Bir süre önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı tarafından “Veteriner hekim, ziraat, gıda ve su ürünleri mühendisi ile diğer tarımla ilgili branşlarda alacağımız 2 bin 600 kişi Ocak ayında köylerde tarım danışmanı olarak göreve başlayacak. Bunların çoğunluğunu gıda mühendisleri oluşturacak” şeklinde bir açıklama yapılmıştı. Bu açıklama doğal olarak KPSS sonucuna göre atama bekleyen gıda mühendisleri arasında çok büyük bir heyecan yaratmıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde, alınacak toplam gıda mühendisi sayısının sadece 58 kişi (%2,23) olarak açıklanması ile yaratılan heyecan çok ağır bir düş kırıklığına dönüştü. Gerek gıda mühendisleri odasında ve gerekse çoğunluğunu iş arayan gıda mühendislerinin oluşturduğu mail gruplarında özellikle son bir haftadır öylesine büyük bir tepki var ki; bunu görmezlikten gelmek hakikaten vicdansızlık olur.
Kamu kurumlarında görev yapan gıda mühendislerinin sayısı son derece yetersizdir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, toplum sağlığını koruma adına kamu kurumları tarafından yapılacak gıda denetimlerinde gerek istihdam ve gerekse kalite kontrol çalışmaları için ayrılan bütçelerin çok yetersiz olması veya giderek kısılmasıdır. İnanın yakında bu konuların tamamen özelleştirildiğine tanık olacağız. Kamu yatırımlarının küçülmesi bu sorunun en önemli nedenlerinden biri olmakla beraber, bu neden, gıda mühendislerinin diğer meslek mensuplarıyla kıyaslandığında kamu kurumlarında yıllardır neden “çok az sayıda” istihdam edildiğini açıklamıyor. Dile getirilmesi gereken başka şeylerde var ve bunlara kısaca değinmeye çalışacağım.
Gıda denetimi
Türkiye’de gıda denetimi çok yetersiz yapılıyor. Kim ne derse desin, yediklerimizin içinde ne var yeterince bilmiyoruz. Toplum sağlığını koruma adına yapılan gıda denetimleri bir şekilde gıda ile ilgili her işyerini ve toplu beslenme yapılan okul, otel vs. gibi yerleri kapsar. Denetimde esas olan şey sorunu kaynağında çözmek; yani risk açığa çıkmadan önlem almaktır. Bu çok önemli, çünkü bir gıda ürününün sağlık açısından riskli olduğunu tespit ettiğinizde yapılacak şey o gıda maddesini imha etmektir. Ama bu durumda çiftçi, üretici, taşıyıcı, satıcı… bir şekilde zincirde yer alan herkesin emeği ve haliyle kullanılan enerji, malzeme vs. hepsi boşa gitmiş olur.
Gıda mühendislerinin gıda güvenliğinden anladığı şey, gıda ürünlerini bozacak ya da sağlıksız kılacak her unsurun tarladan-sofraya uzanan süreç boyunca kontrol altına alınması veya denetlenmesidir. Amaç, gıda maddelerinin olabildiğince sağlıklı ve besleyici özelliklerini muhafaza ederek sofralara ulaşmasını sağlamaktır. Aksi durumda veya yeterli özen gösterilmezse gıda maddeleri sağlık açısından riskli durumlar yaratabilmektedir. Bu durum tarımsal üretim, gıda endüstrisi, ulaşım, depolama, satış birimleri gibi pek çok unsurun iyi çalışmasını ve kuşkusuz kamu kurumları tarafından dikkatle denetlenmelerini gerektirir. Ülkemizde bu konuda görev yapacak kişilerin başında da gıda mühendisleri gelmektedir.
Mezunlar
Gıda mühendisliği bölümlerinden her yıl 3500 civarında mühendis mezun olmaktadır. İş arayan on binlerce gıda mühendisi olmasına ve kamu kurumlarında çok ihtiyaç olmasına rağmen, ne yazık ki kamuda çok az sayıda gıda mühendisi istihdamı gerçekleşmektedir. Gıda mühendisliği bölümlerinde dört yıllık eğitim süresi boyunca görülen temel mühendislik, gıda kimyası, gıda mikrobiyolojisi, gıda üretim teknikleri ve gıda kalite kontrol temelli dersler başka hiçbir mesleki disiplinde bu kadar kapsamlı ele alınmamaktadır. Her meslek için olduğu gibi gıda mühendisliği mesleği için de; bir gıda mühendisinin yapacağı işleri bir başka meslek mensubunun yapması olanaksızdır; doğru da değildir.
