Sevilay Yükselir, ara ara okuduğum, siyasi görüşlerine katılmadığım ama samimiyetle yazdığını düşündüğüm bir yazar. Mahallenin Sevilay Ablası gibi yazıyor olmasına bir miktar sempati de besliyorum.

“’Ben görmedim yavrum görsün’ sahtekârlığı ve kadınlar” başlıklı yazım yayınlandıktan sonra bir eksikliği fark etmiştim. Ne güzel olurdu bir de somut örnek olsaydı.

Eksik olmasın Sevilay Yükselir, hemen bugün, farkında olmadan bu ihtiyacı karşılayacak bir yazı yazdı. Müteşekkirim.

Benim temel tezim şu idi: “Bana sorarsanız milliyetçilikten saygısızlığa, arsızlıktan kaderciliğe pek çok toplumsal problemimizin altında aynı şey var: Bu ülkede eşşek kadar adamlar hâlâ ana kuzusudur.”

Sevilay Yükselir, üniversitelere asla içki sokulmaması gerektiğini (hatta ge-rek-ti-ği-ni) uzun uzun anlattıktan sonra eklemiş: “Şahsen ben arzu etmem oğlumu ilim öğrensin diye yolladığım bir yerde, alkole kolaylıkla ulaşabileceği mekânların olmasını.”

Ne kadar masum duruyor değil mi? İşte tipik bir Türk annesi. Yemez yedirir. Herşeyin en iyisini bilir. “Benim dediğimi yap yaptığımı yapma” lafının mucidi, iyi niyet abidesi.

Biraz açalım. “Oğlumu ilim öğrensin diye yolladığım” demiş. Sevilay Hanım, üniversitelere ebeveynler yollamaz çocuklarını. Üniversiteler anaokulu değildir. Üniversiteler, yetişkinler içindir. İnsanlar kendileri seçer ve giderler. Hatta pek çok medeni ülkede parasını da aileler ödemez. Üniversiteli bir yandan da çalışır, çıkarır harç parasını ve diğer masraflarını.

Hadi Sevilay Yükselir çocuğunu üniversiteye “yolladı”. “Yolladığı” yerin üzerine vazife olmayan özelliklerini de belirlemek istiyor. Biraz aşağıda Fransız turiste hak gördüğünü kendi oğluna görmüyor. Kendisi de “arada bir” kırmızı şarap içiyor ama oğlunun kırmızı şaraba kolay ulaşmasını istemiyor. Bunu da samimiyetle yapıyor.

Ve en fenası, oğluna güvenmiyor.

Sadece o güvenmiyor değil zaten. Hemen arkasından kimsenin üniversite çağındaki çocuğuna güvenmemesi gerektiğini söylüyor: “İnanıyorum ki sadece ben değil, aklı başında hiçbir ebeveyn istemez böyle bişeyi. Çünkü evladının sağlığını, geleceğini düşünen ana veya baba kendisi içse bile evladının alkol ya da sigara kullanmasını arzulamaz.”

Çünkü anne baba içer, bir şey olmaz. Ama genç adam içerse alkolik olabilir, köprü altına düşebilir filan.

Şimdi ben aklı başında olmayan bir baba olarak diyorum ki, çocuklarınızı rahat bırakın. Onlara güvenin. Birbirinize eroine başlayan genç hikâyeleri anlatıp durmayın.

Yetişkinlerin gittiği bir okulda içki satılmasını yasaklayarak çocuğunuzun alkolik olmasına engel olamazsınız. Ancak üniversitelerin biraz daha az medeni olmasına vesile olursunuz. Oxford’da içki satılıyor. Öğrencileri alkolik mi? Eğitim kaliteleri bizdekilerle karşılaştırılabilir mi?

Üniversitelinin ne giyeceğine de ne içeceğine de üniversiteli karar verir. Onun bedeni onun kararı. Bu kadar zor mu anlaması?

Zor. Zorluğu Sevilay Yükselir’in şu endişesinden menkul: “Çünkü kendisini kontrol edememesinden, alkole bağımlı olmasından korkarım. İnşallah Allah bana öyle bir acı yaşatmaz ama yalan yok korkarım ben alkolden filan…”

Siz de dönüp “Neden çocuğuna güvenmiyorsun? Sen ona güvenmezsen o kendine nasıl güvensin? Ömür boyu ana kuzusu kalacak bak” deseniz asla kabul etmez eminim ki.

Çünkü anne sadece “evladını zararlı bir şeyden uzak tutmaya çalışıyordur”.

Evladı ayrı bir bireymiş.. olur mu öyle şey?

Yazının her köşesi benim yazıyı doğrulamak için serpişmiş. Kültürle içgüdüyü karıştırmak da tabii daha acayip: “Tamamen annelik içgüdüsü ile yazıyorum.”

Annelik içgüdüsü değildir bu. İçgüdü içeriden gelir. Misal çocuğunuz katı gıdaya geçtiğinde siz de onunla birlikte (ağzınızda bir şey yokken) çiğnersiniz ister istemez. Çiğnemeyi öğretmek için. Annelik içgüdüsü budur. Kültürel şeyler ise dışarıdan gelir. Bu, öğrenilmiştir, kültüreldir.

Türkiye’de yoğun olarak kullanılan “50 yaşına gelse de benim için çocuk” lafını da hem ciddi ciddi böyle yaşarlar hem de içgüdüsel sanırlar.

Nedir bu memleketin sorunları? Kürt, Kıbrıs, Ermeni, trafik… Bunların tamamını çözebilirsiniz. Saçma sapan bir yığın sorun çünkü öz itibarıyla. Samimiyet yok, iyi niyet yok. İnsanlar kaprisleriyle, çıkarlarıyla sofistike hale getirmişler. Dünyada milyonlarca yıldır milyonlarca defa çözülmüş sorunlar bunlar.

Yaşadığımız her musibetin kaynağında özgüven eksikliği ve manasız uysallık vardır diyorum. Ama bu sorun, daha sorun olarak kabul edilmezken nasıl çözülür bilmiyorum.

;

twitter.com/metinsolmaz