“Tecavüz, izinsiz bir organa girmek değildir. Bir yaşama girip benliği darmadağın etmektir. Tecavüz, kasten bir ruhu öldürmektir. Yani bir öykünün cinayetidir kanımca…”
Siirtten Öte gazetesi, bir dönem Siirt Devlet Hastanesi’nde görev yapan psikiyatr Murat Yalçın’ın Hürriyet gazetesiyle yapmış olduğu ama orada yayımlanmayan röportajını paylaşmış.
– Sayın Murat Yalçın, Siirt’te ilköğretim öğrencisi kız öğrencilere tecavüz eden müdür yardımcısı Fahrettin Kuzu’nun Yargıtay’da onanan cezasında indirim yapıldığı ortaya çıktı. Kuzu, “iyi hal” ve “iki öğrencinin psikolojilerinin etkilenmediği” gerekçesiyle daha az cezaya çarptırıldı.
Türkiye’yi sarsan bu olayla birlikte son birkaç haftada Midyat ve Siirt’teki tecavüz vakalarından hareketle Siirt’te görev yaptığınız sırada mağdur üç kız çocuğu ile görüşme nedeniniz neydi?
Siirt Devlet Hastenesi’nde çalıştığım 2010-2011 yıllarında ilde çocuk psikiyatristi yoktu. Şu an var mı bilmiyorum. Adli tıp görevlisinin olmadığı anlarda, adli muayene için getirilen kişiler hastanede erişkin psikiyatrı olan bizler tarafından görülüyordu. O dönemde 2 psikiyatr idik. Getirilen 5 kişiden 3′ünü ben, diğer ikisi ise diğer psikiyatr arkadaşım tarafından görülmüştü.
– Çocuklarda neler gözlemlediniz? Üç çocukta hangi ortak ve farklı sonuçlar vardı?
Adli görüşmeleri maalesef özel koşullarda değil, poliklinik hizmeti sırasında yapıyorduk. Rutin poliklinik yoğunluğunun içinde, olay öncesi hakkında hiçbir bilgimiz yokken görüşme aldık. Bu da yeterli ve uygun zaman konusunda bizi zora soktu.
İki kardeşten büyük olanda anlamdırmaya çalışma, suçluluk duygusu, korku ve şaşkınlık duyguları hakimdi. Küçük olan kardeş daha sessiz, konuşmaya isteksiz ve olup bitenleri anlamlandıramama durumundaydı. Genel anlamda akut stres bozukluğu belirtileri gözlemlediğimi, büyük kardeşin depresif duygudurumunda olduğunu hatırlıyorum. Uzun bir dönem görüşmenin etkisinden çıkamamıştım. Sanırım unutmaya çalışmış belleğim, net hatırlayamıyorum.
– Tecavüz özellikle çocuklarda ne tür travmalara neden oluyor?
Cinsel istismar, psiko-sosyal gelişimini tamamlamamış ve yaşı küçük olan bir çocuğun erişkin tarafından cinsel doyum için kullanılması durumudur ki, süreğen etkilere yol açabilen ağır bir psikolojik travmadır. Psikolojik travmaların temel özelliği yaşamın sürekliliği ve düzeni olduğuna inancın kaybına yol açmasıdır. Yaşama güvenle bağlanmamız ancak süreklilik ve düzene olan inançla mümkündür. Doğumla başlayan ve ölüme kadar olan yaşamsal serüvende öykümüzü yazarız. Öykü travmatik bir olayla ciddi bir tehdide uğradığında yaşamın akışı durur.
Hikâye burada donar, bölünür, yolu değişir veya yol bulamaz. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Öyküsünün çok başında olan bir çocuk için yaşanılan travmanın o öyküye şekil verme gücü daha çok olabilmektedir. Travmaya maruz kalınma yaşı, şekli, süresi, failin yakınlığı, ailesel-sosyal destek ve kendi başedilebilirliği gibi birçok faktör travmanın yaratacağı etkilerin seyrini belirlemektedir. Çocuğun psikolojik dünyasında ilk zamanlarda; itaat etmek, kendini suçlu hissetmek, cezalandırılma korkusu, olup biteni anlamlandıramama, oyun sanma, ilgi veya sevilme diye algılama gibi geniş ve karmaşık duygu ve tutum ile seyreder. Daha uzun sürede ise güvenle bağlanmada sorunlar, ilişkilerde sınır koyamama, cinsel işlev bozuklukları, emosyonel etkiler, depresif duygudurum, anksiyete, davranışsal etkiler ve kişilik gelişimine etkileri oluşabilmektedir. Çocukluk çağında yaşanan travma unutulabilir, bir dönem sonra tekrar açığa çıkabilir veya bellekte travmatik anıların süreğen taciziyle de seyredebilir.
