Hindistan’ın Delhi şehrinde yaşanan ve 23 yaşında genç bir kızın ölümüyle sonuçlanan toplu tecavüz olayı, tecavüz ve cinsel saldırganlık meselesini tekrar dünya gündemine taşıdı. Olayın detayları hakikaten korkunç ve insanlığın, sınırları olmayan bir saldırganlıktan muzdarip olduğunu bize hatırlatacak cinsten…
Kendimizi dünya üzerindeki uygarlığın kurucusu, en gelişmiş biyolojik varlık olarak düşünüp, sonsuz felsefi tartışmalar yapabiliyorken, CERN’de evrenin ortaya çıkışıyla ilgili karmaşık deneyler tasarlayabiliyorken, zavallı bir genç kızın sevgilisinin yanında, bir çete tarafından dövülerek tecavüz edilmesi, iç organlarının parçalanması ve bunların şehrin en kalabalık caddesinde bir otobüsün içinde gerçekleşmiş olması büyük bir tezat oluşturuyor gibi gözükse de tecavüz ve cinsel saldırganlığın insanlık yeryüzünde var olduğundan beri devam eden bir gerçeklik olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor…
Cinsel saldırganlık, sadece tecavüz şeklinde ortaya çıkan bir durum değil. Sözlü saldırı, penetrasyona varmayan fiziksel taciz-dokunma-okşama zorla öpme, sürtünme (frotterizm veya halk arasındaki ismiyle fordculuk), utandırma, evlilik içi zorla cinsel ilişki, istenmeyen fantezilere zorlanma, sözel veya fiziksel eksibisyonizm (sözel eksibisyonizm, aşırı küfürlü ve cinsel içerikli konuşmayı, fiziksel eksibisyonizm ise cinsel bir organın rıza harici gösterilmesini anlatır) veya benim burada aklıma gelmeyen bir çok yeni ve yaratıcı şekilde ortaya çıkabiliyor… Erkekler binlerce yıldır kadınları veya kısmen de olsa hemcinslerini fiziksel şiddete maruz bırakıyorlar. Kadının erkeğe uyguladığı cinsel şiddet modern toplumda ortaya çıkmış bir kavram ve az da olsa bu durumla gerçekten karşılaşılıyor ancak bu noktada kadının erkeğe uyguladığı cinsel şiddet üzerinde durmanın önemli ve ahlaki olduğu fikrinde değilim.
Cinsel saldırganlığın toplumları tehdit eden büyük bir sorun olduğu çok açık, bu konuda birçok ülkede bir ikiyüzlülüğün yaşandığı da bilinen bir gerçek… En son olayın yaşandığı Hindistan’da eğlence için ‘Havva dürtüklemek’ (Eve teasing) günlük hayatta sık sık kullanılan bir terim… Tacize ve tecavüze uğrayan kadının aslında kendi hatası veya aymazlığı yüzünden bu davranışa maruz kaldığı da en yaygın erkek egemen sistem kabullerinden birisi… Çok meşhur ve modern bir yazarımız bir başka erkeğin evinde kalp krizi geçirererek ölen evli bir ünlü için ‘su testisi su yolunda kırılır’ diye yazmıştı hatırlarsanız..
Hukuk sistemlerinde ise bazen yazılı bazen de yazılı olmayan, kimin aslında tecavüzcü olmadığını tanımlayan bir çok kural var, örnek mi istersiniz: Kocasıysa tecavüz değildir, akşam barda öpüştüyse tecavüz olamaz, evlenirse tecavüz sayılmaz, eğer kadın seks işçisiyse ve ilişki için para aldıysa hafifletici sebeptir, erkek ünlü ve zenginse tecavüz uzak ihtimaldir, kadın yanaşmıştır vb..
Psikiyatride normalden uzaklaşan cinsel davranışlara parafili deniyor… Parafilinin ne olduğunun tanımlamak gerçekten zor. Çünkü cinsellikte neyin normal olduğunu tarif etmek klasik ‘neye göre, kime göre ve neden’ sorularını getiriyor. Bu noktada psikiyatristler neyin normal olarak tanımlanacağından çok, anormal olanın tanımlanması ve patoloji sınırının belirlenmesi üzerinde durarak bir çözüm bulmaya çalışıyorlar. Bir kısım parafili, kişinin sadece kendine zarar veren (eğer bu bir zararsa tabii) ve sosyal uyumunu bozan durumlar olarak ortaya çıkabiliyor, partnerine verdiği rahatsızlığı saymazsak fetişizm bu gibi durumlara iyi bir örnek… Ancak saldırganlık , tecavüz ve pedofili gibi durumlar, bir başkasını kurban durumuna soktuğu için tehlikeli, önlem alınması ve cezalandırılması gerekenler kategorisini oluşturuyor.
