Ne 9, ne yüreğimize kazınan 19, ne de 39… İnsan yaşı kaç olursa olsun düşleri kadar büyütüyor dünyayı.
Sıkça sorarım kendime; başımıza gelen bütün bu şeyler dünyada olmamaktan daha iyi miydi gerçekten… İyiydi derim, aklıma bir uçurtmanın peşine takılıp sokaklarda koştuğum gün gelince. Çok değil, biraz iyilik, biraz hayal gücü, bolca kahkaha yeter bir ömrü iyileştirmeye. Nasılsa kanıyoruz hepimiz. Bazen unutuyoruz gülümsemeyi, yok sayıyoruz umut etmeyi. Oluyor bazen öyle, diyerek devam edebilsek… Hem sonra bütün filmler mutlu sonla bitse yine de izler miydik Sevmek Zamanı’nı?
Dünyayı kurtaracak güzellik insanın yüzünde değil kalbindedir diye bilir ve o yüzden söylerim çok çirkin kalpler var diye… Çok güzel insanlar da var, o pisliği vicdan sularında yıkayacak olan…
Bırakın umut edelim, hayaller kuralım güzel özgür ve mutlu yarınlara dair. Çünkü çok güzel çocuklar, çok güzel hikayeler çok güzel gökyüzü var! Daha önce görür görmez size göz kırpan, kalbinizi çalan bir kitap oldu mu bilmiyorum ama Shaun Tan’ın Kızıl Ağaç’ından sonra Değirmenler Vadisi de onu gördüğüm ilk yerde aldı sürükledi beni içine. Değirmenler Vadisi, (bence alt metinde eşitlik anlamı taşıyan sıcacık bir cümleyle) “birbirine benzeyen” insanların yaşadığı bir yermiş. Bir gün her şeyi yapan makineler vadiye gelerek insanlara akıllarına gelen her şeyi kusursuzca sunmaya başlamışlar.
Tek bir tuşa basarak aklınızdan geçen her şeye sahip olma şansları doğmuş. Etraf tek tuşu kalmış canavarlarca istila edilirken, insana dair ne varsa kaybolmaya, bu umursamazlık doğayı da küstürmeye başlamış. Değirmenleriyle ünlü vadinin rüzgarları kaybolmuş, bir zamanlar kayan bir yıldız görmek için heyecanla bekleyen insanlar kaybolmuş, arkadaşlar, hayaller, düşler birer birer yok olmuş. Gözleri her şeyi en iyi yapan makinelerden başkasını görmediği için köy halkı olup bitene iyice yabancılaşmış. Tek başına düşlerine sarılan bir tek Anna’ymış.
Vadinin küçük terzisi, hala hayallerine sıkıca sarılıyormuş. Zaten her şeyi iyi yapan makineler yüzünden Anna’nın yapacak çok az işi oluyormuş. Her şeyi en iyi yapan makineler akşam bütün köy halkını uyuturken Anna dolaşmaya çıkarmış. Yine öyle bir gece de yolu uçmak için her yolu deneyen Bay Kuş ile kesişmiş. Bay Kuş, gerçek kanatlara sahip olmadığından uçamıyor ama bun denemekten de vazgeçmiyormuş. Kendi gibi hayallerin saklayan tek bir insana daha rastladığı için içindeki umudu büyüten Anna, Bay Kuş’a bir söz vermiş. Uçmasını sağlayacak bir kıyafet dikmek! Bir dev olan Bay Kuş’un uçmasını sağlayacak bir kıyafet dikmek oldukça zormuş. İşin içinden çıkamayan Anna, eskiden her şeyi yapan makineler yokken insanların dilek dilemek için gittiği, rüzgarın da orada hazır bulunduğu Püf Çiçeği Bahçesi’ne gitmeye karar vermiş.
Hikayenin gerisini gelin kitaptan okuyun. Arjantinli Noella Blanco ve Valeria Docampo tarafından yazılıp çizilen Değirmenler Vadisi’nin bence tek sıkıntısı Türkçeye uyarlama kısmında. Kitabın duygusu türkçeleştirilirken biraz eksik kalmış hissi yarattı bende. Hikaye çok güzel, çizimler mükemmel… Tek bir insanın daha olduğunu bilmek bile nasıl bir güç veriyor hatırlatıyor bize Değirmenler Vadisi…
Orada yalnız değilsin diye bağırıyor sanki Anna. Kitabın boyutları ve ciltli basımını ayrıca sevdiğimi söylemeliyim. 40 sayfadan oluşan Değirmenler Vadisi yedi ve üzeri yaş grubu için tavsiye ediliyor.
Herkese iyi okumalar!