On sene önce SSK hastanelerine hastaları neredeyse kürekle yığarlardı kenara. Şimdi kıyas kabil değil. Her şey daha iyi. İlaç fiyatları drastik ucuzladı filan. Şahane.
Ama vatan topraklarında her şey ancak eskisine göre daha iyi olabilir, iyi olamaz galiba.
Daha iyi olurken de çam devirilmesi şarttır.
Bizden 1 ay önce kuzenim yavruladı. Şöyle dedi telefonda: “Metin abii, sağlık ocağından aradılar, aşılarını hatırlattılar, tembihlerde bulundular”. Alaka karşısında çok etkilenmişti.
Bizi de aradılar.
Önce Gökçe’yi:
“Ben Ömer, çocuğunuzun “hıbılıhıbılı”sı var. Tekrar teste getirmeniz gerekiyor”
Gökçe’de hazır dekoder olmadığı için, biraz şiirli, biraz aksanlı, biraz da çabukça söylenmiş “hıbılı hıbılı”yı anlamamış ilk etapta. Sonra doktor anlatmış: “Çocuğunuz gerizekalı olabilir, hemen buraya getirin, tekrar kan aldırın” Oha!
Bu “hıbılı hıbılı”yı dekoderden geçirince şu çıkıyor: Fenilketonüri
Yenidoğan bebekleren bir tarama testi için topuk kanı alınıyor. O kandan bir örnek hastane kendisi yapıyor, bir örnek de Toplum Sağlığı Merkezi’ne gönderiliyor. Onlar da aynı testlere (yenidoğan tarama testi deniyor) tabi tutuyorlar.
Allahtan Gökçe burada doğup büyüdüğü için devlet kendisini arayınca paniğe kapılmaması gerektiğini biliyor. Ve biz soğukkanlı, akıllı ve güvenilir doktorumuz Barbaros Ilıkkan’ı arıyoruz, sakin bir şekilde kan alıp 1 hafta geçmesini bekliyoruz. Barbaros Bey değerlendirip “Elbette bakalım ama hiçbir şey çıkmayacak, merak etmeyin. Tahmin etmiyorum, biliyorum” diyor. Tabii durum bende böyle yürümüyor. Küçük bir uzmanı oluyorum konunun.
Hastalık felaket bir şey. Vücut proteini doğru düzgün işlemleyemiyor ve çocuk kısa sürede gerizekalı oluyor. Kafası küçülüyor, cildi bozuluyor filan. Derhal diyete başlarsa, -ki bu diyet de hardcore bir şey, ömür boyu neredeyse hiç protein almaması demek- zekâsı normal sınırlarda tutulabiliyor.
Türkiye, dünyada en çok görülen ülkelerden birisi: 1/4500. Çünkü akraba evliliği çok burada. Ve doğumların %40’ı hâlâ evde olduğu için ıskalama oranı da çok yüksek. Ayrıca %4 oranında da farkında olmadan taşıyan insan var bu genetik bozukluğu.
Vak’aların %70’i akraba evliliği mahsülü. Gökçe ile benim sülaleden birilerinin selamlaşması bile zor olasılık. %65’i açık renk göz / saç.. o da yok… başka bileşenleri de göz önüne alıp kaba bir hesapla 1/24.000’lik bir olasılık bize vurabilir yani.
Ama ben Dr. Ömer Beyle tekrar konuşarak, bu ikinci kan alma olayı sonrasında ne kadarının FKU’lu çıktığını soruyorum ve %90 oranında ikincinin temiz çıktığını öğreniyorum.
Velhasıl hop oturup hop kalkarak 1 hafta ikinci testin sonucunu bekliyoruz ve temiz çıkıyoruz. Söz verdiğimiz gibi sonucu Toplum Sağlığı’na bildiriyoruz.
