Evden çıkıp, bizim köye varmamız bir-bir buçuk saat. Kar-kış fırtına, erken-geç, gündüz- gece, hafta içi- hafta sonu fark etmez, daraldıkça binaların karanlığından atarız kendimizi, küçük Karadeniz dediğimiz Bahçecik’e. Kışın başka yazın başka güzeldir oralar. Baharda ise tanından yenmez. Minik bir evimiz, kocaman bir bahçemiz var orada, 150 tane henüz genç ağacımız, sabah bizi uyandıran kuşlarımız, elimizde büyüyen kedilerimiz ile kaçıp sığındığımız bizim köy işte. Deniz bey oğlumuz ile ağaçlar birlikte büyüyorlar.
Deniz doğduğundan beri sık sık Bahçecik’e gidiyoruz. Orada toprağın, ağaçların, böceklerin içinde büyümesini çok istiyoruz. Ben adada, babası da dedesinin çiftliğinde büyüdük. Oğlumuz şehirde büyüyen, hayvanattan korkan, topraktan kaçan bir çocuk olsun istemiyoruz. Elimizden geldiğince onu doğayla iç içe büyütmek ilk hedefimiz.
Bahçecik tracking yapmak için de çok uygun. Kolay, orta ve zorlu olmak üzere çeşitli parkurlar belirledik. Bana kalsa kolay parkur yeter ama benim koca zorlu parkurları seviyor. Takıyor Deniz paşayı kanguruya başlıyor yürümeye, ben dilim dışarıda onları takip ediyorum. Önce sağlı-sollu kocaman ağaçların arasından yokuş aşağı iniyoruz. Karşımıza bir dere çıkıyor, mevsimine göre derenin kenarından ya da içinden içinden yürüyerek bir yandan da yine mevsimine göre bazen ceviz, bazen incir, bazen karadut yiye yiye yola devam ediyoruz. Parkurun son aşaması canımıza okuyor, deniz paşasını taşıyan benim adam hiç sesini çıkarmıyor ama ben söylenmeye başlıyorum, bizim ev uzaklarda bir yerlerde görünüyor ama ulaşmak için aşmamız gereken bir iki tarla ve dik bir yamaç var, çıkıyoruz. Deniz bey çok mutlu oluyor. Etrafı seyrediyor, ağaçlara dokunuyor, inip yaprakların içinde yürüyor, elinde bir ağaç, dalı sıkı sıkı tutuyor hiç bırakmıyor. Bazen bir koyun sürüsüyle ve onların çobanlarıyla karşılaşıyoruz. Bazen de tarlasında çalışan bir köylü ile durup birkaç laf ediyoruz. Henüz karşımıza ayı çıkmadı. Tavşan da çıkmadı. Kaplumbağa, kurbağa, kertenkele, yılan çıktı ama kedileri ve köpekleri saymıyorum, onlar bizim oranın adamları zaten.
Bahçede kocaman bir varilimiz var. Akşam olunca varil yakılıyor. Kar bile yağsa varilin etrafında biraz zaman mutlaka geçiriliyor. Biz oğlumla bir süre sonra içeriye girsek de benim koca ateşin etrafından ayrılmıyor. Kışın içeride de soba yanıyor. Etraf o kadar sessiz oluyor ki derenin sesi evin içinden bile duyuluyor. Deniz bey, köyde uyuduğu gibi güzel hiçbir yerde uyumuyor.
Doğa yürüyüşü (tracking) konusunda profesyonel değiliz ama iyi amatörleriz, kamp konusunda da çalışmalarımız sürüyor, yakında bol bol çadır da kuracağız. Bizim köyün tepelerinde Karadeniz yaylalarını aratmayan birçok yayla var. Birkaç kez çıktık ama yatıya kalmadan döndük. İlk hedefimiz gidip çadırımızı kurup bir iki geceyi yaylada geçirmek. Çadırımız ve malzemelerimiz ve biz kamp için hazırız. Yakında size kamp maceralarımızı da yazacağım.
Eğer siz de bebenizle dağ-tepe doğa yürüyüşü planlıyorsanız; Amatörce size birkaç tüyo verebilirim;
– Bücürünüz yürüyor bile olsa belli bir yaşa kadar kanguru vb taşıma aletlerine ihtiyacınız olacak. Çünkü onların minik bacaklarıyla, her şeye el attıkları meraklı kafalarıyla, 2 saatlik yolu 2 günde bitiremezsiniz. Ama mutlaka ara sıra indirip yere basmasına izin verin.
Ya sırtınıza ya da belinize minik bir çanta alın. İçine de şunları koyun yeter:
Su ve biraz mendil.
Eğer sivrisinek dönemiyse bebelere uygunundan ilaçtan edinip, bücürün açık alanlarına sürmeniz faydalı olabilir. Bu şart değil ama bazen kocaman bir sivri gelip minnacık o kollara bacaklara kocaman delikler açabiliyor. Sonra onlar kaşınıyor falan.
Eğer güneşli bir günse, güneş de yakıyorsa, şapka şart. Güneş kremi de sürülebilir. Eğer güneş kremine karşı iseniz uzun kollu bir şeyler giydirmek suretiyle bebenizi yanıklardan koruyabilirsiniz.
Yürüyüşü kışın yapıyorsanız bebenizin ağzını burnunu öyle sıkı sıkı kapamayın ki temiz hava alsın.
– Yürüyüşün ortasında mola verip biraz soluklanacaksanız, belki bücürük için bir iki atıştırmalık alabilirsiniz yanınıza. Etrafta çokça yemiş, meyve olacaktır ama isterseniz siz yine de yanınıza bir elma ya da biraz kurabiye alıverin.
– Anlar mı anlamaz mı demeyin, yol boyunca gördüklerinizi ona anlatın.
– Fotoğraf makinesini de unutmayın. Gülümsemeyi de!
Kalın sağlıcakla.
Tarihi yarımada gezisi karşılığında Bahçecik isterük:)