Literatürde ‘negativizm’, ‘erken ergenlik’, ‘terrible twos’ olarak olarak adlandırılan 2 yaş sendromunu uzmanlar ‘Çocukların, davranış olarak genellikle olumsuz, ısrarcı ve ters tavırlar sergilediği, ancak çocuğun gelişim süreçlerinden biri olduğu için normal kabul edilmesi gereken bir dönem’ olarak açıklıyorlar.

Ben bu dönemi kızımda yaşadıklarıma ve gözlemlerime dayanarak terrible değil ‘horrible twos’ olarak adlandırıyorum. Ve şöyle açıklıyorum: Çocuğun uyku düzeninin oturduğu, kendi kendine daha fazla vakit geçirmeye başladığı, ortamına göre uyumlu davrandığı bir dönemde -tam olarak 0-24 aylar bitti, işler kolaylaşacak derken- bir sabah çocuğunuzun sanki geceleyin uyurken beynine format atılmış gibi bambaşka bir karakterde uyanmasıyla başlayan ve sizin de her günü ‘yaa sabırr’ diyerek geçirmenize neden olan dönemdir 2 yaş sendromu.
O andan itibaren, keyfine göre, eveti hayır, hayırı evet olarak anlayan, gün boyunca “bıdı bıdı istemedim, şunu bunu istedim” cümlesinden başka laf etmeyen, çoğunlukla ağlayak, çığlık atarak hatta sesini dışardan duyan birisinin ‘acaba çocuğa ne yapıyorlar?’ diye düşünmesine neden olacak şekilde çığlıklar atarak iletişim kuran bir canlı ile baş başa kalırsınız.

Kendinize ‘çocuğuma ne oldu da, böyle oldu?’ sorusunu sormanıza neden olacak köklü bir değişimin eşiğindesiniz artık!

Bedensel yorgunluğunuzu anlamayacak kadar kafanızın dolduğu, sinir sisteminizin yıprandığı bu dönemde, okuduğum ve danıştığım uzmanlar ‘hayır ve yapma’ kelimelerinin yerine konuyu değiştirmenin ve alternatif sunmanın doğru yaklaşımlar olduğunu belirtiyorlar.

Bazı durumlarda doğru yaklaşımı uygulamak her zaman mümkün olmuyor, bakıyorsunuz ki çocuk sizin söylediğinizin tam tersini yapıyor, o zaman siz de yapmasını istediğiniz şeyin tersini söylemeye başlıyorsunuz maalesef.

Terrible Twos’a Yenilmeyin!

Bu dönemi sinir harbi şeklinde yaşamamak için bence;

· Uzmanların önerdiği gibi herhangi bir aksi davranış durumunda direkt konuyu değiştirmek iş çığrından çıkmadan yapılacak en doğru şey.

· Konuyu değiştirmeyi ‘yapma ya da hayır’ın yerine koymak gerekiyor. (Bazen benim aklıma konuyu değiştirme yöntemi gelmediği için, oturup sakin kafayla kendime ‘konuyu değiştirme listesi’ yazıp, evin en görünür yerine asmıştım. Çünkü konuyu bir iki kez aynı şekilde değiştirince, çocuk da kandırıldığını anlıyor ve tutturmaya devam ediyor.)

· Her ailenin şartlarına göre değişir ama, özellikle sinirlerin gerildiği bu dönemde yakın çevreden, akrabalardan veya arkadaşlardan, yarı zamanlı çalışan bir bakıcı ya da oyun arkadaşlığı yapabileceği birilerinden yardım almak, belki haftada 2-3 yarım gün çocuğu kreşe göndermek hem anne babaya hem de çocuğa iyi gelebilir. Bu sayede anne baba haftada 1-2 defa dışarıda/ evde baş başa ya da ayrı ayrı kalabilirler.

· Öte yandan her insanın ihtiyacıdır kendine vakit ayırmak, evinde yalnız kalabilmek. Bu şekilde kendine vakit ayıran anne babaların, 2 yaş sendromu dönemindeki çocuklarına karşı sabır eşikleri yükselecektir. Çocuk, zaten doğası gereği mutlu olduğu için, kendisine kötü davranılmadığı sürece farklı ortamlarda, yeni insanlardan beslenmekten keyif alacaktır.

