Güneydoğu Avrupa’da oldukça bilinen bir göl Hersek’teki Boraçko Gölü. Kano, rafting, etno köy, bungalovlar, çadır ve izci kampları ile daha da ünlenmiş bu dağ gölü, ama doğanın kendisi, koyu yeşil ağaçların gölle birleşmiş nefes kesen görüntüsü de ziyaret için başlı başına yeterli bir sebep. Dolayısıyla bu kadar çocukla bir tatil düşünüyorsanız buna benzer yerler ideal seçim olacaktır.
Biz, beş çiftten olma toplam on bir çocukla pansiyon, yazlık ve karavandan oluşan karma bir konaklama yolu seçtik. En büyük çocuk 12 yaşında, en küçüğü ise sekiz aylıktı. Yani, her kafadan bir ses tabiri ile bezlisinden donlusuna, gündüz uykusundan ergenlik sivilcesine kadar ne arasanız vardı. Böyle bir yere gittiğinizde mesuliyetin ev ortamına nazaran kat kat artması tabii ki kaçınılmaz. Öncelikle hiçbir çocuk onun veya bunun çocuğu değildir, her çocuk herkesin çocuğudur. Ve kooperatif bir dayanışma şarttır. Refleksler iyice geliştiğinden tehlikeyi sezen ilk kişi zaten anında yerinden fırlayarak gereken tepkiyi gösterir.
Tatilden evvel gideceğiniz yerde gezmeyi planladığınız yerleri, tatil anında spontane bir şekilde listeden çıkarma olasılığı her zaman vardır. Risklerini ve diğer ihtimalleri düşününce nehir kenarındaki masalarla donatılmış bir balık lokantasından hemen vazgeçtik mesela. Ama kanımca şanslı tarafımız, çocuklardan her birinin kendinden bir küçüğüne bakabilecek olgunlukta olmasıydı.
Etkinlikler: Yanımızda getirdiğimiz ve içinden çocukları çıkarmaya zorlandığımız şişme bot, uçurtma, kova kürek, (daha çok kızların ilgisini çeken ve bilhassa restoranda 20 kişilik masada yemek beklerken iyi gelen) yazıcı yoluyla çoğaltılmış boyama kağıtları-boyalar ve gölün içinde dışında aklınıza gelecek her tür faaliyet tedarik edilmiştir. Çok fazla fikir üretmek de gereksizdir, böyle karışık yaşlı bir çocuk grubunda fikir boldur zaten. Sıkılmaya bile vakitleri yoktur. Gün dolu dolu geçtiğinden, temiz hava etkisinden de gece çok yorgun yatacaklardır.
Görülen böcekler: Uğur böceği, yusufçuk, çeşitli örümcekler, kelebekler ve çekirge.
Görülen hayvanlar: Su ve kara yılanı, çeşitli balıklar, kurbağalar, göl kenarında yaşayan köpekler ve insanlarla yüzen ördekler.
Özetle, çocuklardan hiçbirinde bir sakatlanma veya yaralanma olmadı. Bir kaç yara bandı talebinde bulunanlar oldu ama kamp şartlarında yara bandının cool olmadığını çabuk algıladılar. Hiçbiri süper yüzücü olmamasına rağmen, sahilden takip edebildiğimiz kadar batma ve boğulma olmadı. Zehirlenme ve kusma da olmadı. Şiddetli bir ateşlenme de yaşamadık. Yılan veya böcek sokmasından da kaçınmayı başardık. Aralarında ciddi herhangi bir kavgaya da maruz kalmadık. A tabii en önemlisi hiçbir çocuğu kaybetmedik. Bunların hepsini kendi çapımızda başarıdan saydık.
Biz ebeveynlere gelince… Yorulduk mu? Yorulduk. Ben, biri bütün gün emen bebek toplam üç çocukla yorulmak ne kelime, bittim. Onca çocukla en büyük lüksümüz bir yudum kahve, iki sohbet iken, dört köşesine sarılıp devamlı çocuk çarpmasından korumaya çalıştığımız masada her seferinde en az bir kişinin çayı kahvesi ziyan olmuştur.
Tuvalet ve su ihtiyacından, simidimi az daha şişirden, birbirini şikayetlerden, ağlayanından, uykusu gelip zırlayanından, meme isteyeninden, demem o ki türlü taleplerden dolayı kesilmiş muhabbetlerimiz, kül tablasında yarıda söndürülmüş sigaralarımız da muhakkaktı. Bu zoraki içilen kahve esnasında, sahilden bol öğrencili bir müsamere sahnesi izlercesine, tehlike anlarında kafada saniyesinde beliren ve sözlü olarak dile getirilen ‘az evvel şu olabilirdi’ gibi anlık senaryolar da mevcuttu tabii.
Fakat, zaten baştan insanın böyle bir tatile dinlenme amaçlı bakması da anormal bir beklenti. Bütün beklenen yorgunluğun ardından, kazasız belasız atlatarak eve dönüyor olmak, dönüş yolunda onlar arkada uyuklarken bile gülümserken mutluluklarını hissedebilmek insana müthiş bir haz veriyor. Bir misyonu başarıyla tamamlayıp gururlanmak gibi…