Kamu
Ama ne yazık ki, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı kuruluşlar tarafından verilen bir-iki haftalık, tabiri caizse “hızlandırılmış gıda güvenliği” eğitimi ile “gıda mühendisi” olmayan meslek mensuplarına gıda denetim yetkisi verilmektedir. Her şeyden önce Bakanlık, bu eğitim kursunun gerekçesini, içeriğini ve hangi meslek mensuplarına verildiğini açıklamalıdır. Konu ile ilgisi olmayan kişilere, birkaç haftalık bir kursla gıda güvenliği ve denetimi konusunun aktarılabileceğini düşünmek bile bakanlığın ‘gıda güvenliği’ konusuna ne kadar az değer verdiğinin bir göstergesi olabilir ancak. Eğer gıda denetimi yapacak yeterli sayıda gıda mühendisi olmadığı için bu kurslar açılıyorsa, o zaman bakanlığa yeterli sayıda gıda mühendisinin neden alınmadığını sormak gerekliliktir.
Kursa giren kişiler, kendi mesleki alanlarına giren konularda gıda denetimi yapıyor (!) şeklinde bir açıklama ise, hiçbir şeffaflık içermediği ya da kimlerin nerede denetim yaptığı bilinemeyeceği için kabul edilemez.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gıda maddeleri üretimi, satışı ve toplu tüketimi konuları ile iştigal eden kayıtlı 500 bin işletmeyi sadece 4650 Gıda Kontrolörü ile denetlemeye çalışmaktadır. Gıda denetimini gerçekleştiren bu personelin ise sadece 852’si gıda mühendisidir. Bu durum gerçekten çok yetersizdir. Bakanlık, diğer meslek mensupları ile kıyaslandığında her yıl neden son derece az sayıda gıda mühendisi alındığına sağlıklı bir açıklama getirmelidir.
Kuşkusuz herkes kamuda istihdam edilmek zorunda değil, ama gıda ve beslenme konusu kamu sağlığını ilgilendiren konuların en başında yer alır. Üstelik 2004 yılından bu yana bakanlığa alınan gıda mühendisi sayısı 400 civarındayken, aynı dönemde sadece TARGEL projesi için diğer meslek gruplarından 10.000 kişi istihdam edilmiştir. Gıda mühendisleri KPSS sınavı sonucuna göre en yüksek puanlarla dahi ataması yapılamayan kişilerin bulunduğu mesleklerin en başında gelmektedir. Mezunlar ve hatta öğrenciler arasında bu durum çok ciddi bir stres kaynağı haline gelmiştir.
Özel
Kamuya yüklenmeyelim diyeceklere özel sektörde durumun ne olduğunu da hatırlatmak gerekli. Burada da gıda güvenliği ile ilgili ciddi bir denetim eksikliği var. 5996 Sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” zamanında yapılan tüm itirazlara rağmen 13 Aralık 2010’da yürürlüğe girmişti. Kanun, kurulu gücü veya çalışan sayısı belirli bir büyüklüğün altında kalan gıda işletmelerinde gıda mühendislerinin istihdam zorunluluğunu ortadan kaldırmıştı. Gıda mühendisi çalıştırma zorunluluğu bulunmayan işyerleri, halen var olan gıda işletmelerinin yüzde 80’i civarındadır. Kanunun yürürlüğe girmesi ile binlerce gıda iş yerinde sorumlu yönetici olarak çalışan gıda, kimya ve ziraat mühendisleri, geçen iki yıl içinde işten çıkarılmıştır. Bu ülkede, ne yazık ki hemen hiçbir konuda uzun vadeli bir stratejiye dayalı eylem planı yapılmıyor; göç yolda düzülür anlayışı her yerde egemen. Bu nedenle 5996 sayılı kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte geçen zaman içinde nelerin değiştiğini ve insanların gündelik hayatlarında önemli yer tutan gıda ve beslenme konusunda ne gibi olumlu sonuçların alındığını bilmiyoruz. Ama olumsuz olan pek çok şey var. Örneğin, küçük gıda işletmelerinde gıda mühendisi çalıştırma zorunluluğunun ortadan kalkması ile kamu adına yapılan ve zaten yetersiz olan denetimlerin iyice savsaklandığını söyleyebiliriz.