Şimdilerde bazı aile büyükleri “Biz sendrom falan görmedik, 2 yaş sendromu da neymiş? Küçücük çocuğun karnı tok, sırtı pek ne sendromu olur?” diyorlar. Yaşadıkları zamanı düşünürsek belki de haklılar. Bizim çocukluğumuzda önümüze bir mandal koyarlardı, oynardık, belki bahçeye, toprağa daha yakındık. Neticede eskiden çocuk sahibi olmak şimdiki gibi uzmanlık gerektiren bir konu gibi algılanmıyordu, yavrulamak ve soyu devam ettirmek insanoğlunun üzerine düşünmeden yaptığı reflekslerden birisi idi. Çocuk da annelerin çalışmadığı, babaların daha az çalıştığı, televizyonun tek eğlence olduğu zamanlarda komşu, eş dost akrabalar kervanında düşe kalka büyüyordu. Bugün ise, genellikle çalışan annelerin bakıcıyla, çalışmayan annelerin de büyük şehir hayatının yarattığı yalnızlıkla, çoğunlukla dört duvar arasında ‘ amannn düşer! ‘ diye büyüttükleri çocuklar var, düşmesine izin vermediğimiz için, kalkmasını da öğrenemeyecek çocuklar. Öyle hijyenik koşullarda, laboratuar ortamında üretilen canlılar gibi bakılan bizim çocuklarımız!

Özellikle çalışmayan anneler, bazı dönemlerde birçok nedenden dolayı gün içinde evde çocuklarıyla çok uzun süre yalnız kalıyorlar. Normal dönemde bile hem anne, hem çocuk için sıkıcı olan bu durum, 2 yaş sendromu döneminde olan bir çocukla evde sinir harbi yaşanmasına neden oluyor. İşte bu noktada, yukarıda saydıklarımdan birini devreye sokmak lazım. Bunlar, aslında basit çözümler, ama nedense anne-baba-çocuk rutininde bir türlü oturtulamıyor.

0-24 ay evresini bitiren çocuk, ortalama bir gelişim gösteriyorsa az-çok konuşabiliyor, duygularını ifade ediyor, isteklerini belirtiyor, bir rahatsızlığı varsa bir şekilde anlatıyor. Eminim ki; herkesin çocuğunu güvenle bırakabileceği en az 5 kişi vardır. Her hafta, bir gün biriyle program yapsanız, her kişiye beş haftada bir sıra gelir. Zamanın herkes için çok kıymetli olması durumunda bile, kimseden çok fazla birşey istemiş sayılmazsınız. Ayrıca bu kişilerin bez değiştirme, uyku ya da yemek konularında ihtisas yapmış, daha önceden çocuk bakmış ya da çocuk sahibi olmuş olması gerekmiyor aslında. Bir zamanların doğal refleksi olan çocuk bakma işini uzmanlık haline getiren ve sonra bunun cefasını çeken bizler, bazen herşeyi fazla abartıyoruz.

Eski kuşakları, anne babalarımızı sadece çocukları için yaşayan, hayatta başka amacı olmayan insanlar olarak eleştirenler sanki bizler değilmişiz gibi, yavruladığımız anda tüm benliğimizi çocuğa öyle bir kaptırıyoruz ki sosyal hayat vs. hak getire! Kendimize özel vakit ayırmak bile lüks bir ihtiyaç olarak tanımlanır hale geliyor. Bu nedenle anne babalar ihtiyacın farkında olmasalar bile anne-baba-çocuk rutinine sosyal hayatın da eklenmesi çok önemli!

Aksi halde olay şu hale geliyor; anne çocuğuyla mutlu, baba çocuğuyla mutlu, dışarıdan bakınca anne baba çocuk mutlu bir aile tablosu, peki karı koca mutluluğuna ne oldu..? Yıllar geçiyor, çocuk büyüyor… artık yaş ilerledikçe kimse kendini o kadar da yaşlı hissetmiyor ve çocuğun mutluluğunun verdiği tatmin de yetmiyor.

Son sözüm de yolu sevgiden geçen herkese: Anne baba olarak çocuğa ne kadar sevgi verirseniz verin, görüyorum ki; bu hayatta birbirini aşkla seven anne babaların çocukları büyüdüklerinde bir başka oluyor.

Şahsen ben kendi adıma, maddi ve manevi olarak imkanlarım olmasına rağmen, bunları kullanmadığım ve o dönemi kendime ve aileme zehir ettiğim için çok pişmanım. Oysa ki, ‘aman ne yedirir, ne içirirler, altını nasıl temizlerler, tv mi seyrettirirler, yerden mikrop mu kapar’ diye yersiz evhamlar yapmayıp, haftada 1-2 kez çocuğumu güvenebileceğim insanlara bıraksaydım, ya da ‘çok para canım.., yardımcıya ne gerek var’ demeseydim, ya da parayı çocuğun üstüne başına, gereksiz pahalı markalardan kıyafet ve oyuncak alarak harcamayıp, yarı zamanlı bir yardımcıya verseydim, (ki o kişiyle çocuğumu bırakıp evden çıkamayacak bile olsam, yine de evde 2. bir kişi olarak bulunması beni kafa olarak rahatlatacaktı.) 2 yaş sendromu imtihanını  başarı ile atlatabilirdim!

2 yaş sendromu incileri

Anne: Dolma yer misin kızım?
Çocuk: İstemedimm, dolcam dolcam dolcam benn!
……
Anne: Aaa bak jandarma geçiyor.
Çocuk: Hayırrr, ben jandarcam.