– Kuzu’nun ceza indirimi, dün tutuklanan ancak geçtiğimiz hafta tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan belediye başkan yardımcısı, Midyat’ta ilmihal öğrencisine tecavüz eden yurt müdür yardımcısı davalarının ilk ikisinde çocuk için bir kez sosyolog getirilmesi, pedagog ve psikolog çağrılmamaması vb. örneklerde görülen hâkim ve savcıların, zanlıların lehine takdir yetkilerini kullanmalarının nedenleri sizce nedir?
Travmatik süreçte olay açığa çıktıktan sonra çocuklar, aile, toplum ve adli kurumlarca da ikincil travmalara maruz bırakılıyor. Yaşama bağlanmakla ilgili temel güven duygusu zedelenen kişiye bir de sürekli yaşadıkları anlattırılmaya ve ispat ettirilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla tanık olanlar tarafından da cezalandırılıyor çocuk. Bu da yetmezmiş gibi, suçluymuş gibi kurumdan kuruma yetersiz destekle birçok travmatik olaylar dizgesine maruz bırakılıyor. Failinin yarattığı ruhsal hasara adli süreçle oluşan ikincil ruhsal hasarlar da ekleniyor. Sizin de bahsettiğiniz gibi pedagog-psikolog vb. uzman kadro ile güvende olduğu ve ona yardım edileceğini hissettirecek bir ortamın yaratılması oldukça önemlidir. Lakin çocuk yaşadıklarını anlamlandırmada zorluk çekerken otoriteyi temsil eden her bağın kullanacağı dil ve temas oldukça önemlidir. Cezalandırılma korkusu kötü bir şeye kendisinin yol açtığı vb. düşünceler çocuğun yaşadıklarını saklamasına, anlamlandırmada güçlük çekmesine ve ruhsal sıkıntılarının artmasına neden olur.
Otoriteyi temsil eden birçok kurum ve kişinin, tanıklık ve müdahillik süreçlerinde travmanın ağır yüküyle yüzleşmeden kaçındıkları; susmak, yok saymak gibi savunma düzeneklerini kullandıklarını gözlemleriz. Kaçış bazen öyle bir hal alır ki fütürsuzca tecavüze maruz kalan çocuğu suçlamaya kadar varabilir. Otoriteyi temsil eden erk(ek)lik, bilinçli veya bilinçdışı olarak faille özdeşim kurarak olayı yok sayma, susma ve faili kısmi olarak da olsa koruma eğilimi sergileyebilmektedir. Cezai indirim uygulamaları bunun sonucu olsa gerek.
Toplumsal cinsiyet şifrelerinde erk(ek)lik, baskın ve vazgeçilmez bir otoritedir. Sanırım bu nedenle erk(ek)lik travmatik süreci kendine tehdit olarak da algılayıp olayı istisnai olarak algılama ve kapatma eğilimi taşır.
– Cezai uygulamanın, ruhsal bozukluk oluşma durumuna göre uygulanması hakkında ne dersiniz?
Ruhsal bozukluk aranarak cezai işlem uygulanması kişisel olarak katılmadığım bir durum. Travmaya maruz kalanda ruhsal durum, travmatik olayın kendisi kadar bireysel algılama düzeyi, başedebilme kapasitesi, destek sistemleri vb. koşullar da değişiklik gösterebilmektedir. Cezai uygulamanın bundan bağımsız caydırıcı özellikler taşıması gerektiği kanaatindeyim. Ruhsal muayenede o anki bulgularda bozukluk oluşma düzeyine bakılır. Ancak o an bozukluk yaratma düzeyinde olmayan birçok etkinin, uzun vadede kişinin yaşantısına, ruhsal bütünlüğüne hasar verebildiğini bilmekteyiz. Örneğin borderline (sınırda) kişilik bozukluğu olan kişilerin büyük bir çoğunluğunun öyküsünde cinsel travmatik olaya maruz kalma vardır. Maruz kalındığı zaman diliminde yapılacak muayenede bir ruhsal bozukluk saptanmama ihtimali de yüksektir.
– Siirt’teki ikinci vakadaki zanlı, ilköğretim öğrencilerinin mağduriyetlerini protesto eylemlerine katılan, on çocuk babası ve saygın bir yönetici şahsiyet. Bu denli rahat ve pervasız oluşunun psikolojik ve sosyal nedenleri neler olabilir?
Üzücü olaylar dizgesi maalesef ciddi yaptırımlar ve önlemler olmadıkça yoğun şekilde devam edecektir. İstismar sorunu sadece bölgenin ve ülkemizin sorunu değil tüm dünyanın sorunu. Cinsel istismarcının belli bir tasarımı ve görülebilir belirgin öncül işaretleri yok maalesef. Muayenesinde bulunmadığınız bir kişinin ruh durumuna dışarıdan yorum yapmak pek mümkün değildir. Bahsettiğiniz kişiyle ilgili şu an itibarıyla yorum yapmak etik ve adli süreç itibarıyla uygun olmaz.