Hiç kuşkusuz müthiş bir hizmet. Diyetle geçebilecek bir durum için insanları uyarmak şahane. Bu şekilde uyarmak olmaz tabii. Ama olsun. Esastan üsluba kaymak lüks bizimkisi gibi kuyruğunu kovalayan ülkelerde.
Ama sıkı durun: Bugün bir telefon daha alıyorum Toplum Sağlığı’ndan: “Eee.. siz hatalı test yapmışsınız?”
“Nasıl yani?”
Meğer Ömer Bey, önündeki kağıdı doğru düzgün okumadığı için olsa gerek, bize kafadan FKU yumurtlamış. Oysa aynı topuk kanı testinde TSH, yani tiroid hormonu ile ilgili sonuca da bakılıyormuş. Ve bizimkisinin de yüksek çıkanı TSH imiş.
15.1 olan elimizdeki rakam, her ikisi için de sonuç olabilen bir rakam olduğu için de süreçte de başka huylanan olmamış. Ah Ömer Bey, bu kadar fatal bir hata yapılır mı?
Eveet. Yeni uzmanlık alanımız Hipotiroid olarak kondu önümüze. Tabii, ben web’de uzmanlık turları atarken Gökçe her zamanki sakinliği ve pratik zekâsıyla: “Florence Nightingale’i ara, onlar kesin başka sonuç çıkarmıştır” diyor.
Nitekim, sınır 10, devletin bulduğu 15,1 ve Florence Nightingale’deki sonuç 9,4.
Şimdi tekrar yapılıyor. Büyük olasılıkla Hipotiroid de yok. Hipotiroid de aynen FKU gibi müdahale olmazsa gerizekâlı yapıyor. Ama tedavisi acayip bir diyet değil allahtan. İlaç tedavisi. Arada TSH kontrolü filan.
Niyet iyi, plan program iyi, ilgi de iyi. Ama ilgi göstermek kadar kolay değil mi doğru ilgiyi göstermek?
Ali İlyas’ın bir mafya mensubunu aratmayacak kadar delinmiş topuklarının hesabını kim verecek? Manasız endişemizin, uykusuz gecelerimin hesabını kim verecek?
Hesap vermek deyince, devletin vermesi gereken hesaplar geliyor aklıma da benimkiler sönüveriyor tabii bir yandan.
Velhasıl, Ali İlyas, ana karnındayken de down’dan şüphelenilip amniyosentez testi yapılmıştı. FKU, TSH derken sürekli bir “gerizekalı olacak bu” şüphesi fos çıkıyor. Artık fizik profesörü olmak boynunun borcu oldu sıpanın 🙂
———————–
21 Temmuz 2011 eklemesi: Yukarıda, Google’layanlara şebek olmasın diye adamın, Ömer Beyin soyadını yazmamıştım. Neticede iyi niyetliydi muhtemelen. Bugün ilk olarak kendisini gördüm. Şimdi yazıyorum. Allah Dr. Ömer Abdullah Elçi’nin hastalarına ecir, sabır ve şans versin. Dr. Ömer Abdullah Elçi, bizi günlerce uykusuz bırakmış birisi olarak özür dilemesi gerekirken tepemize çıktı. Yukarıdaki hikâyeyi dinlemesine rağmen bizi “ilgisizlikle” suçladı. Arayıp “oğlunuz gerizekâlı olabilir” diyen, sonucu yanlış bildiren kendisi değilmiş gibi bütün suçu toplum sağlığına atmaya çalıştı. Ve dahi, yukarıda anlattıklarımın bütününe bir türlü vakıf olamadı. Dr. Ömer Abdullah Elçi bey, biz yanından çıkarken hala, 10 gün boyunca kan vermemekle filan suçluyordu. Yaveri olan hanımefendi de benim telefonda küfür ettiğimi iddia ediyordu. Üstelik her ikisi de bizi hatırlamadıklarını defalarca söyledikten sonra dediler bunları.
metinsolmaz.com’dan alınmıştır.