Cinsel davranışların kabul edilebilir sosyal sınırlarda kalmasını sağlayan birkaç sebep var, bunlardan bir tanesi ve belki de en önemlisi normal insan biyolojisi… Standard şekilde gelişen ‘sağlıklı insan biyolojisi’ uygar bir cinsel davranışın zeminini hazırlıyor (eşcinsellik meselesine bir başka yazımda detaylı değinmiştim, eşcinsel olmak, otomatikman uygar cinsel davranışın dışına çıkmış olmayı gerektirmez). İkincisi aile ortamı ve eğitim sisteminde saldırganlığın teşhir edilmesi ya da uyumsuz bir davranış olduğu bilincinin verilmesi, cinsel saldırganlığın ortaya çıkmasını azaltıyor. Üçüncü faktör ise cinsel saldırganlık ve tecavüz ile çocuklara karşı herhangi bir şekilde cinsel yaklaşımın hukuk sistemlerinde tartışmaya yer bırakmayacak ve net uygulanan şekilde cezaya tabi olması… Sağlık, eğitim ve hukuk burada önemli bir kazayağı oluşturuyor.
Sadizm bilindiği gibi, bir başkasının çektiği fiziksel acıdan ve acı veriyor olmaktan cinsel haz alma hali. Cinsel saldırganlık söz konusu olunca insan doğal olarak, bu tür olayların sadistik özellikleri olanlar tarafından gerçekleştirildiğini düşünüyor. Bu ön kabul kısmen doğru olsa da, cinsel saldırganlık ve tecavüz olaylarıyla ilgili istatistikler, saldırganların çoğu zaman gündelik hayatlarında ‘sıradan’ ve ‘aramızdan’ insanlar olduğunu gösteriyor. Bir şekilde, saldırgan dürtünün gerçekleştirilmesine olanak tanıyan ortam ve çevresel faktörler (Hindistan’daki kolaylaştırıcı toplumsal dinamikler gibi) bu kişilerin bastırdıkları saldırganlığın dışarı çıkmasına neden oluyor… Sonra bu tecavüzcülerin bir kısmı evlerine gidip, çocuklarına gece geç saatte yabancılara dikkat etmeleri gerektiğini söyleyip sabah uyanınca kravatlarını takıp otobüse binerek aramıza karışıyorlar… Tecavüz mağdurlarında en sık karşılaşılan tablo ise Travma Sonrası Stres Bozukluğu adı verilen ağır bir psikiyatrik sendrom…
Evrimsel biyologlara göre tecavüzün evrimsel bir kökeni var… Tecavüz, üreme ve iyi bir eş bulma şansı olmayan bireyin, genlerini iyi bir eş aracılığıyla bir sonraki kuşağa aktarma işlevi görerek gen havuzunu genişletiyor. Saldırgan bireylerdeki antisosyal özellikler bir sonraki kuşağa aktarıldığında, içinde yaşadıkları grubun sağ kalma ihtimali artabiliyor ama tabii kaderin bir cilvesi o gruptaki kadınların tecavüze uğrama ihtimali de artıyor (tecavüz sonrası ortaya çıkan gebeliklerin sonlandırılmaması evrimsel dinamiklerin işine gelir, muhafazakar politikacıların dikkatine…). Evrimsel açıklamaların tabii ki anlamı var ancak bu tür davranışların günümüz uygarlığında artık işlevselliği yok ve kabul edilebilir değil, bir şekilde toplumu bu beladan hukuk ve eğitim yoluyla uzak tutmak gerekli..
Erkek çocukları eğitilirken cinsellikle ilgili verilmesi gereken en önemli mesaj, cinselliğin ‘almaya’ dayalı bir eylem olmadığı. ‘Almak’ ve ‘vermek’ bağlamında tanımlanan cinsellik, erkeğin bir noktada alamadığı cinselliği zor kullanarak elde etmesine de yol açıyor çünkü. Zorla alınanın ‘seks yapmak’ veya ‘sevişmek’ olmadığı, bunun saldırganlık ve tecavüz olduğu, cezasının ağır olduğu anlatılmalı çocuklara… Cinselliğin iki tarafın karşılıklı rızasıyla yaşanması gereken güzel bir insani faaliyet olduğu bilindiğinde ve bu güzelliği sağlıklı şekilde yaşama imkanı sağlandığında tecavüz oranlarının azaldığı görülebiliyor. Keza Batı Avrupa ülkelerinde tecavüz oranları son 50 yılda dramatik bir şekilde düşüş göstermekte ve neredeyse 50 yıl öncesine göre yüzde 80 azalma saptanıyor… Darısı diğer ülkelerin başına…
Kaynak: t24