Bu değişikliğin en olumsuz sonucu ise, ülkemizdeki gıda işletmelerinin yüzde 80’inin faaliyetlerinin denetim ve gözetim dışı kalması oldu. Doğal olarak aklımıza küçük işletmelerin gıda mühendisi çalıştırmak için gereken mali kaynağı nasıl temin edeceği sorusu gelecek. Geçmişte bu sorun gıda mühendislerinin birden fazla işletmeye hizmet vermesi ile çözülüyordu. İşleyişi daha faal ve yetkin kılacak başka çözümlerde bulunabilirdi elbet, ama bunlar yeterince tartışılmadan 2010 yılındaki yasa değişikliği oldu. Bugün geldiğimiz noktada, halk sağlığı tehdit altındadır ve bu sorun ancak kamu kurumlarında ve özelde “Gıda Danışmanı” olarak istihdam edilecek gıda mühendisleriyle çözülebilir. Kamu yatırımlarını küçültmek değil insan, doğal yaşam veya çevre sağlığı söz konusu olduğunda daha çok büyütmek gerekli. Sanılanın aksine bu ihtiyaç gün be gün daha da çok artacaktır.
Seçenekler
Bakanlığın dilinden düşmeyen “tarladan sofraya gıda güvenliği”, gayet yerinde bir uygulama (etkinliğini zaman gösterecek elbet!) ile tarlada/çiftlikte on binlerce “Tarım Danışmanı” istihdam ederken; gıda işletmelerini, toplu beslenme yapılan yerleri, satış noktalarını denetimsiz bırakarak sağlanamaz. Bunu sağlamak için yıllardır savunulan “Gıda Danışmanı” projesi bir an önce hayata geçirilmelidir. Bütünlüklü bir gıda güvenliği sistemi ancak böylelikle sağlanabilmiş olur. Bu hedef sadece Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile de sınırlı kalmamalı. Aslında Sağlık Bakanlığı da özellikle su konusunda ülkemizde yetkili olan bakanlıktır. Su çok tüketilen bir gıda maddesi olduğu için, sağlığa uygun olması önemlidir. Dolayısıyla, bileşimi, içinde bulunması olası toksik kimyasallar, mikrobiyolojik özellikleri gibi pek çok açıdan kapsamlı bir izleme faaliyeti gerektirir. Bu konuda ülke genelinde yapılan çalışmalar ve bu çalışmalarda görev yapan gıda mühendisi sayısı çok azdır. Kuşkusuz nedenleri yukarıda anlatmaya çalıştığımız nedenler ile aynı.
Benzeri bir şey belediyeler için de geçerli olabilir. Meyve sebze hallerinin durumu malum, yeni çıkan hal yasası ile hale giriş yapan ürünlere özellikle pestisit kalıntısı analizi yapılması zorunluluğunu getirildi. Halk sağlığı açısından çok olumlu bir şey bu. Bu konudaki sorumluluk büyükşehir belediyelerine verildi. Bu durum, özellikle analiz laboratuarlarında gıda mühendisi istihdamını olumlu etkileyecek gibi görünüyor. Ama mevcut yasanın bu şekliyle uygulanması zor görünüyor. Bu nedenle esnetilmemesi için ısrarlı takipçisi olmak gerekli.
Politika
Gıda mühendisleri olarak geleceğe dönük ve uzun vadeli savunulabilir politikalar geliştirmeliyiz. Bir örnek vermek gerekirse, aynı tarım için olduğu gibi gıda üretiminde de küçük ölçekli işletmeleri yaşatacak ve sayısını artıracak politikalar üzerinde ısrarla durmalıyız. Daha büyük ve daha çok şeklinde özetlenebilecek anlayış dikkatle sorgulanmalı. Ülkemizde küçük ölçekli işletmelerin sayısı giderek azalıyor. Bunun nasıl bir ekolojik facia doğuracağını er geç göreceğiz. Ekolojik değerler ile uyumlu mühendislik çalışmaları ancak küçük ölçekli işletmelerde olumlu sonuçlar veriyor. Yani yerel üretim ve tüketim pratikleri üzerine kafa yormak gerekli. İstihdam dediğimiz şey mevcut toplumsal yapı ve makro politikalar ile çok ilgili. İşsizlik artık her şeyin “iş” üzerinden tanımlandığı bir toplumsal yapıda gerçekten çok zor bir durum. Ama her ne kadar çok zor bir şey olsa da, bunun aslında sınırlı bir şeye işaret ettiğini aklımızda tutmalıyız. Nasıl bir hayatın içinde yaşıyoruz ve nasıl bir hayat istiyoruz bir parça bunlar üzerinde de düşünmek gerekli.