Genel anlamda ise istismarcıların dış görünüşünün ardında çekingen, kendine güveni ve saygısı olmayan bir kişilik yatar. Erişkinlerle ilişki kurmakta zorlanır bu kişiler. Başkalarının üstünde güç gösterilerine ihtiyaç duydukları için kurbanlarını çocuklardan seçerler.
Gerek istismarcının cezai işlem riski görmemesi, caydırıcılığın yetersiz olması, gerekse de erk(ek)liğin toplumsal boyutta verdiği destekle, bu insanlar fütursuzca ilkel dürtülerini doyuma yönelebilmektedirler.
Sosyal dokuda çocuğun korunmasız bırakılması riskler barındırıyor. Toplumun benzer durumlarda kapanık (muhafazakâr) davranarak olayın üstünü örtmesi, maruz kalanı suçlaması vb. birçok düzenek istismara uygun zemin hazırlamaktadır.
Bölgede yaşayan bir psikiyatr olarak çatışmalı süreç, göçler ve yoksulluğun çocuğa güvenli ortam sunan aile düzeneğine zarar vermekte olduğu kanısındayım. Güvenli ortamdan yoksun çocuğun cinsel istismara uğrama riski daha yüksektir.
– Bu tür davaların seyri, ancak basına yansıyıp kamuoyunda ses getirdiğinde mekanizmalar mağdur çocuk lehine işlemeye başlıyor, neden?
Maalesef otorite (ailevi, toplumsal veya kurumsal), olayı yok saymak veya içeride tutup üzerini kapatma eğilimi göstermektedir. Açığa çıkması ve kamuoyu oluşması otorite üzerinde duygusal baskı yaratmaktadır. Oluşan baskı otoriteyi yok sayma-susma gibi düzenekleri kullanılamaz hale getirip olayla yüzleştirmektedir. Olayın istisna sınırlarında tutulması ve faili en az ceza ile kurtarma tutumunu da yine de görebilmekteyiz.
– Mağdur çocukların sonraki hayatlarına sağlıklı devam etmelerinin koşulları başta devlet ve aileleri tarafından ne ölçüde sağlanıyor?
İstismara maruz kalmış çocuğun yaşama tekrar güvenle bağlanması sağlıklı bir yaşam için şarttır. Ülkemizde devletin bu bağlamda oluşturduğu birçok kurum ve çalışma ağı olduğunu görüyoruz. Ancak ne ölçüde sağlıklı temasın ve sürekliliğin oluşturulabildiğini bilmemekteyiz. Az sayıda personelle, sevgiyle temasın sınırlı kaldığı mekanik koruma odaklı koşullar ruhsal açıdan pek de işlevsel olmaz. Aileler açısından da yeterli psiko-sosyal desteğin sağlanamadığı kanısındayım.
Deneyimli uzmanlarla desteklenen, mümkün olduğunca aile düzeni korunan veya kurumlarda aile temsilini oluşturacak özdeşim (anne-baba) figürleriyle destek sunulmalıdır. Sevgiyle yaşama yeniden bağlanmak yaraları onarır.
– Karşılaştığınız tecavüz vakalarında en çok neleri görüp etkileniyorsunuz?
Tecavüz çok ağır travmatik bir olaydır. Tanımlanırken de, olaylar dizgesi sunulurken de basitleştirildiği kanısındayım. Tecavüz izinsiz bir organa girmek değildir… Bir yaşama girip benliği darmadağın etmektir. Tecavüz, kasten bir ruhu öldürmektir. Yani bir öykünün cinayetidir kanımca…
Mesleki yaşantım süresince, cinsel istismara maruz kalmış birçok danışanımın öykülerine tanıklık ettim. Tanıklığımda kişilerin yaşantısında cinsel istismarın etkilerinin nasıl ruhlarına sinmiş olduğunu görmek beni her defasında tekrardan hüzne boğmuştur. Etkilenmek insani bir durum ve de kaçınılmazdır. Mesleki korunma, bu duygudan sıyrılmak gerekiyor. Bazen bu çok zor olsa da…
– Medyanın cinsel istismarla ilgili tutumuna ne dersiniz?
Medyanın cinsel istismar olaylarına ilişkin tavrını, olayları ortaya çıkarmak ve benzerlerinin yaşanmasını önlemek açısından çok değerli bulmaktayım. Ancak kimi medya kurumlarında cinsel istismar haberlerinin kendisinin istismar alanı oluşturduğu kanısındayım. Hemen her gün benzer haber dizgeleri, pornografik bir sunumla toplumsal bilinç dışına mesajlar veriyor. Bu durum psikopatolojisi olan kişilere örnek teşkil etme tehlikesi ve yaygınlaştırma riski de barındırmaktadır. Haberlerin bu kapsamda mutlaka gözden geçirilerek, istismara yol açmadan kamu yararına uygun işlevlerini sürdürmesini önemli buluyorum.