“Keşke güller gibi özgür olabilseydim” dedi Güller Prensesi.
Muhafızlardan ötürü dışarı çıkmasına izin yoktu. Genç kız içeride kilitli kalmıştı. Babası da kızının güvende olmasını istiyordu. Güller Prensesi pencereden baktı ve baharın gelişiyle canlanan kıpkırmızı gülleri gördü.
Günlerdir odasında kilitli kalan prenses artık dışarı çıkabilecekti; çünkü krallıkta şöyle bir kural vardı. Eskiden prenses küçüktü ama artık kural kalktı, çünkü büyümüştü.
Arkadaşları Menekşe Hatun ve Ebegümeci Efendisi, Güller Prensesi’ni ziyarete gelmişlerdi.
Güller Prensesi, Menekşe Hatununu ve Ebegümeci Efendisini sarayına davet etti. Güller Prensesi’nin odasına girdiler. Menekşe Hatun’un gözüne kitaplıkta bir şey takıldı. Bu büyük ve tozlu bir kitaptı. Güller Prensesi bu kitabı hiç fark etmemişti. Ebegümeci Efendisi de kitabı aldı ve içine baktılar. “O da ne!” dedi Güller Prensesi.
24.sayfa bomboştu.
Menekşe Hatunu, “Eminim sayfada yazılar gizlidir” dedi.
Her yolu denediler ve en sonunda ışıkta parlayan yazıları gördüler.
Şöyle yazıyordu: “Karanlıkta her şey parlar, günümüzü aydınlatır.”
Bu bir bilmeceydi. Birazcık düşündüler ve cevabı buldular.
“Dostlukta her şey parlar, önemli olan dostluktur.”
Bir anda sayfada bir harita belirdi. Çocuklar yola koyuldular. İlk önce bir asma köprüden sonra gizemli bir mağaradan geçtiler. Oradaydı işte!
Hazine sandığı ve yanında da bir peri. Peri yollarını kesti ve “durunnn” dedi.
“Önce bilmecemi cevaplamalısınız, en büyük hazinedir, bil bakalım nedir? dedi.
Güller Prensesi “dostluk” diye cevap verdi ve tam hazineyi açacaklarken bir de ne görsünler, sandıkta hiçbir şey yoktu.
Sandık bomboştu. Güller Prensesi hazinenin ne olduğunu anlamıştı ve arkadaşlarına sarılarak şöyle dedi:
“Arkadaşlar gerçek hazine dostluktur, en değerli altın parçası dostluktur.”