“Kırkları çıksın başka bir şey istemem” dedim. Sonra dediler ki “En önemli dönem ilk üç ay”, “aman“ dedim “Şu üç ay bitsin, başka bir şey istemem…“
Alto ay sonra yoğurt falan yemeğe başlayacaklar dediler “hıh, altı aylık olsunlar başka bir şey istemem” dedim. “Yürüyünce hayat daha kolaylaşıyor en azından sürünerek oradan buradan düşme tehlikeleri ortadan kalkıyor” dediler. “Bir yürüsünler başka bir şey istemem” dedim.
“Ahh bir “anne!” deseler” “Ahh bir konuşsalar” “Ahh bir okula gitseler!” Sonu var mı sizce? Sanırım son nefesime kadar Bade ve Barış için (Pavuryalar) hep sürecek bu duygularım… Herkes gibi, her anne gibi… Çok uzun zaman gibi görünüyor değil mi?
Temmuz’da 4 yaşları bitecek Pavuryaların. Nasıl geçti bunca zaman diye kendime sorup duruyorum. Nasıl bu kadar çabuk geçiyor zaman? Onlar yokken saatler geçmezdi, günlerce sıkılırdım, yapacak bir şey bulamadığım da olurdu. En çok kurduğum cümle “Canım sıkılıyor!”du. Nasıl bu kadar değişti bu yaşam? Bir de şunu düşünün; gayet özgür insan olarak yaşadım, istediğimde istediğim yere gitmek, istediğim konsere gitmek, istediğim meyhaneye gitmek, işten çıkıp otobüse atlayıp Gümüşlük’e ya da Ankara’ya ya da her nereye gitmek istiyorsam oraya gitmek an ve istek meselesiydi. Beni engelleyen, hesap vermem gereken hiç ama hiç kimse yoktu. E sevgilim olduğunda da hiçbir şey değişmedi. Hala çoğunlukla sıkılıyordum ama yapacak bir şeyler bulduğumda o an o istediğim şeyleri yaşarken mutlu oluyordum.
Bu yazı zannettiğiniz yere gitmiyor. Hissediyorum sandığınız şeyi, değil, billahi değil… 17 Temmuz 2009’da Bade ve Barış (Pavuryalar) evimize, hayatımıza bile isteye, şenlikler ve halaylarla geldiler. Kafamda leblebi kadar soru, içimde mercimek kadar endişe olmadı. Belki de anne ve baba olarak çocuklar konusunda hemen hemen aynı düşüncelere sahip olduğumuzdan. O Cuma 14:32 ve 14:34 itibariyle başım ile omzum arasındaydılar. 38 hafta boyunca en çok yüzlerini merak etmiştim. Onlara bakacağım ilk anı düşünmüştüm. Çok güzel oldu, dahası ayrıca yazı olur… Doğumdan 2 gün sonra dışarıya, 2 ay sonra meyhaneye bile gitmeye başladık beraber. Pazar günleri biz öğlen rakısına onlar da öğlen “Biberonda” anne sütüne gidiyorduk. (Süt stoklayıp 24 saat emzirmemek gibi gerekleri yerine getirdim harfiyen) Ne biz kendimize engeller koyduk, ne de onların varlığını acayip bir şey gibi hissettik. Dolayısıyla doğum öncesi bebek hemşiresi Selime’nin söyledikleri hiç aklımdan, yüreğimden çıkmadı “Unutma Ferhan, onlar sizin hayatınıza geliyor, siz onların hayatına gitmiyorsanız. Neyi sonsuza kadar yapmayacaksan asla başlangıçta da yapma, yoksa her şey sana korkunç gelir” Haklıydı, gördüm, yaşadım, yaşıyorum.
Dışarda sık sık “Aaaay çok zor di mi ikizler?” dediklerinde gülerek şöyle diyorum “Bilmem ki, tek çocuk ne demek bilmiyorum ki?” herkes gülüyor bu söylediğime ama zorluk yok çünkü biz zorluk çıkarmıyoruz ne kendimize ne de Pavurlayar’a. Ihlamur’dan Beşiktaş’a yürüyüp, dolmuşla Taksim’e gidip, Taksim’den Cihangir’e yürüyüp, sergiye, parka ve bir kafede soluklanıp aynı güzergah ile Ihlamur’a gittiğimizde 2.5 yaşındalardı. Yanımda arkadaşlarım vardı ama sonuçta ben ve pavuryalar bu ve benzeri organizasyonlara kalkıştık ve organizasyonlar, onalar büyüdükçe büyüyor ve gitmek istediğimiz, yapmak istediğimiz her şeyi rahatlıkla yapıyoruz. “Hiç mi fark yok?” diye sorarsanız, “Elbette var olmaz olur mu hiç?” derim, lakin bu farklar Pavuryalar büyüdükçe fiziken azalan, anlara bağlı olarak duygu olarak çoğalan ama rağmen yaşamaktan sonsuz mutluluk duyduğum farklar. Asla “HAYATIMIZA ENGEL” olmadılar, “HAYATIMIZA DAHİL” oldular!
Onlara fanusta steril ortam sunma ihtiyacı hissetmedim. Onlara başka varlıklarmış gibi davranmadım. Hayatı ne kendim için, ne onlar için yüz seksen derece değiştirmedim. Arada saçmaladığım da olmuştur ama onlar hayatımda yokken de saçmalardım, saçmalarım… “Ne zaman kırkları çıkacak” çok zaman var derken, 4 yaşlarını bitiriyorlar yakında. Bir gün bu yazıya baktığımda 25 yaşında falan olacaklar belki. Off nerelere gitti kafam? Çabuk büyüyorlar. Sizi engellediklerini düşünerek, yeryüzünden kopmayın. Başka bir insana dönüşmeyin. Zaman kaybetmeyin. O kadar hızlı geçiyor ki zaman… (Bence tabii) Mis günler dilerim…