Bülent Şık, canlı türlerinin yok oluşunun işaret ettiği dönüşümü anlatıyor t24’teki yazısında. Alıntılıyoruz…

Dünya genelindeki her tür ekosistemde biyolojik tür kayıpları olmakta. Türleri olağandışı bir hızla kaybediyoruz. Bir kısmını koruma altına almak mümkün olsa da; hangilerinin koruma altına almada öncelikli olacağı hakkında ise pek az şey biliyoruz. İnsanlığın bilgi birikimi çok arttı ama asıl bilinmesi gereken şeyler hakkında değil. Farklı türlerin bir araya gelerek karmaşık bir yaşam örgüsünü nasıl oluşturduklarını bilebiliyoruz; ama her bir türün bu örgü içindeki rolü hakkında bildiklerimiz çok az.

Canlı türlerinin yüzde 75’inin iki milyon yıldan daha kısa bir sürede yok olması durumu kitlesel bir yok oluş olarak adlandırılmakta. İki milyon yıl çok uzun bir zaman dilimi gibi gelebilir ama öyle değil. Jeolojik olarak bakıldığında bir göz kırpması kadar kısa süren bir zaman diliminden söz ediyoruz.

Yeryüzünde, son 550 milyon yıllık dilim içinde canlı türlerinin soylarının tükenmesine neden olan 5 büyük yok oluş olayı gerçekleştiği düşünülüyor. Örneğin 250 milyon yıl önce Permiyen-Triyas döneminde gerçekleşen yok oluş olayında, denizde yaşayan canlı türlerinin yüzde 96’sı, karada yaşayanların ise yüzde 70’i yok olmuştu. Bilinen en ağır yok oluş olayıdır bu. Permiyen-Triyas yok oluş olayı pek çok böcek türünün de yok olduğu, tek kitlesel yok oluş olayı olarak bilinir. Olağandışı bir şey bu; çünkü böcek türleri koşullardaki sert değişimlere çok dayanıklıdır ve nadiren yok olur. Böcekler uzun vadede -ama çok çok çok uzun- hayatta var kalım açısından bakıldığında bilinen en başarılı canlı türüdür. Tarımsal üretimde böceklerle mücadele etmek için kullandığımız zehirli kimyasallar olan pestisitlerin bu kadar başarısız sonuçlar vermesine şaşırmamak gerek. Boşuna doğayı ve yediğimiz gıdaları kirletiyoruz. Akılsızca. Joel de Rosnay’ın dediği gibi “insan türü birey olarak akıllı tür olarak bakıldığında ise akılsızdır”. Kuşkusuz böceklerle kıyaslandığında ve uzun vadede tür olarak hayatta kalma açısından!

Çeşitli bilimsel yayınlarda, dünyadaki bitki ve hayvan türlerinin yaklaşık % 50’sinin yok olacağı, “altıncı kitlesel yok oluşun” tam ortasında olduğumuz ifade ediliyor. Popüler bilim ve bilimkurgu sitelerinden biri olan “io9” sitesinin editörü olan Annalee Newitz, kitlesel bir yok oluşa doğru sürüklendiğimizi gösteren -ya da kıyamet alameti olarak ele alınabilecek- ve gün be gün belirginlik kazanan yedi olumsuz işaret bulunduğunu belirtiyor. Bu olumsuz göstergeler eğer önlem almakta hızlı davranmazsak büyük bir hızla bir yok oluşa doğru gittiğimizi düşündürüyor. Bu göstergelere kısaca değinmek gerekiyor.

Yellowstone yükseliyor. ABD’de bulunan Yellowstone Parkı aslında devasa bir süper volkan. Kaldera adı verilen kraterinin çapı 40-70 km arasında değişir. En son 740 bin yıl önce patlamıştı. Son on yılda alınan ölçümlere göre krater tabanı giderek yükseliyor ve bu da volkan her an patlayabilir şeklinde yorumlanıyor. Bu büyüklükte bir volkanın patlaması yüzlerce yıl sürebilir.

İstilacı türler her yerde. Değişen iklim koşulları nedeniyle dünya genelinde biyolojik türler yer değiştiriyor. Bu türlerden bazıları gittiği yeni yerlerde hızla çoğalacak daha iyi imkânlar buluyor. Bunun sonucu da istilacı türlerin ele geçirdiği bölgenin eski sakinleri için yıkım oluyor.

