Kim sever ki yazın ödev yapmayı?

Her zamanki gibi bize çok ödev verdiler. Ve her zamanki gibi ben bir kısmını son güne bıraktım. Sona bıraktım ama çok da uğraştım. İşte bu şekilde Türkçe yaz ödevim için yazdığım masalı sizlerle paylaşmak istedim.

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde pireler berber iken, develer tellal iken ninesinin beşiğini tıngır mıngır sallayan bir delikanlı yaşarmış. Bu delikanlının ailesi o kadar fakir o kadar fakirmiş ki çatısı yedi gün yedi gece zangır zangır sallanan, çatır çatır çatırdayan derme çatma bir evde yaşarlarmış.

Bu aile fakir olmasına fakirmiş ancak mutluymuş. Aile varını yoğunu delikanlıyı iyi yetiştirmeye harcarmış. Delikanlı da bilgili, yakışıklı bir delikanlı olmuş sonunda. Artık delikanlının evlenme yaşı gelmişmiş ancak ne yapsalar ne etseler bir türlü evlendiremiyorlarmış delikanlıyı. Her aile fakirliklerini bahane ediyor, kız vermiyormuş. Aileler teklifi geri çevirdikçe delikanlı daha da içine kapanıyormuş. Sonunda delikanlı odasından hiç çıkmaz olmuş. Bütün gün odasında oturup hayal kuruyor. Hayallerinde güzel kızlarla evleniyor, cadıları haklıyormuş.

Sonunda yola koyulup hayallerini gerçekleştirmeye karar vermiş. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, önüne bir ev çıkmış. Evin kapısını çalmış. Kapıyı yaşlı mı yaşlı, sakalları yerlere kadar uzanan bir dede açmış. Delikanlı ona en yakın yerleşim yerini sormuş. Yaşlı dede uzakları göstererek:

“Kuzeyde çok çok uzaklarda göz alabildiğince uzanan kocaman bir kale olacak. Gençliğimde orayla ticaret yapardım ancak son elli yıldır o kalenin içinden çıkan yok. Gireni soracak olursan girip de dışarı çıkan bir ben varım. Bir zamanlar ticaret merkezi olan kalenin içinde şu anda in cin top oynuyor. Ben gitmeni tavsiye etmem oğlum” demiş.

Ancak delikanlının derdi çok büyükmüş. Çözemediği takdirde dünyası yıkılacakmış. O yüzden hemen yüzünü dedenin tarif ettiği istikamete doğru çevirmiş ve yürümeye başlamış. Dedenin dediği gibi yol çok çok uzunmuş. Git git bitmemiş. Kalenin yerden göğe kadar uzanan görkemli mi görkemli kulesini görünce içine bir merak dolmuş. Burada acaba neden kimse yaşamıyor diye kendisine sürekli sorar olmuş. Kulenin ilk gözüktüğü yerden de kalenin içine varmak delikanlının üç gününü almış.

İçeri girdiğinde dedenin haklı olduğunu anlamış. Kalenin içinde in cin top oynuyormuş. Güzel bir ezgi duyduğunda az kalsın dönmek üzereymiş.

Sesin geldiği yöne doğru koşmaya başlamış. Ses onu devasa bir şatoya götürmüş. Şato o kadar büyükmüş ki delikanlı şatoyu kalenin içine sığdırabildiklerine şaşırmış. Heyecan içinde şatonun içine girmiş. Şato büyük olmasına büyükmüş ancak büyük olduğu kadar da karışıkmış. İçinde yüzlerce koridor, yüz binlerce salon ve bir o kadar da merdiven varmış. Bir merdivenin başına geldiğinde ezgi aniden değişmiş ve delikanlı yere yıkılmış. Gözlerini açtığında kendini devasa bir kapısı olan ya da ona öyle gelen bir odada bulmuş. Bu odanın içinde bütün kale halkı varmış. Delikanlı onlara nerede olduğunu sormuş. Kalenin kralı ona bu şatoda kötü kalpli bir cadının yaşadığını ve onları fareye dönüştürdüğünü söylemiş. Ancak eskiden insan olan fareler birbirlerini insan olarak görüyorlarmış.

O kadar kalabalığın içinde delikanlının gözüne babası ile birlikte dolaşan güzel mi güzel bir kız görmüş ve babasına onu gelin olarak istediğini söylemiş, babası ise kızının düğününün bu kadar kasvetli bir yerde olmasını istemediğini bu yüzden kale halkını buradan kurtarması gerektiğini söylemiş.

Cadı bir gün farelerden birini yemek üzere içeri girdiğinde delikanlı hemen sıvışmış ve şatonun koridorlarına dalmış. Cadının laboratuvarını bulması yedi güm yedi gece sürmüş. Ancak sonunda bulmuş. İçeri girmiş. Cadı içeride değilmiş. Tezgâhın üstüne tırmanmış. Orada üç farklı iksir varmış. Üçü de yan yana duruyormuş. Bu iksirlerden biri mavi biri yeşil biri ise kırmızıymış. Delikanlı mavi iksirin bulunduğu şişeye tırmanmış ve ayağı kaymış. Kendisini kırmızı iksirin içinde bulmuş.

Birden derisi yanmaya ve tüyleri dökülmeye başlamış ve büyük bir patırtıyla insana dönüşmüş. Hemen kulaklarını cadının büyülü ezgisini duymamak için bal mumuyla tıkamış. Cadı bu patırtıyı duyup hemen delikanlının yanına gelip şarkıyı söylemeye başlamış ancak delikanlı kulağındaki balmumundan dolayı onu duymamış ve cadıyı boğazlayarak öldürmüş.

Cadı ölür ölmez kale halkı eski hallerine dönmüş ve delikanlı ile genç kız kırk gün kırk gece süren bir düğün ile evlenmişler…