Adele Parks, ergenlik dönemine giren oğluyla ilgili endişelerini ve ergenlik döneminin beraberinde getireceği zorlukları nasıl aşacağına dair planlarını anlatıyor…
Okuldan eve döndüm, kapıyı kapatıp çantamı bıraktım. Kapı biraz zorlukla mı kapandı ne? Sonra bir an evdeki sessizliği ve boşluğu fark ettim. Sessizlik mi? Aslında bu sürpriz olmamalıydı, gürültülü bir okul ortamından eve dönüp bu sessizlikle karşılaşmak üstelik de beklediğim bir şeydi.
Bir süre sessice bekledim olduğum yerde, sanki bir şey olacakmış gibiydi. Oğlumu okula bıraktığım ilk günü hatırladım. Gayet güzel bir başlangıçtı. O günün üzerinden yıllar geçti. Conrad artık okula bensiz gidiyor. Oysa o ilk gün daha dün gibi. Oğlum artık bir ergen…
Hayatımız birden bire markalı t-shirt’lerle, cep telefonuyla ve iTunes hesabımdaki kredi kartı harcamalarıyla doldu.
Bir şeylerin değiştiğini biliyordum da, bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim. Ergenlik öncesi günler göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Şimdi tatillerini odasına kapanarak ve arkadaşlarıyla sms alışverişi yaparak geçiriyor. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi iletişim alışkanlıklarından başka. Onun yaşındayken telefonu elimden düşürmüyordum, merdiven altında konuşuyordum ki kimse mahremime tanık olmasın. Aile ilişkileri birdenbire arkaplanda sürüp giden bir gürültüye dönüşüvermişti. Şimdi bütün bunların oğluma da olduğunu hayal edebiliyorum.
Bütün bunlar annelik sürecimde yeni bir aşamaya geldiğimin de habercisi. Hiç kimsenin ergenlik döneminden mutlulukla bahsettiğini hatırlamıyorum. Haberlerde ergenlerin alkol kullanımları, depresyonları, uyuşturucu ve suça bulaşmalarıyla ilgili şeyler okuyorum sürekli. Bebeklerimizi bugünler için mi yetiştiriyoruz diye düşünmeden edemiyorum, ama öte yandan bunun da içinden geçeceğimiz aşamalardan biri olduğunun farkındayım.
Çocukluk ne kadar fetişize ediliyorsa, ergenlik de o kadar şeytanileştiriliyor. Çocuklara sanki tuhaf yaratıklarmış gibi davranmaya başlıyoruz ergenliğe girdiklerinde. Oysa ellerinde ne varsa bizden aldılar. Şimdi oğlum dengelerin değişeceği bir döneme geçiyor, elbette hata yapacak, peki ama ben bunların ne kadarına izin vereceğim? Her şeyin daha iyi ve kolay geçmesini sahiden sağlayabilir miyim? Modacıların, gıda ve eğlence sektörünün tek hedefi çocukluğu bir rüyaya dönüştürmek gibi görünüyor. Her şeyi düşünüyorlar sanki. Ama öte yandan kendi ergenliğimden sokakta birkaç saniye gülümsemeden yürümenin mümkün olmadığı, rüyayla kabus arasında gidip gelen günler hatırlıyorum. Beni yanlış anlamayın. Elbette bütün bunların o kadar da kötü olmadığının farkındayım. Yalnızca çocukluk anılarım arasından en iyilerini seçmeye çalışıyorum. Şu anda bunu yapmaktaki amacım ise 13 yaşımdaki oğlumu anlamaya çalışmak.
Dediğim gibi çocukları seviyor ama ergenleri ve ergenliği görmezden geliyoruz. Oysa çocukların en çok desteğe ihtiyaç duydukları dönem bu. Dört yaşındaki çocuğunuzun sporda başarı göstermesiyle, 13 yaşındaki çocuğunuzun aynı sporda başarısızlık kaydetmesi arasında büyük bir fark var. Çocuklar bu dönemde günlerine her gün yeni bir utanç yaşayacaklarmış gibi başlıyorlar. Bir yandan çocukluktan çıkıyorlar, öte yandan henüz büyük de değiller.
Oğlumla ilgili olarak kendimi tebrik ediyorum. Bağımsız ve özgüvenli bir çocuk büyüttüm. Kendisini bir olimpiyat koşucusu gibi hissetmiyor, arkadaşları, hobileri var. Tamam kimi alışkanlıklarını anlamıyorum ama onun için anlamlı gibi görünüyorlar.
