İletişim, iletişimdir. Bir tarafta ebeveyn, diğer tarafta çocuk(lar) olması, arada yaşananın iletişim olduğu gerçeğini değiştirmez. İş yerinde ast ve üstlerimizle, arkadaşlarımız ya da komşularımızla kurduğumuz iletişim ne kadar gerçekse, çocuklarımızla kurduğumuz iletişim de o kadar gerçek. Ama her nedense birçok anne baba, çocuklarıyla kurduğu iletişimde karşısında bir birey olduğunu unutup, çok üstten bakan ve buyurgan bir tavır takınabiliyor.
Zaman içinde oluşan dengeler, ilerleyen yaşlarda iletişim kopukluğuna yol açtığında da bu sonucu anlamakta zorluk çekip, bir de kendilerini hızlıca temize çıkartıyorlar: “İyi de doğduğundan beri bir gün olsun ona emir kipinde bile konuşmadım ki, şimdi nasıl oldu da benden böyle uzaklaştı?”
Cidden fikrini mi soruyorsunuz,
yoksa “mış” gibi mi yapıyorsunuz?
Çocuklarımızla iletişim kurarken her ne kadar kibar bir dil kullanmaya gayret etsek de aslında “gizli” emir kipinde konuştuğumuzun farkında mısınız? Ne demek bu gizli emir kipi? Bu yakınlarda hayatımızın bir parçasına dönüşmüş güvenlik noktalarını düşünün. Metroya binmek üzere xRay’den geçiyorsunuz ve karşınızdaki silahlı polis “Çantanızı açabilir misiniz?” diyor. Kibarca size yöneltilen bu cümle, aslında bir soru cümlesi değil. Öyle olsa “Hayır, göstermem” diyerek, yürüyüp gitme şansınız olurdu. İşte böyle bir şey gizli emir kipi. Açıp çantanızı gösteriyorsunuz usulca.
Şimdi konumuza dönelim. “Artık ödevlerini yapma zamanın gelmedi mi?”, “Televizyonu kapatmaya ne dersin?”, “Odanı toplayabilir misin?”, “Dişlerini fırçalar mısın?”, “Saat dokuz, yatma zamanın gelmedi mi?” gibi soruların tamamı, metro girişindeki polisin size yönelttiği soru kadar emir kipinde kurulmuş birer cümle aslında.
Öyle yapmıyor musunuz? Peki bakalım o zaman; zira bu test edilmesi çok kolay bir yaklaşım. Yukarıdaki sorulardan herhangi birine (kibarca soruyorsunuz ya) “Hayır” yanıtı geldiğinde bir sonraki aşamaya dair planınız ne? “Peki” demeye hazır mısınız?
– Artık ödevlerini yapma zamanın gelmedi mi?
– Hayır, gelmedi.
– 404 error not found
– Televizyonu kapatmaya ne dersin?
– Hayır, birkaç saat daha izleyeceğim.
– 404 error not found
Aynı yaklaşım, günlük rutinleriniz dışında da geçerli. Hafta sonu programlarından yaz tatillerine, kıyafet alışverişinden gideceği kursun seçimine (hatta bir kursa gidip gitmemesine) kadar hayatın her yerinde.
“Peki sen bilirsin” deyip devam edemeyeceğinizi düşünüyorsanız, bir önceki adımda aslında tamamen şekilsel bir kibarlık yaptığınızı, çocuğunuza inisiyatif vermek gibi bir kaygınız olmaksızın, onunla emir kipinde konuştuğunuzu kabul ettiniz demektir. Yapmayın bunu. Konu eğer onların güvenlikleri değilse ve iletişim kurmak gibi bir derdiniz varsa hep yukarıdaki sorumuzu hatırlayın:
Sorulardan herhangi birine (kibarca soruyorsunuz ya) “Hayır” yanıtı geldiğinde bir sonraki aşamaya dair planınız ne? “Peki” demeye hazır mısınız?
Özetle “peki” demeye hazırlıklı olduğunuz soruları sorun onlara ve beklediğiniz yanıt gelmediğinde ışık görmüş tavşan gibi kalmayın. Daha kötüsü, onun fikrini sorup, fikrini söylemesinin ardından yine de kendi istediğinizi yaptırmayın. Ya baştan bilsin o söz konusu şeyi yapmak zorunda olduğunu ya da yapmamayı seçecekse bırakın seçsin.
