Erhan Demirdizen, ODTÜ’de şehir ve bölge planlama eğitimi aldıktan sonra, aynı üniversitede kentsel politika planlaması ve yerel yönetimler yüksek lisansı yaptı. Kısa bir özel sektör deneyiminden sonra meslek odası, merkezi ve yerel yönetimlerde şehir plancısı olarak çeşitli görevlerde bulundu. Şehir Plancıları Odası’nın Ankara Şubesi’nde ve Merkez’de yöneticilik, İstanbul Şube Başkanlığı ve Genel Başkanlık görevlerini yerine getirdi. Çok sayıda ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyumlarda düzenleme ve bilim kurulu üyeliklerinde bulundu, bildiriler sundu. Mesleki yarışmalarda jüri üyeliği yaptı. Çeşitli gazete, dergi ve internet sitelerinde yayınlanmış makaleleri bulunuyor. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde dersler veriyor. İngilizce biliyor. Ayşen Ciravoğlu ile evli ve altı aydır bir bebek babası.
Kaç yaşında baba oldunuz? Planlı mıydı?
40 yaşında oldum. Artık olsa iyi olur duygusu gelmişti ama planlı değildi.
Eşinizin hamilelik süreci sizin açınızdan nasıl geçti?
Hamilelik döneminde erkeklerin genelde biraz ilgisiz oldukları söylenir ama benim için biraz farklıydı. Bir keresinde, eşim doktora muayene olurken, ben nasıl heyecanlı olduğumu, katıldığım toplantılarda birden aklıma bebeğin geldiğini, bazen işlerime odaklanmakta zorlandığımı falan anlatınca, nasıl rol çaldığımı konuşup hep birlikte gülmüştük. Açıkçası kendimi yeni duruma kaptırdığım bir dönemdi. Eşimin hamileliğini yadırgamadım. Mutfağa daha sık geçip lezzetli yemekler hazırlayıp hamilelik dönemine katkıda bulunmaya çalıştım kendimce.
Bebeğinizi ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
İlk, fotoğraf makinesinin ekranında gördüm. Hastanenin görevlileri doğum sırasında çekmişti. Görüntüyü büyüterek daha yakından bakmaya çalışıyordum. Ağlıyordu. Kendimi çok zayıf hissettim. Görevlinin getirirken, ‘canlısı burada’ diye seslenmesiyle o tarafa koştum tabii. İlk göz göze gelişimizi hiç unutmayacağım. Benim bir parçamdı gerçekten. Başka kimseyle yaşayamayacağım bir iç içe geçme, birbirine ait olma duygusu yaşadım. Sanki bedenimden bir parça alınıp başka bir gövdeye aşılanmış gibiydi.
Evde altları kim değiştiriyor?
Eşim değiştiriyor. Ben de birkaç defa değiştirdim.
İsme nasıl karar verdiniz? Ne oldu?
İsme karar vermemiz hiç zor olmadı. Eşimin aklında bir isim vardı. O kadar ki oğlan da olsa kız da olsa o ismi koyacaktık. Kız olacağı anlaşılınca ben birkaç alternatif isim söyleyecek oldum ama baktım ki şansım yok, fazla ısrar etmedim. Sonunda kızımızın ismi Ada oldu. Açıkçası ben de Ada ismini sevmiştim ama biraz yaygın olabilir endişesi taşıyordum ilk başta. Bu da biraz kaçınılmaz sanırım.
İş ve sosyal hayatınız nasıl etkilendi?
Sabahları evden çıkmakta zorlanıyorum. Birlikte oyalanmak eğlenceli oluyor. Akşamları da kızımla oynamak, onu uyutmaya çalışmak, banyosunu yaptırmak gibi meşguliyetlerimiz olduğu için evde çalışmak artık biraz zorlaştı. Ama hepsinden önemlisi, bir iş toplantısına başlarken ya da orta yerinde telefon ekranından fotoğraf göstermek gibi huylarım oluştu. Veya bir anda ‘haydi hızlanalım, ben artık eve gitmek istiyorum’ diyebiliyorum. Sosyal hayatımızı biraz erteledik diyebilirim. Sadece eve bizi ziyarete gelenlerle ve aile mensuplarıyla sosyalleşebiliyoruz. Bunlardan şikâyet etmiyorum ama itiraf edeyim ki sinemaya gitmeyi çok özledim.
Nasıl bir baba olacağınızı düşünüyordunuz? Düşündüğünüz gibi oldu mu?
İnsan 40 yaşında baba olunca bunları uzun uzun düşünme fırsatı buluyor. Bir kere kızımla kısa da olsa yoğun zaman geçirmek istiyordum. Bunu mümkün olduğunca yapıyorum. Benden o kadar keskin bir güven ve sevgi duygusu alsın ki kucağımdayken rehavete kapılsın ve ben kulağına mırıldanırken hemen uykuya dalsın istiyordum. Bunun fazla hayal olduğunu gördüm. Nadiren uyutabildiğim anlarda eşim büyük bir coşkuyla karşılıyor bu durumu. Bu arada altı aylık bir baba olarak, kızımızın annesiyle daha çok zaman geçirdiği bir dönemdeyiz. Sonraki dönemlerde nasıl olacak, onu da heyecanla bekliyorum.
