Ben bir doktor veya pedagog değilim. Yani bu işin çok da uzmanı olmayan naçizane bir öğretmenim. Fakat, son zamanlarda kızımın iki yaşına gelmeden muhabbet etmeye çalıştığını gören pek çok anneden “Bizimkisi hâlâ konuşmadı. Seninki nasıl böyle oldu?” lafını duyduğum için bildiklerimi veya uygulamaya çalıştıklarımı paylaşmak istedim.

Her çocuk ayrıdır: İlk olarak her çocuk farklıdır. Bunu kabul etmek gerekiyor sanırım. Biz genellikle çocuklarımızı mukayese etmekten hoşlanıyoruz. Ne var ki her çocuğun üstün olduğu bir şey nasıl ki varsa, başarısız olduğu bir şey de mutlaka olacaktır. Konuşma hususuna gelince; bunun bildiğim kadarıyla genetik bir tarafı olabileceği gibi, ikinci çocuk olması durumu (bir araştırmaya göre abi, abla sahibi çocuklar tercümanlıkları yapıldığı için daha geç konuşurlarmış.) veya zaten sessizlikten hoşlanan bir çocuk olması durumuyla yakından ilgisi var.

Az televizyon çok oyun: Evet ayakları uzatıp televizyon seyretmek harika fikir. Hele bir de akşam pestil gibi olup eve gelince… Ama çocuktan da hiç görmediği bir şeyi yapmasını beklemek haksızlık değil mi? Bütün gün kendisine bakan kişiyle bir şekilde televizyon izlemiş yavrucak (ki imkânınız varsa engelleyin), akşam özlediği anne babasıyla oyun oynaması gereken saatte, ebeveylerinin bir ekrana boş boş bakıp sadece arada bir “Çay ver, su koy” gibi basit diyaloglar kurduğunu görürse pek de şakıyamaz. Bunu beklemek de haksızlık olur zaten. Çocuklar ne görürse onu yapar. Susarsanız susarlar, konuşursanız konuşurlar. Öyleyse televizyon yerine gelsin masallar gitsin aktiviteler.

Konuş, konuş, daha çok konuş: Yaptığım her şeyi anlatıyorum ben kızıma. İşten gelince o gün ne yaptığımı anlatıyorum. Evde yemek yaparken nasıl yaptığımı da. Bunu altı aylıkken de yapıyodum, şimdi de. “Amaaaaan küçücük kızan. Ne anlar demeyin”. Kaydediyor onlar. Mesela bir gün bakıcıma rastladım. O gün bize gelirken başından geçen bir olayı anlatıyodu. Kızım da karşısına oturmuş şaşkın şaşkın dinliyordu onu. Ayrıca duyguları ifade etmek de bir o kadar önemli. “Korktum, çok üzüldüm.” gibi cümleleri mimiklerle verdiğiniz zaman anlıyorlar ve kendileri de ileride rahatlıkla duygularını ifade edebiliyorlar.

O da konuşsun: “ıhhh” deyip bir şey gösterdiği zaman inatlaşmak yerine o şeyi verebilirsiniz, ama vermeden önce cümleyi de söylerseniz mutlaka belleğe işliyorlar. “Su istiyorum annecim” veya “Babacım kitabı istiyorum” gibi. Anlattığı şey ne olursa olsun dinleyin. Buna ilk aylardaki aguları da dahil. Ayrıca bence her şeyi düzeltmeye çalışmak da çok doğru değil. Bu onun hevesini tamamen köreltebiliyor da. Türk Dil Kurumuna eleman yetiştirmiyoruz. Bir iki kelimeyi de varsın yanlış söylesin. Sonuçta bebek o. İlerde duya duya düzeltecek zaten.

Masal vakti: Masallar kelime hazinesini oldukça geliştiriyor. Atın masal kitaplarını. Kendiniz yazın, kendiniz anlatın. İlk zamanlar bir yandan hoplayıp zıplasalar da, ileride pür dikkat dinliyorlar. Bilhassa kahraman kendileri olunca…Kızım  Asya Hanım şu anda masal girişini kendisi yapıyor biz devamını getiriyoruz. Masala ne kadar çok mimik, ses efekti katılırsa o kadar iyiyimiş.

Bir de son olarak şunu eklemek isterim. Hakkında araştırma var mı yok mu hiçbir fikrim yok, tamamen atıyor da olabilirim ama kızım şarkılardan çok ilham alıyor. Doğduğundan beri şarkılarla hep haşır neşir oldu. Önce ninniler, klasik müzik ve şimdi de hareketli yabancı parçalar dinliyor. Bunları ezberliyor ve durarak söylediğimde eşlik ediyor. Eminim ki pek çok çocuk da (konuşsun konuşmasın) sürekli dinlediği şarkıların sözlerini biliyordur. Ve bu şarkılar bence çocukların dil yeteneğine katkıda bulunuyor.
Kısacası değiştiremeyeceğimiz etmenlerin yanı sıra, değiştirebileceklerimiz de var sanırım. Sadece bunları yaparken çocuğu da kendimizi de hırpalamadan yapmak gerekiyor. Varsın mükemmel olmasınlar, ama kendilerini ifade edebilen, mutlu bireyler olsunlar.

 

Berrak Kaya