Aslında her şey 2009’da Kopenhag’da başladı.

Bali yol haritasını elinin tersiyle iten hükümetler, üstelik de zirveye tam kadro katılan “liderleri” eliyle iklim değişikliğini durdurma konusunda hiçbir şey yapmamak üzere “anlaştılar.”

Uluslararası iklim müzakerelerinin bu tarihsel çöküşünün ardından yaşananlar artık bizi şaşırtmıyor.

Aynı hükümetler geçen yıl Güney Afrika’da birinci yükümlülük döneminin sonuna geldiğimiz Kyoto Protokolü’ndeki taahhütleri yenilemek ve biraz olsun anlamlı hale getirmek için de bir şey yapmadılar.

Yeni anlaşma için inandırıcı olmaktan uzak bir şekilde 2015’i işaret etmekle yetinmeye karar verdiler.

Artçı şok olarak da katran kumu yatakları ekonomik olarak işletilebilir hale geldiği için yeni petrol zengini adayı olan Kanada’nın, Kyoto Protokolü’ndeki yükümlülüklerini yerine getirmekten vazgeçtiğini açıklaması ve buna kimsenin bir şey d(iy)ememesi geldi.

Bu yılki iklim değişikliği zirvesinin Katar’ın başkenti Doha’da yapılması da başlı başına ironik bir durumdu. Bilindiği gibi petrol zengini Katar dünyada kişi başına karbondioksit emisyonunun en yüksek olduğu ülke.

Doha’da alınan ilk karar da gelecek yılki zirvenin Polonya’da yapılması oldu.

Enerji kaynağı olarak %90’ın üzerinde kömür kullanan, yeni termik santrallar kuran ve AB içinde sera gazlarının azaltılmasına yönelik kararlara en çok direnen ülke olan Polonya seneye uluslararası iklim müzakerelerini bir yıl daha tıkama görevini herhalde zevkle yerine getirecektir.

Sonuçta ufukta değil herhangi bir anlaşma, anlamlı sözler söylenebileceğine dair bir umut bile kalmamış görünüyor.

Bu yıl Doha zirvesinin en önemli işlevi birkaç yıl önce dünya kamuoyunda ciddi yer bulmaya başlayan iklim zirvelerini iyice anlamsızlaştırıp, bürokratlardan başka kimsenin ilgilenmediği bir şey haline getirmek olacak.

Tarihin en sıcak yılı

Üstelik bütün bu aymazlık sadece Kyoto’nun son yılı olmakla kalmayan, bir yandan da tarihin en sıcak yılı rekorlarını kırmaya hala devam eden 2012’de yaşanıyor.

Bütün bilimsel raporlar 2012’nin kuraklıktan kırılan ve New York’u felç eden Sandy gibi kasırgalarla boğuşan ABD’nin tarihindeki en sıcak yıl olduğunu gösteriyor.

“ABD heyeti her zirvedeki gibi çok büyük çaba harcıyormuş gibi bir görüntü yaratmaya çalışsa da, zirvelerin geleceğini ABD’nin elinden kurtarmak bile yetebilir gibi görünüyor.”

Dünyada ortalama sıcaklıklar son yüzyılda 1 derece artmış durumda. Avrupa Çevre Ajansı ise Avrupa’da sanayi öncesi döneme göre 1,3 derece daha sıcak olan son 10 yılın rekor kırdığını, Avrupa’nın güneyinde kuraklığın, kuzeyinde ise aşırı yağışların rekor seviyeye ulaştığını açıklıyor.

Bu çarpıcı bulgulara rağmen dünyanın en fazla sera gazı salan 3. büyük bloğu olan ve bir zamanların iklim şampiyonu sayılan Avrupa Birliği, Doha’da -herhalde ekonomik krizin de etkisiyle- iklim müzakerelerini uyutanlar kervanına katılmış görünüyor.

AB geçen yıl yeni anlaşmanın yapılması için 2015’i ve eğer yapılırsa yürürlüğe girmesi için 2020’yi işaret etmişti.

Ancak AB üç yıl önce gönüllü olarak aldığı ‘2020’ye kadar emisyonları 1990’a göre %20 azaltma’ hedefine şimdiden ulaştı. (AB’nin sera gazı salımında %20 indirimi “başarmasının” nedeni büyük ölçüde Doğu Avrupa’daki kirli sanayilerin 1990’ların başında hızlı bir şekilde kapatılmış olması. Yoksa Batı Avrupa ülkeleri, Almanya ve kısmen de Britanya dışında önemli bir sera gazı azaltımı sağlamış değiller.)

Dolayısıyla 2020 hedefine şimdiden ulaşan AB’nin daha yüksek taahhütler için anlaşma zemini araması gerekirdi. Oysa AB de kulağının üzerine yatmayı ve önümüzdeki koskoca sekiz yıl boyunca yeni bir şey yapmamayı tercih ediyor.