İşin doğrusu şu anda kendimi onunla birlikte değil, ona eklenmiş olarak yaşayan biri gibi görüyorum. Önceki dönemlerden en büyük farkı da bu, içinden geçtiğimiz sürecin. Bir fazlalık gibiyim, ama çok da uzaklaşamıyorum onun hayatından.
Bulduğumuz bütün fırsatlarda birlikte zaman geçirdik. Anne ve oğul olarak. Onun Oracle’ıydım, güvenlik görevlisi, yargıcı, avukatı ve hemşiresi olduğum da oldu. Ehr şeyi birlikte yaptık. Uzak olduğumuz zaman bile birbirimizden haberdardık. Daha düne kadar birlikte kitap okumaktan, futbol oynamaktan, yemek yapmaktan hoşlanıyorduk. Bütün bunlarda hiçbir yanlışlık yoktu. Tabii ki kendi başına olduğu zamanlar da vardı, ama o zamanların özellikle dışında tutulduğumu düşünmemiştim. Uzun zamandır onun odasına kapıyı çalmadan girmiyorum, ama şimdi bu eylemin özel bir önemi var gibi. Orası onun alanı.
Onun bağımsızlaşmasının iyi bir şey olduğunu anlayacak kadar rasyonel birisiyim. Ama buna gerçekten hazır mıyım? Beni buna hazırlayacak kimse var mıydı etrafta?
Beni özellikle rahatsız eden iki şey var: İlki, küçük oğlumu özlüyorum, aramızdaki o özel bağı geri istiyorum. İkincisi, onun genç bir erkeğe dönüşmesini izliyor ve bunu isteyip istemediğimden emin olamıyorum. Galiba bundan hiçbir zaman emin olamayacağım.
Hamilelik sürecim boyunca kendimi anneliğe hazırladım. Bir sürü kitap okudum, insanları dinledim. Kimileri beni çok korkuttu, kimileri gerçekten yardımcı oldu. Başka anneler deneyimlerini anlattılar, bir süre sonra onların arasından neleri seçebileceğimi de öğrendim.
Ama şimdi hazır değilim sanki. Doğduğu zamanı hatırlıyorum. Ev hediyelerle ve misafirlerle dolmuştu. Kimse bana şu içine girdiğim dönemden bahsetmedi. Öyle değil mi, ergenlerin nasıl koktuklarından, etrafı nasıl dağıttıklarından kimse bahsetmez ki. Bebeklerin nasıl koktuklarını herkes bilir ama…
Aslında ergenliğe ve ergenlere karşı empatiyle yaklaştığımızı da düşünmüyorum. Şimdi oğlum büyüyor. İyi bir çocuk, ama kötü zamanlar geçirmeyeceği anlamına gelmiyor bu.
Ergen olmak her çağda zordu. Çünkü her daim belirsizliğin, bir şeyleri yeniden öğrenmenin, başarı ve başarısızlıkla tanışmanın dönemi oldu. Lakin bütün bunlar hiçbir zaman şimdi olduğundan daha zor değildi. Onların nasıl bir baskı altında olduklarını, içine girdikleri küresel yarıştan sıyrılmak için nelerden vazgeçmeleri gerektiğini düşündükçe dehşete düşüyor insan. Üstelik hataları başarılarından daha görünür şimdi. Çünkü sosyal medya diye bir şey var.
Bir yandan düşünmeden edemiyorum: Acaba toplum, onları büyüdükleri için cezalandırıyor olabilir mi? Bu da anlaşılabilir bir durum. Çünkü onlar büyüdükçe biz yaşlanıyoruz. Onlar gençliğe erişiyor, biz ölüme yaklaşıyoruz. Bu rahatsız edici bir düşünce. Ama sanki bir tür kıskançlıkla bakıyoruz onların enerjilerine. Belki de bu yüzden ergenliği görmezden geliyoruz.
Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Onun bu dönemi atlatırken etrafında olacağım, ama gene de yalnız hissedecek biliyorum, çünkü istesem de onunla birlikte büyüyemem yeniden. Eskiden olduğu kadar çevresinde ve yakınında da değilim. Onu her zamanki kadar seviyorum, belki de her zaman olduğundan daha çok seviyorum. Çetelere mi karışır, eve sarhoş mu gelir, günlerini beni nasıl üzeceğini planlayarak mı geçirir bilemiyorum. Bunların hiçbiri olmak zorunda da değil. Sonunda yeniden iletişmenin bir yolunu bulacağımızdan da eminim. Robert Munsch’ün dediği gibi, “Seni sonsuza kadar seveceğim, yaşadığım sürece benim bebeğim olacaksın.”
Kaynak: The Guardian