Eş-dosttan giysi/oyuncak aldınız mı?
Evet, birkaç oyuncak ve anakucağı aldık.
Bebeğinizin bakımına kimler yardım etti?
Babaanne ve anneanne elbette. Burada bir şeyi itiraf edebilirim. Başlangıçta biz kendi modern zaman bilgimizle her şeye yetişiriz diye düşünüyorduk. Çünkü ne de olsa anneanne ve babaannelerin bilgileri 30-40 yıl eskiye aitti. Fakat zaman geçtikçe anladık ki anneanne ve babaanneden yardım almak gerçekten eşyanın tabiatında var. Şimdilerde büyükbabaları gönderdik, anneanne ve babaanneyle birlikte yeni bir aile formatı oluşturduk kendimize.
Kendinizi babanızla kıyaslasanız…
Babam başka bir zamanın babası… Ev ve çocukların tüm yükünün kadına bırakıldığı, erkeğin dışarıda iş güç peşinde koştuğu, akşamları birkaç aile topluca yeme içmelerin olduğu, kadınların sofraları donattığı, çocukların ortalıkta oynaştığı, sigara dumanı altında uyuyup kaldıkları bir zaman… Şimdi çok daha çocuk odaklı bir hayatımız var. Bebeğimizin perişan olacağı ortamlardan sakınmaya çalışıyoruz. Ne kadar doğru bilmiyorum ama zaman değişti. Babama göre, bebeğimize olan sevgimi çok daha doğrudan gösterdiğimi söyleyebilirim.
Kendi tarifiniz bebek/çocuk yemekleri varsa anlatsanıza…
Maalesef en kısa cevabı bu soruya vereceğim. Zaten anne sütünün dışındaki yemeklere daha yeni yeni geçiyoruz. Doktorun tariflerine göre sebze çorbası yapılıyor. Henüz hangi sebzeyi seviyor hangisini reddediyor, bunları araştırma aşamasındayız.
Çocuğunuzla beraber hayatınızda ve sizde neler değişti?
Bir kere ebeveyn oldum. Bu bizim kuşak için iyi çağrışımları olan bir kelime değildi. Burun kıvırarak söylediğimiz bir şeydi. Bazen kendi kendime sessizce ebeveyn olduğumu söylüyorum. Galiba insanın hayatta yaşadığı önemli eşiklerden biri ebeveyn olmak. Kendi geçmişinin sıcağında kavrulmak gibi… Bir daha kendi ebeveynlerinin ebeveynlikleri hakkında yukarıdan bakarak konuşamamak… Bu çarpıcı bir geçiş. Ergenlikle başlayan kuşak çatışmasının nihai olarak sulh ile sonuçlanması. Nitekim çocuğu olan arkadaşlar ‘kulübe hoşgeldiniz’ diyorlar. Bir anlamda artık sadece kendin için yaşamadığın, başka birinin hayata dair sorumluluklarını paylaştığın duygusu kafana kazınıyor.
Çocuğunuzla beraber neleri yapmaktan zevk alıyorsunuz?
Sokaklarda gezmekten, gezerken ona henüz anlamadığı hikâyeler anlatmaktan, ilk defa ona bir yeri gösteriyor olmaktan zevk alıyorum. Bir de son zamanlarda birlikte yaptığımız gündüz uykuları eklendi bunlara.
Çocuğunuzun sevmediğiniz huyu?
Altı ay bunun için biraz erken galiba. Ya da belki benim toleransım çok geniş. Akşamları uzun uzun huysuzluklar yapması gibi cevaplar vermek istemiyorum bu nedenle. Hani derler ya, ilk çocuk para yuttuğunda hastaneye koşulurmuş, ikinci çocuk yutunca tuvaletin kapısında beklenirmiş, üçüncü çocuk yutunca harçlığından kesilirmiş. Bizimki ilk çocuk…
Deneyimlerinize dayanarak babalara ve baba adaylarına önerileriniz var mı?
Babalığın kendine mahsus zorlukları var. Bir kere anneyle bebek arasındaki yoğun ilişki babayı biraz ikinci plana atıyor başlangıçta. Buna razı olmalısınız ama bu durum sizi seyirci konumuna getirmemeli. Çünkü yapacak çok iş var. Banyoda temizlik, kurulanma, alt bağlama, giysiler, saçların kurulanıp taranması bile epeyce bir iş. Bunlar benim deneyimlerim. Başka bir deneyimli baba eşimin hamileliği döneminde bana demişti ki ‘kadınlar bir doğurur, erkekler dokuz doğurur’. Belki bu kadar büyütmeye gerek yok ama babalığın bir kenarda ‘baba oldum’ diye havalara girerek oturmaktansa işlere dahil olmakla daha keyifli hale geldiğini söyleyebilirim.
Babalık neymiş?
Ağır ve keyifli bir sorumlulukmuş…