Kimseye öğüt vermeyi sevmem. Ama bazı gençlerin özel karşılaşmalarımızda bana bu doğrultuda sorular yöneltmelerinin öznesi olduğum için zihnimin içinde belirginleşmiş bazı düşünceleri açıklayayım.
1- Eskiden beri değişmemiş bir düşüncem var. Kesin bir düşüncedir. Yazmanın, iyi yazmanın ilk koşulu iyi yazınsal yapıtları okumak, tekrar tekrar okumaktır. Bu düşüncemin tersini düşünemem, öne de süremem. İlgi çekici bir örnek vereyim. Çok önemli bir yazarımız Orhan Kemal, yabancı bir dili, o dilin edebiyatından yararlanacak ölçüde bilmediği halde, babasıyla birlikte gittiği sürgünden dönüp de İstanbul’a yerleştikten sonra eline ne geçerse okumuştu. Bu durumu yazarak anlatmıştı. O dönemde çeviri yazın sınırlı olsa da okuma açlığını duyan insan okuduğunun yanını yöresini de hisseder, duyar.
2- Bir yandan büyük yabancı dillerden birini öğrenmeye çalışmak da bence çok yararlıdır. Çünkü söz konusu olan yabancı dillerde kavramlar, anlatım, söz dizimi çok kristalleşmiş, gelişmiştir. Yazar metnini yazarken bu dil çalışmaları, onu yarı-bilinçli ya da bilinçsizce izler. Anlatımını yontar, kesinleştirir, keskinleştirir de. Marcel Proust, “En iyi üslup biraz çeviriyi andıran üsluptur” dememiş miydi? 1940larda Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu kurulduğunda Nurullah Ataç, “Çeviriler Türkçenin söz dizimini zenginleştirecek,” demedi mi? Çünkü bizim eski yazış geleneğimiz tam tersinedir. Eski Türk düzyazısında noktalama işaretleri de yoktu.
“Peki dil deformasyonları ne olacak?” denecektir. Bunu ancak her iki akımda da ustalaşmış yazar yapabilir.
3- Buluşlar! Behçet Necatigil bize sınıfta yazı yazdırırken, Yazılarınızda “buluşlar” olsun, derdi. Ama bu buluşlar bilinen klişe buluşlara yakın olmadığı gibi, zorlama buluşlar da olmamalıdır.
4- Yazmak için kâğıtların başına oturan genç bir yazar adayı yazısını sürdüremiyorsa karaladığı kağıtları atmamalı. O karalama yıllar sonra belki ona bir şeyler söyleyecektir. Belki yaşamla tamamlamıştır kendisini.
5- Not defteri tutmalıdır. Bu defter belki karalamalar, desenlerle de süslenebilir.
6- Seyahatler! Gezintiler! Genel olarak bohem hayatının yitiyor olması edebiyatın aleyhine mi çalışıyor? Otellerin örgütlenip çok pahalılaşması da darbeler mi vuruyor edebiyata? Dünya edebiyatı bütün bütüne boşlayıp da sadece ticari ilişkilerin gelişmesine mi yöneldi?
Unutmayalım! Marcel Proust astım sıkıntıları, belki de ağrıları duya duya Concorde alanı yakınındaki Ritz Otel’in barına gelirdi.