İklim değişiyor.Arktik buz örtüsü küçülüyor. Sıcaklıklar artıyor. Artık herkes küresel bir ısınma çağında yaşadığımız konusunda hemfikir. Sorun ısınma sürecinin ne hızla seyredeceği ve sıcaklık seviyelerinin nerelere kadar tırmanacağı. Örneğin, 540 milyon yıl önce Ordovisyen olarak adlandırılan dönemde, çok hızlı bir buz çağının ardından gelen küresel ısınma döneminin kitlesel bir yok oluşa yol açtığına gösteren kanıtlar var. Bilim insanları küresel bir iklim değişikliğinin ardından kitlesel bir yok oluş gerçekleşeceğine kesin gözüyle bakıyor.

Okyanusların asitliği artıyor. Asitlik artışı mercan resiflerini ve deniz kabuklularını hızla yok ediyor. Bu ise, besin zincirini bozan bir şey. Nihayetinde de tüm canlılar etkilenecek. 200 milyon yıl önce Triassic dönemde meydana gelen böyle bir olayda okyanusta yaşayan canlı türlerinin yüzde 80’i yok olmuştu.

Yok oluş her zamanki ortalamanın çok üzerinde seyrediyor. Türlerin yaşam sahnesinden çekilmesi veya yok olması normaldir. Yavaş da olsa koşullar değişir ve bazı türler değişen koşullara uyum sağlayamadıkları için yok olur. Sorun günümüzdeki tür yok oluş oranının ortalamanın çok üzerinde seyrediyor olması.

Megafauna yok oluyor. Megafauna, bir ekosistem içerisinde 500 kilodan büyük hayvanların oluşturduğu alt topluluktur. Fosil kayıtları son 50 bin yıl içinde büyük hayvan türlerinin sayısında zamana bağlı olarak ne düzeyde bir azalma olduğunu söyleme olanağı veriyor. Günümüzde, zürafa, fil gergedan, su aygırı gibi dev canlıların soyunun hızla tükeniyor olması bir şeylerin çok ters gittiğine işaret ediyor.

Amfibiler ölüyor. Kurbağa gibi çok çeşitli ve dünya geneline yayılmış iki yaşayışlı canlı türlerinde öyle hızlı bir soy tükenme durumu var ki, gerçekten çok kaygı verici.

Aslında, gezegenimizdeki hayatın çok ciddi bir kriz içine girmekte olduğunu gösteren daha farklı göstergelerden söz etmek de mümkün. Ama fark edilecek şey şudur: insanlığı çok zor zamanlar bekliyor. Oysa zor zamanları bir şekilde atlatacağımızı düşünüyoruz. Böyle bir umuda sarılmanın çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Zaman, insanın her şeye muktedir olduğuna dair inancımızın ne kadar kuvvetli ve ne yazık ki ne kadar boş olduğunu gösterecek. Yapılacak şey az çok belli. Bu gidişe bir dur demek lazım. Ama nasıl…

Yaşadığımız gezegen üzerinde kurduğumuz uygarlık pek çok canlı türüyle birlikte bizi de yok oluşa götürüyor. Gidecek başka bir yerimiz yok. Açıklaması uzun pek çok nedenden ötürü bu gezegenden başka bir yere gitmemiz olanaksızdır. Yaşadığımız gezegen eşsizdir. Devasa büyüklükteki evrende içinde yaşayan canlılarla birlikte gezinip durur. Aslında astronomik ölçekte bakıldığında Nuh’un Gemisi gibidir. Fark şu ki, canlılar her zaman içindeydi.

Nuh’un Gemisi su alıyor ve etrafımızda üzerine ayak basabileceğimiz herhangi bir kara parçası da yok. Geçmişte, gemi battığında, canlı türlerinin büyük bir çoğunluğu yok olsa da, geriye kalanlardan zamanla -on milyonlarca yıl sürse de- biyolojik tür çeşitliliği ve karmaşıklık tekrar oluşabildi. Yine öyle olacak. Gemi tekrar yüzecek; ama içinde insan belki olacak, belki de olmayacak.