Orhan Taylan’dan Bir anneye/babaya sorduk bölümü için bir söyleşi rica ettim ve standart sorularımızı gönderdim.
Bana aynen şöyle cevap verdi:
“Sevgili Metin Solmaz,
Bu sorular benim için yanıtlaması güç sorular.
Oğlum doğduğunda kırk yaşındaydım (1981). Ferhat doğduktan bir ay sonra tutuklandım. Tahliye olduğumda Ferhat dört yaşına gelmişti. Annesi iki kez açık görüşe getirdi ama çocuk öyle korktu ki, tekrar getirmemesini ben istedim.
Deneyimlerime dayanarak anne adaylarına, baba adayını dikkatli seçmelerini öneririm.
Belki işe yarar diye bir de fotoğraf ekledim.
Keyifli çalışmalar, sevgiler
Orhan T.”
Fotoğrafı görünce hemen heyecanla telefon ettim. Bana, bir başka fotoğraf yollamak istediğini, ama bulamadığını söyledi. O fotoğraf da aşağıdaki gibi bir açık görüşe aitmiş. Ama onda masanın üzerinde jandarmalar yürüyorlarmış, babalar çocuklarına dokunamasın diye. Cumhuriyet arşivinde olduğunu söyledi o fotoğrafın, arayacağım. Bulursam da yine buradan paylaşacağım.
Uzun bir not:
Ben, ’80’lerde çocuktum. Lanetli yıllardı. Müsibetbaşı Kenan Evren henüz resme başlamamıştı. Anılarını da henüz yazmadığı için zeka düzeyi daha belirsizdi. Meydanlarda nasıl bir müthiş insan olduğunu ve memleketi ne biçim kurtardığını anlatıyordu. Her sağlıklı ademoğlu gibi tiksiniyordum kendisinden.
Daha o yıllarda Barış Derneği davası tutuklularından bir tanesinin, Orhan Taylan’ın hayranıydım. Yıllarca duvarımda (sonradan bir dizi benzerini yaptığı) meşhur sarılan çiftin resmi durdu. Hatta sevgilime aynı şekilde sarılıp, fotoğraf çektirip, yanına asmıştım. Yıllar sonra oturup Orhan Taylan’la rakı (hatta sonradan uzo da) içeceğimi bilseydim kim bilir ne kadar mutlu olurdum.
Orhan Taylan, aynı zamanda bu meşhur, ellerinde içinde “1 Mayıs” yazan dünyayı tutan işçi afişinin de ressamı. Biraz hayatından bahsedeyim dedim. Ama Wikipedia yeterince güzel bahsetmiş, oradan alıntıladım:
Orhan Taylan (1941, Samsun), Türk ressam ve heykeltraş. Selanik kökenli, Samsun 1941 doğumlu ve İstanbullu’dur. Ressam Seniye Fenmen’in oğlu, Robert Koleji (lise ’60) ve Roma Güzel Sanatlar Akademisi (’65) mezunudur… Orhan Taylan’ın eserleri dünyanın ve Türkiye’nin çeşitli müzelerinde bulunmaz. Türk resim sanatı seçkilerine adını katmamak için çabalayanlara kızmaz. Yurtdışında sergi açarken, oralarda ünlenmek hevesine kapılmaz. Hapishane anıları yazmak ya da sülalesiyle böbürlenmek gibi merakları yoktur. Karma sergilere katılmaz. Başka sanatçıları yargılamaktan hoşlanmadığı için resim jürilerinde ve bilirkişi heyetlerinde yer almaz… Sakal bırakmaz, pipo içmez. Resimde ustalık geleneğini küçümsemez. Gravür yapmaz, heykellerini çoğaltmaz. Resim öğretmenliğinin yaratıcılığa katkısı konusunda kuşkusunu saklamaz. Resimlerinin önemsenmesi için uçuk fiyatlar konması gerektiğine inanmaz. Sulu boya kullanmaz. Yağlı boyasını kendi yapmayı, oğlu Ferhat’ı, edebiyatı, Macintosh’unu ve büyük atölye düzeninin keyfini bir şeylere değişmez. Akşam içkisini ihmal etmez. Solaktır… Resmini, akımlar içinde adlandırmaz. Avangardizmin ve resimdışı dil kullanan kavramsal çalışmaları resim sanatı yerine ikame etme denemelerinin, sanatseverleri yanıltabildiğine inanmaz. İnsan hakları kavramını küçümsemez. Polis devletine de, şeriat devletine de karşı demokrasiyi savunmayı bir erdem sayar. Yurtdışında yaşamaz. İstanbulda, Asmalımescit’te oturur, resim yapar.
Yazan o kadar güzel yorumlamış ki kendisini özeline yazacak çok fazla şey bırakmamış,emeğine ve yüreğine sağlık.
Uzun not üzerine, küçük bir not:
Ben de 80’lerde çocuktum. Benim de duvarımda o güzel sarılan çift resmi asılıydı. Fakat benim şansızlığım, benim babam askerdi ve o resmi “sakıncalı” bulup indirtmişti. Belki de haklıydı…
ne acayip denk gelmiş aynı resmi asmamız.. belki de epey daha insanın duvarında vardı aynı resim. bir kısmında durabildi de 🙂
o resim babamin isyerindeki odasinda asiliydi, her gittigimde bakar begenirdim 🙂