O kukuya benden, bizden başka herkes sahipken kim, neye kızıyor anlayamıyorum. Başbakandan önce annemizin, annemizden önce babamızın, babamızdan önce erkek kardeşimizin, erkek kardeşimizden önce dayımızın hatta dayımızdan önce de babaannemizin kukusu o. Biz hariç ona her gün, bir sürü şekilde sahip oluyor!.. E biz kimin kukusunu, kimden korumaya çalışıyoruz ki?