Birbirini bahane eden devler

ABD’den ise zaten bir şey bekleyen yoktu. Her ne kadar Doha’daki ABD heyeti her zirvedeki gibi çok büyük çaba harcıyormuş gibi bir görüntü yaratmaya çalışsa da, zirvelerin geleceğini ABD’nin elinden kurtarmak bile yetebilir gibi görünüyor.

Çünkü ABD iklim zirvelerini 20 yıldır düzenleyen ve hiç olmazsa bir BM kurumu olan UNFCCC’yi devreden çıkarmaya çabalıyor. Amaç herhalde iklim zirvelerini de özelleştirmek!

Böylece bağlayıcı olmayan, gönüllü ve her ülkenin kendi istediği ölçüde sera gazı azaltımı yapmasına olanak sağlayacak yeni bir iklim rejimine geçme yolunda bir kazanım elde etmeye çalışıyorlar.

Zaten ABD Kongresi iklim değişikliğinin insan etkisiyle olduğunu inkar eden bir Cumhuriyetçi vekili (Teksaslı Lamar Smith) Bilim, Uzay ve Teknoloji Komitesi’nin başına getirmiş durumda. Başka ne bekleyebilirsiniz ki?

Batı’yla aralarındaki açığı kapatmaya öncelik veren Çin, Hindistan gibi hızlı büyüyen ülkeler ise yenilenebilir enerjiye yaptıkları yatırımlarla övünüyorlar ama o kadar büyük bir fosil yakıt atağı içerisindeler ki, bu yatırımlar küresel ısınma açısından bir işe yarayacak gibi görünmüyor.

World Resources Institute’un son raporuna göre önümüzdeki yıllarda Hindistan 455, Çin ise 363 yeni kömürlü termik santral yapmayı planlıyor!

Yıllık karbondioksit emisyonu sıralamasında birinci sıraya oturan Çin, Doha’da da pozisyonunu elbette değiştirmiyor. Yani ABD Çin’i, Çin ABD’yi bahane etmeye, AB de onları seyretmeye devam ediyor.

Türkiye’nin katkısı: 49 kömürlü santral

Türkiye ise iklim müzakerlerinde etkisiz elemanı oynamaktan vazgeçmiyor.

1990’dan bu yana emisyonları %115 artan ve 40 Ek-1 ülkesi arasında birinci sırayı kimseye bırakmayan Türkiye önümüzdeki yıllarda 49 yeni kömürlü termik santral kurmayı planlıyor ve herhangi bir emisyon indirimi yapmayı tabii ki düşünmüyor.

İklim zirvelerine giden Türkiye heyetlerinin standart beklentisi herhangi bir sonuç çıkmaması, böylece zaten bir şey yapmadıkları bu zirvelerde sonsuza kadar görünmez olmayı sürdürmeleridir.

Bu yıl da durum aynen devam ediyor.

“Boşuna ‘İklimi değil, sistemi değiştir’ demiyoruz.”

Üstelik geçen yıl En Az Gelişmiş Ülkeler toplantısını İstanbul’da düzenleyen ve önümüzdeki 10 yıl boyunca dünyanın en yoksul ülkelerinin hamiliğine soyunan Türkiye, bu ülkeler arasında bulunan ve iklim değişikliğinden en fazla zarar gören bazı ada devletleriyle, Afrika ve Asya ülkelerinin mücadelesine bir sempati duyduğunu bile göstermiyor.

Geçen Salı günü Doha’da Küresel İklim Eylem Ağı tarafından günün fosili olarak “onurlandırılan” Türkiye’nin kurmayı planladığı yeni kömürlü termik santralların toplam kurulu gücü 37 bin megavat.

Türkiye, bir başka hesapla bütün bir Afrika kıtasında planlananadan çok yeni kömür santralı yapmaya karar vermiş, üstüne bir de 2012’yi kömür yılı ilan etmiş durumda!

En umut verici haber

Doha zirvesi daha ilk haftasında iklim değişikliğine karşı asıl gücün hükümetlerde değil, ancak sokakta olabileceğini bir kez daha gösteriyor.

En umut verici haber, konuyla ilgili en önemli küresel kampanya olan 350.org’un iklim değişikliğini durdurmak için küresel gücün el değiştirmesi gerektiği mesajını vereceği tıklayın Global Power Shift’e hazırlanıyor olması.

Liderlere seslenmenin, heyetleri etkilemenin, sembolik sivil toplum kampanyaları yapmanın yeterli olmadığı ortada. Bir yıl petrol zengininin, öteki yıl kömür ülkesinin düzenlediği göstermelik zirvelerden bir şey çıkmayacak.

Önümüzdeki yıllarda üzerinde yaşayabileceğimiz bir gezegen bulmak için de, iklim adaletini sağlamak için de ipleri ellerine alması gereken olanlar insanlar, yani biziz. Boşuna “İklimi değil, sistemi değiştir” demiyoruz.

Ümit Şahin: Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi üyesi, Açık Radyo programcısı, Üç Ekoloji dergisi yayın yönetmeni ve Yeşil Gazete yazarı.

Kaynak: BBC Türkçe