Bırakın deneyimlesin,
kendi kararını kendi versin
Nasıl ki bazı geceler rutininizi kırıp her zamankinden dört beş saat geç yatabiliyorsunuz, bırakın onlar da kullanabilsin bu hakkını. İnanın bir gün uykusuzluk gelecekteki kariyerini olumsuz etkilemeyecektir.
Nasıl ki siz kendi seçiminizin yansımasını uykusuz ve baş ağrısıyla geçirilen bir günde ödeyip, ders çıkartıyorsunuz, bırakın onlar da aynısını deneyimlesin. Uykusuz, zor, hatta öğretmeniyle sorun yaşadığı bir günün ardından inanın siz aksini yalvarsanız da o, zamanında yatağına gidecektir.
Akşam, sevmediği bir yemek olabilir. O da yemeyi reddedebilir. Dürüst olun, siz her akşam önünüze konulanı yediniz mi bugüne kadar? Arada durup dururken pizza söylediğiniz ya da anlık bir kararla dışarı çıktığınız olmadı mı? Peki 8 yaşındaki oğlunuzun bu hakkı niçin olmasın? Ebeveyn olarak akşam yemeği temin etmek sizin göreviniz. Yemeği de hazırlamışsınız. Bırakın, yemeyecekse yemesin. Aç yatmayı göze alıyorsa, bırakın yatsın. En kötü ihtimalle, ertesi sabah en coşkulu kahvaltısına şahit olursunuz. Bir gece aç yatsa ne olabilir ki?
Onu dinler(miş) gibi yapmayın, dinleyin!
Onu dinlememekten daha kötüsü ne biliyor musunuz? O bir şey anlatırken elinizde telefon, gözünüz ekranda arada sıra “Hı hı…”, “Yaaa…”, “Ciddi misin?..” gibi sesler çıkartıp, tepkiler vermek. Açıktan söyleyin işiniz olduğunu. Açıktan dinlemeyeceğinizi beyan edin. İnanın daha iyi olur. Sonra, hakkıyla zaman ayırabileceğiniz an dinleyin onu. Diğer iletişimlerinizde uygulamadığınız hiçbir yöntemi çocuklarınızla ilişkinizde de uygulamayın özetle. Siz hiç meyhaneye gidip de karşınızdakinin yüzüne bakmadan, elinizde telefon, tüm geceyi “Hı hı…”, “Yaaa…”, “Ciddi misin?..”lerle geçirmeyi denediniz mi? “Aman” diyelim, yapmayın. Döverler adamı. E öyleyse çocuğunuza nasıl reva görüyorsunuz bunu?
Oturun ve efendi gibi, ciddi ciddi ve içtenlikle dinleyin. Anlattığı saçma da gelse size, onun gerçeği olduğunu unutmadan dinleyin. Sesinizin tonunu değiştirmeden yanıtlar verin. Şirin olmanız değil, samimi olmanız önemli. Bunu bugün yapmazsanız, beş yıl sonra sizi ciddiye alıp da derdini anlatmasını nasıl beklersiniz ki?
Unutmayın: Eviniz, hayatın prototipi!
Evet, eviniz hayatın prototipi ve kulağa ne kadar kötü gelse bile konumunuz gereği siz de bu prototipteki “otorite” figürüsünüz. Çocuğunuz yarın (hatta bugün) otoriteye, baskıya karşı kendini evinizdeki deneyimlerine göre konumlandıracak. Öğretmenine de devlet otoritesine de sizinle deneyimlediği tepkileri verecek. Sizin her söylediğinizi harfiyen yerine getirmesini isteyip, üç sene sonra okulda hakkını aramasını beklemeyin. Ya da tersinden, bugün kolayını seçip de onu susturmak adına her istediğini yapıp, yarın arkadaşlarıyla eşitlikçi bir ilişki kurmasını; her yaptığını eleştirip, gelecekte özgüvenli olmasını ummayın. Mesai harcayın. Zaman zaman sınırlarınızı zorlasa da, size zor gelse de mesai harcayın. Aranızdaki iletişim için de kritik bir dönemeç bu. Bugün 7-8 yaşlarında bir çocukla eşit bir ilişki kurmak zor geliyor da otoritenizi umarsızca kullanıyorsanız, o çocuk 14 yaşına geldiğinde sizinle eşit bir ilişki ve sağlıklı bir iletişim kurmasını beklemeyin.
Başlığımızla bitirelim:
Derdiniz uzun vadeli iletişimse çocuklarınızı ciddiye alın!