Atalarımızın kemikleri bizimkiyle aynı değildi. Biliyorsunuz ki milyonlarca yıl geçti. Arkeologlar, atalarımızın eskiden uzun boya ihtiyaç olmadığını çünkü her yere kolayca tırmanabileceklerini düşünüyorlar. Kemiklere geri dönelim, parmakları tırmanmak için uygundu. Niye tırmanmalarına gerek var, diye soracaksınız; tabii ki yemek bulabilmek için, bir de aslan gibi yırtıcı hayvanlardan korunmak için. Aslında kangurular insanların atalarından biriydi. Okulda kanguruların kemiklerinin resimlerini gördük. İnsanlarınkine bayağı benziyordu.
Kanguruyla insanlar arasında ne benzerlik var diyeceksiniz? Fark ettiniz mi bilmiyorum ama onlar da arka ayaklarının üzerinde durabiliyorlar. Atalarımızın eski zamanlarda bir sürü silahı vardı. En güçlülerinden biri ise bumerangdı. Bir aletleri daha vardı fırlatmak için, ok gibi bir şeydi. Kemikten ve ipten yapılıyordu. Yaya hiç benzemiyordu. Bu silahların yardımıyla daha çok antilop gibi hayvanları yakalıyorlardı. En fazla geyik ve mamut avlamayı severlerdi. Bundan milyonlarca yıl sonra neolitik başladı. Neolitikte değiş tokuş meselesi de ortaya çıktı. Para icat edilmemişken değiş tokuş yapılıyordu. Alışveriş böyle başladı. Bundan yirmibin yıl önce Lascaus (lasko) adında bir mağara vardı. Mağaranın özelliği ise içinde atalarımızın resimlerinin olmasıydı.
Tamam, bunun keşfini açıklayacağım. Şu an 2016 yılından önce 71 yıl önce Simone adında bir gencin nasıl keşfettiğini açıklıyacağım. Hikaye şöyle başladı. Simone’un köpeği ormanda kayboldu. Sonra onu ararken Lascous’ya düştü ve Simone, mağarayı bu şekilde keşfetti. İşte, atalarımızın hikayesi böyleydi.